Dün muhatap Öcalan... Bugün etkisiz eleman, öyle mi?
“Oynamaya” gönlü olmayan gelin, “yerim dar” dermiş ya... Yerini genişletince, bu defa da “yenim dar” dermiş ya...
Demek oluyor ki;
Bir insanın “oyun”da yer alabilmesi için, önce “gönlünün olması” gerekiyor.
Aksi halde;
“Bahane” çok!..
Yok, “yerim dar”dı,
Yok “yenim dar”dı!..
“Bahane”nin bini bi para!..
Bugün PKK’nın da, onun “siyasî uzantı”sı olan BDP’nin de yaptığı bu... Oynamaya gönülleri olmadığı için, habire “bahane” üretiyorlar, habire ipe un seriyorlar!..
Daha düne kadar;
Özellikle BDP’liler; “Ben bilmez, merkez bilir” hesabı, adres olarak hep “İmralı”yı gösteriyorlar ve “muhatap Öcalan” diyorlardı... Hatta, bu yüzden eleştirilere maruz kalıyorlardı...
Deniliyordu ki; “Muhatap Apo ise, siz niye varsınız?.. Siz, Kürt sorununa çözüm bulacak bir siyasî aktör müsünüz, yoksa Diyarbakır tarlalarında bostan korkuluğu mu?..”
Hükümet ve Başbakan Tayyip Erdoğan, izleyecekleri stratejiyi de bu temel üzerine kurmuş ve demişti ki;
“Terörle mücadele
siyasetle müzakere.”
Buradaki “siyasetle müzakere”den kastı, elbette önce “BDP” idi... Başbakan, bir yandan “terörle mücadele” ederken, bir yandan da “BDP ile müzakere” etmek istiyordu... Ki, “Kürt sorununa kalıcı bir çözüm” bulunabilsin!..
Ne var ki;
Her “diyalog” çağrısına, BDP’den gelen cevap hiç değişmedi: “Muhatap BDP değil, Apo’dur!..”
“DERİN”LERE DİKKAT!
Madem, “30 yıldır akan kanın durması” ve yine 30 yıldır ağlayan “anaların gözyaşı”nın durması isteniyordu, bunun için de, “adres” olarak madem ki “İmralı” gösteriliyordu, devlet, ister-istemez o “adres”e yöneldi.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan başta olmak üzere bazı MİT görevlileri İmralı’ya gidip Abdullah Öcalan ile görüştüler... Daha sonra da, DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk ve BDP Milletvekili Ayla Akat Ata İmralı’ya gittiler ve “önder”leriyle fikir alışverişi yaptılar.
Apo’nun BDP’lilere neler söylediği pek net değil ama; “Elimizi çabuk tutmalıyız... Kaybedecek tek bir saniye bile yok!” dediği gayet net...
Net olan bir sözü de şu;
“Derin Türklere ve Derin Kürtlere dikkat edin!”
Apo, bu sözü herhalde “laf olsun” diye söylemedi... Zira, çok çok iyi biliyor ki, Hükümet’in “Kardeşlik Projesi” adı altında başlattığı “Kürt açılımı”nı ve daha sonra başlatılan “Oslo süreci”ni baltalayan, sabote eden “Derin Kürtler”dir...
Meselâ, “Oslo süreci”ni dinamitleyen “Silvan saldırısı” bir “Derin Kürt operasyonu”dur ve “Apo’ya rağmen” yapılmıştır!..
Aynı şekilde; “Oslo süreci”nden dolayı Hakan Fidan’a yönelik “soruşturma girişimi” de, bir “Derin Türk operasyonu”dur!..
Dolayısıyla; MİT ile İmralı arasında yürütülen ve “PKK’nın silah bırakması”nı amaçlayan görüşmeler, her an bir “Derin Kürt-Derin Türk” sabotajına maruz kalabilir!..
PKK’DAN İLK SABOTAJ!
Demeye kalmadı;
“Sabotaj”lar başladı...
“Terör sorununun çözümü” konusunda İmralı ile görüşmeler devam ederken, Hakkari’nin Çukurca ilçesinden bir “baskın” haberi geldi.
Terör örgütü PKK, 7 Ocak Pazartesi gecesi; hem de “100 teröristi” ile sınıra 8 kilometre mesafedeki Karataş Jandarma Karakolu’na saldırdı...
Malûm; o saldırıda bir uzman çavuş şehit oldu, iki asker de yaralandı...
Tamam, bu “sızma harekâtı”nda “14 terörist” de öldürüldü ama, anlaşılan o ki; şu anda “İran, Suriye, İsrail ve Maliki” ile birlikte hareket eden “Kandil’in baronları” barış istememektedir... Çünkü bu saldırı, “barış girişimlerine sabotaj”dan başka bir şey değildir.
PARİS’TE İÇ İNFAZ
“Çukurca sabotajı” gündemdeki sıcaklığını korurken, dün de Fransa’nın başkenti Paris’ten bir “iç infaz” haberi geldi.
