Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Dinlediğini anlamama haberciliği

Dinlediğini anlamama haberciliği

“Yarım hoca dinden, yarım doktor candan eder”miş…


Yarım gazeteci de haberden eder böyle!

Polemik sevmem, sataşmalara güler geçerim. “Etki” nispetinde “tepki” almayı hayatın şartları içinde “doğal” bulurum: Tabii “çizmeden yukarı” çıkmamak kaydıyla…

Marmara Belediyeler Birliği’nde verdiğim konferanslar, bazı doğru düzgün gazetelere doğru düzgün haber oldu (Meselâ Habertürk). Söylediğim gibi yansıtıldı. Fakat Taraf Gazetesi yine çarpıttı: “Ecdadın harem mesaisi” başlıklı ve “Taraf” imzalı haber tam bir “ucube”! Kim yazdıysa, sapla samanı karıştırmış. Yetersizlik ve yeteneksizlik, mizahın bile canına okumuş…

“Lisan aynıyla insan” deyimini hatırlatan üslupsuzluğu, sahibine aynen iade ettikten sonra, işin özüne gelelim…

İki sene kadar önce, bir televizyon kanalında, 19. yüzyıla kadar, Osmanlı’da dudaktan öpüşmenin yaygın olmadığını ve tercih edilmediğini söylemiştim. Ancak habere konu olan konuşmamda bu yoktu. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay da yoktu. Zaten Günay’ın Kanuni değerlendirmesi, benim konferansımdan bir gün sonra gazetelerde yayınlandı. Yaklaşım külliyen yanlıştı, ancak cevap vermem mümkün değildi. Çünkü yapılmamış konuşmaya cevap verilemez!

İki yıl önce söylediğim söz, iki gün sonra Moral FM’deki yorumumda Sayın Bakan’a cevap vermem, MBB salonunda verdiğim konferansla harmanlanıp sunuldu.

“Bu perişanlığın ben neresini düzelteyim bre hane harab!” dedirten tuhaf bir harmanlama: “Muhalefet olsun da nasıl olursa olsun” anlayışı sırıtıyor! Haberi doğru yazma, gerçeği arama cehdi sıfır!

“Daha önce Osmanlı zamanında ‘öpüşme’ye rastlanmadığını dile getiren tarihçi Yavuz Bahadıroğlu, şimdi de padişahların haftada kaç kez halvet olduğu hakkında bilgi verdi.”

Verdim evet. Ama “halvet olmazlardı” demedim. Zaten bunu kimse bilemez (belki o haberi yazan biliyordur). Ama padişahlar Fatih Kanunnamesi mucibince haftada iki kez hareme giderlerdi. Kanunname o kadar ayrıntılıdır ki, padişahların kimlerle yemek yiyeceğini bile kurala bağlamıştır.

“Öpüşme” olayına gelince: Ezberden konuşmayı seven “taraf” gazeteciler, zahmet buyurup eski tıp kitaplarına bakarlarsa (Osmanlıca okuma-yazma bilenler) iddiamın ispatını görebilirler.

Meselâ Murad bin İshak tarafından derlenen “Havass-ül edviyye” ile Ali bin Abbas’ın “Kamil-üs-Sınaat-üt-Tıbbiye”sine ve meşhur hekim İbni Sina’nın “Kanun”una baksınlar. Hastalık bulaştırdığı gerekçesiyle tavsiye edilmediğini görecekler.

Olmadı mı? Hacı Paşa adıyla meşhur Celaleddin Hızır’ın “Şifa-ül-eskam ve Deva-ül-alâm” isimli eserini karıştırsınlar. Özellikle de “üçüncü bab”ı: Hani şu hangi organlarda ne tür hastalıkların ürediğinin anlatıldığı kısım…

Ha bir de, Aydınoğlu Umur Bey adına Farsçadan Türkçeye çevrilen “Tabiatnâme” var: Koruyucu hekimliğe dair bir tıp kitabıdır. O dahi “tavsiye” etmiyor…

“Bana uydurma habercilik yetiyor, arşivden filan da anlamam” denirse, günümüz tıbbına baksınlar: Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, “Dudaktan öpüşmeye bağlı alerjik hastalıklar”dan bahsediyor, makalesinde…

“Bundan da anlamam” diyen, Anadolu hayatına baksın: Televizyon yaygınlaşana kadar, Anadolu köy ve kasabalarında o türden “sevme” tercih edilmezdi.

Ama eski şiirler var diyeceksiniz, var. Kanuni’nin bile bu konuda şiirleri var. Ancak yazmak başkadır, yaşamak, yapmak başka…

Kanuni devrinin meşhur şairlerinden Fuzuli bile, “Aldanma ki, şair sözü elbette yalandır” diyor?

Kırk senedir tarihle (ama tarihin ıvır-zıvırıyla değil otantik belgelerle) uğraşıyorum. Adam boyu kitap yazdım. Yazık ki, “Okumayan için hiçbir kitap yazılmamıştır.” (Hz. Mevlâna).

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi