Gündem tazı, biz avcı koşuşturup duruyoruz. “Neresinden nasıl yakalarız da doğruya, güzele, iyiye hizmet ederiz” diye. Ne kadar becerip beceremediğimiz de meçhul üstelik. Meçhul de olsa, niyetimiz iyi ya bize yeter.
Oysa esas olan gündemin peşinden bu kadar koşturup durmamaktır. O zaman insanın bütün uğraşısı ve tek koşu alanı gündem ve gündemin doğurduğu yan yollar oluyor ki, gündem dışında neler olup bittiğini ve ne gibi güzellikler yaşandığını göremiyoruz.
MüSİAD Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Ticaret Odası Meclis Başkan Vekili Mehmet Develioğlu; iş, edebiyat, sanat ve musiki çevrelerinden tecrübelerini paylaşmak isteyen duayenleri davet ederek tecrübelerinden istifade edilen toplantılar düzenliyormuş.
Bu enfes faaliyetlerinin adına da “Tecrübe Paylaşım Toplantıları” demişler. İsim çok hoşuma gitti. Tecrübelerimizi paylaşmak, paylaşanların bu tecrübelerden istifade etmesi kadar güzel bir eğitim metodu olur mu?
Şunu hemen söylemeliyim. Adı; “Tecrübeleri Paylaşma Toplantısı” olur, başka isimler verilebilir ama bu ve benzeri toplantılar, sohbet ortamları, fikir alışverişleri, Türkiye’nin her yerinde herkesin yapması gerekir diye düşünmekteyim. Yalnız siyasete bulaşmadan dostça!
Malum biz toplum olarak sözlü kültürden gelmeyiz. “çadır sohbet kültürü” bizim önemli bir geleneğimizdir. Sözlü kültürden aldığımız hazzı, başka şeyden almayız. Atasözlerimizin çokluğu da bundandır.
öyle zengin bir kültürel yelpazeye sahibiz ki, kendi kendimizi idare etmek için yazılı hiçbir yasamız olmasa bile atasözleriyle her türlü düzeni sağlayabiliriz. çünkü insan idaresinde, aile geçiminde, iş başarısında, köy, kasaba ve şehir yönetiminde, alışverişte, seyahatte, düğünde, cenazede, uyulması gereken bütün kurallar, atasözüyle anlatılabilir.
Aslına bakarsanız, gündemi de yorumlayabilmek için geçmiş ve yaşanmış tecrübelere daha çok ihtiyacımız var. Bu sebeple, “Tecrübe Paylaşım Toplantıları” tarzındaki sohbetler oldukça önemlidir. üç kişi de olsa bir araya gelerek böyle paylaşımlar yapabilmeliyiz.
Biraz da geçen hafta katıldığım toplantıdan söz edeyim. Ayın konuğu, ötüken Yayınları’nın kurucularından “Ahmet İyioldu” idi. Adı ve soyadının hakkını veren Ahmet İyioldu, Türkiye’nin en önemli siyasi ve kültürel tarihine şahitlik etmiş biri.
Ahmet İyioldu, çocukluğunun Konya’sından başlayarak; hem kendi çocukluğunu hem o yılların Konya’sını anlattıktan sonra üniversiteyi okumak üzere geldiği İstanbul’un; dününü, bugününü ve yaşadıklarını anlattı.
Ahmet İyioldu, ilkokula başladığı yılın ilk yaz tatilinde; sabah 7 akşam 19 arası bir tuğla fabrikasında çalışır ve bu çalışma her yaz sürer. Bu arada Konya Kapı Camii’nin altında babasının konfeksiyon mağazası da vardır fakat babası, tuğla fabrikasında çalışmasını ister.
Yaz çalışmaları Ahmet İyioldu’nun hayatı boyunca karşısına hep başarıya giden ilk mihenk taşları olarak çıkar. İyi bir derece ile hukuk fakültesini kazanır, stajyerlik döneminde bir mahkemede şahit olduğu olaydan sonra Sultanahmet’e doğru yürür ve Allah’a dua eder.
“Yarabbi bana bu işten ekmek nasip etme” der ve duası kabul edilir. O günden sonra hukuk fakültesinin diplomasını sadece lazım oldukça gösterir ve ticarete atılır. övünmemek için kendisi söylemese de ticari hayatının bütünü; hak ve adalet ölçüsünde paylaşarak ve dayanışma içinde geçer. Bu bilgiyi de ben aktarmak isterim.
Mesela bir dönem sadece sol kitapların Anadolu’ya dağıtımı yapılır, dini milli eserler dağıtılmazdı. Ahmet İyioldu, bu eksikliğin giderilmesi için dostlarıyla “Anda Dağıtım” şirketini kurar ve görev alarak, karış karış Anadolu’yu gezer. Uzun yıllar yayıncılığa hizmet eden Anda Dağıtım, Uğur Mumcu’nun üst üste üç yazı yazması sonucu belli merkezlere hedef olarak gösterilir ve bir gece Anda’da yangın çıkar. Bu yangından sonra Anda bir daha belini doğrultamaz ve kapanır.
Ahmet İyioldu’nun anlattıkları buraya aktardığım kadar değil elbet. Muhafazakar kesimde ne kadar sivil toplum kuruluşu varsa, Ahmet İyioldu hepsinin içindedir. Böyle güzel bir insan işte. Ecel ve rızka tam iman eden insanın asla hüsrana uğramayacağına inanan biri.