Paris’in 10. bölgesinde Rue Lafayette üzerinde bulunan Kürt Enstitüsü’nde Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Sönmez isimli 3 kadın, başlarından kurşunlanmış olarak bulundu.
Fransız polisi, öldürülen “Kürt asıllı 3 kadın”ın, örgüt içi infaz kurbanı olabilecekleri ihtimali üzerinde durulduğunu bildirdi.
Ki, bilgiler de o yönde... Meselâ Sakine Cansız adlı kadın, “Apo’nun sağ kolu” olarak tanınıyor ve “sürece katkı veren açıklamaları” ile biliniyor...
Demek oluyor ki;
Süreci “sabote” etmek isteyen “Derin Kürtler” devreye girdi ve kadınları susturdu.
BDP’NİN AMACI NE?
Türkiye, Salı gününün sabahına “PKK sabotajı” ile uyanırken, aynı gün BDP’den gelen açıklamalarla da sarsıldı...
Bugüne kadar “muhatap Apo” diyen BDP’nin Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, partisinin Salı günkü Grup Toplantısı’nda dedi ki;
“Görüşmelere Kandil’deki PKK yönetimi de dahil edilsin!”
Demirtaş, bununla da yetinmeyip, “çıta”yı daha da yükseltti;
“Hükümet başlatacağı sürece ‘müzakere’ demek istiyorsa, her şeyden önce
muhataplardan ve taraflardan biri olan KCK’nın sürece dahil edilmesi gerekecektir... Bu mekanizmanın tamamlanması için partimizin Demokratik Toplum Kongresi ve ilgili sivil alanın sürece dahil edilmesi gerekir.”
Eee, başka emriniz?!?..
Devam etti Demirtaş;
“Sayın Öcalan’ın daha uygun koşullara çekilmesi gerekiyor. Bu da İmralı koşullarının yeniden düzenlemesi, ya da tamamen ortadan kaldırılmasıdır... Sayın Öcalan’ın KCK ile halk ile doğrudan temas kurması sağlanmalıdır. Sayın Öcalan’ın çok sayıda tutuklu avukatı var. Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının serbest bırakılması ve müvekkilleriyle görüşmesine izin verilmesi gerekir.”
Demirtaş’ın bu yaptığı; “ipe un sermek”ten ya da “pişirilmekte olan aşa soğuk su katmak”tan başka bir şey değildir.
Şu hâle bakın;
Adam kalkmış; “KCK da sürece dahil edilsin” diyor... Hadi, “BDP de dahil edilsin” dese, neyse, kalkmış, KCK’nın da muhatap alınmasını istiyor!..
Hiç, olacak şey mi?..
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın siyasî başdanışmanlarından Yalçın Akdoğan’ın, Ankara Büromuzu ziyaret edip Temsilcimiz Yener Dönmez’e dediği gibi; “Şehir merkezlerindeki KCK’ya yönelik operasyonlar olmasaydı, Türkiye çok büyük karışıklıklar yaşayabilir ve ülke bölünme noktasına gelebilirdi... Gerek KCK’ya yönelik operasyonlar, gerek PKK’ya vurulan darbelerdir ki; İmralı ile görüşmelerin önünü açmıştır...”
O halde, BDP neyin peşinde!..
İstiyor ki, KCK muhatap alınsın, PKK eski gücüne kavuşsun ve “Kandil, Öcalan’a racon kessin” de, “yeniden başa dönülsün!”
Yani, 30 yıldır olduğu gibi yine “kan” aksın, yine “gözyaşı” dökülsün... Olan, “Kürt halkı”na olsun, BDP’nin umurunda mı?..
“SAMANLIK DEVRİMCİSİ”NE BAK!
Selahattin Demirtaş’ın “ne yapmaya çalıştığını” anlamaya çalışıyorduk ki, önceki gün de “Samanlık Devrimcisi” çıktı karşımıza... Yıllar önce, nasıl olduysa, askerlerin kuşattığı “samanlık”tan kurtulan ve son seçimde de “BDP’den milletvekili” olan Ertuğrul Kürkçü, önceki gün Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, “bazı taleplerimiz var” demiş ve taleplerini de şöyle sıralamış;
“Çatışmanın son bulması, demokratik bir anayasa yönünde atılacak adımlar, Kürt halkının özerklik talebinin karşılanması, genel af ilanı, Abdullah Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesi.”
Hoppalaaa...
Biz, “KCK’nın sürece dahil edilmesi”ne karşı çıkarken, adam kalkmış, “çıta”yı, “kıta”nın en tepesine koymuş!..
Neymiş;
“Kürt halkının özerklik talebi karşılanmalı”ymış!.. Neymiş; “Genel af ilan edilmeli”ymiş!..
APO, ETKİSİZ ELEMAN!
Durun, daha bitmedi...
Ertuğrul Kürkçü efendi daha başka lâflar da etmiş ki, ıskalanacak gibi değil!
Toplantının ardından, gazeteciler sormuşlar Ertuğrul Kürkçü’ye;
“Bunlar, Öcalan’ın talepleri mi?”
Cevap vermiş Kürkçü;
“Öcalan’ın taleplerini bilmek isteriz. Fakat ortada henüz bir talepler dizgesinin ileri sürüldüğüne dair bir belirti yok... Öcalan’ın daha başka talepleri olabilir, taleplerle ilgili başka yorumları olabilir, onları da değerlendiririz... Yani barışın kapısı açılacakken herhalde, Öcalan’ın taleplerine kulak kabartırız... Onları da dinleriz ama biz kendi bildiğimizi söylemeye devam ediyoruz.”
Görüyorsunuz ya;
Kürkçü’nün sözleri, yoruma gerek bıraktırmayacak kadar açık ve net!..
Diyor ki;
“Elbette Apo’nun görüşlerine kulak veririz, onu da dinleriz ama biz, kendi bildiğimizi söylüyoruz!”
Bak seeen!!!..
Dün, Apo tarafından “aday” gösterilmeyi bir “şeref” sayanlar, bugün “adam” olmuşlar da “laf” söylemeye başlamışlar... Artık, Apo’yu filan taktıkları yok!.. Apo, onlar için bir “önder” olmaktan çıkmış, “orkestrada sıradan bir enstrüman” ve “etkisiz eleman” haline gelmiş, iyi mi?..
Vah Apo vah!..
KANDİL’İ KIŞKIRTANLAR!
İşte bu aşamada, Apo’nun, bir zamanlar söylediği “Terör biterse, ben de biterim” sözünü iyi okumakta yarar var!..
Acaba Apo, bu sözü niye söyledi?..
Görüyorsunuz işte;
Bir yandan BDP’liler, “muhatap Apo” demekten yavaş yavaş uzaklaşıyor ve bu tavırlarıyla “terörün devam etmesini” istiyorlar, bir yandan da “onları kışkırtanlar” devreye giriyorlar!..
Kim o kışkırtıcılar?..
Amerika’da “Yahudi lobisinin sesi” olan New York Times ile, “İngiliz istihbaratı”nın görüşlerini yansıtmasıyla bilinen The Guardian gazeteleri, “süreç”le ilgili, bakın neler demişler;
“Apo, 14 yıldır örgütün geçirdiği evrimden haberdar mı?.. Kandil, ateşkes için Apo’yu dinler mi?.. Türkiye, düşmanı ile görüşüyor ama Apo sihirli bir anahtar değil!”
Şu hâle bakın; Apo muhatap alındı ve görüşmeler başladı ya, şimdi herkes “süreci baltalama” derdinde... Bir yandan “Kandil’i kışkırtıyorlar”, bir yandan da Apo’yu “etkisiz eleman” gösteriyorlar!..
Peki, “parça”ların hepsini birleştirince ortaya nasıl bir “manzara” çıkıyor?..
Manzara gayet net;
“BDP’li Kürt ağalar” ile “Kandil’deki terör baronları” ve onların destekçileri olan İsrail, Suriye, Irak, İngiltere ve Amerika, Türkiye’nin “belini doğrultmaması” için terörün devam etmesini istiyorlar, bu yüzden de “süreci baltalamak” için var güçleriyle çalışıyorlar.
Peki, “onlar istemiyor” diye bu süreç akamete mi uğrayacak?..
Elbette hayır!..
Süreç biraz “ağır” ilerleyecek, biraz “sancılı” geçecek ama, inşallah başarıya ulaşacak ve 30 yıldır akan “kan” duracak!..
Hem sonra;
“Sancısız doğum” nerede görülmüş?..
Biraz başımız ağrıyacak!..
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dün Afyon’da ifade ettiği gibi;
Yeter ki;
“Herkes aklını başına alsın!” Apo ile Başbuğ aynı kefede!
“Haddinden fazla şiddet, gayedeki hikmeti yok eder” derler ya, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de, bazen “makûl” lâflar ederken, bazen birdenbire hiddetleniyor, öfkeleniyor, agresifleşiyor ve ondan sonra ağzından çıkanları kulakları duymaz oluyor.
MİT ile İmralı arasındaki görüşme sürecine fena halde öfkelenmiş...
O öfkeyle de ağzından aynen şu ifadeler dökülmüş;
“Madem İmralı’ya ziyaret sıklaşmıştır, madem teröristbaşına gitmek kutsanmıştır, ben de Silivri’de 26. Genelkurmay Başkanımızla kucaklaşacağım!”
Görüyorsunuz ya; öfke, neler söyletiyor insana?..
Şu hâle bakın; Sayın Bahçeli, “İmralı’daki teröristbaşı” ile “Silivri’deki İlker Başbuğ’u” aynı kefeye koyup, onu da “teröristbaşı” yaptığının farkında değil!..
Öfke, güzel şeydir ama kontrol etmek şartıyla...
Sayın Bahçeli ise, bir öfkelendi mi, gözleri hiçbir şey görmüyor...
Bu kadar öfke, kalbe zararlıdır!..