O, Arzu ve Hevesine Göre Konuşmaz
Kur’an-ı Kerim metinleri; vahiydir, muhkemdir, kesindir.
Hadis metinlerine ise, böyle bakılamaz.
İkisi de eşit ve aynı olsaydı, birine Kur’an, diğerine Hadis denmezdi.
Allah Rasulü aleyhissalatü vesselam, kendi sözlerinin Kur’an metinleriyle karıştırılmamasına çok dikkat etmiş, ashabını da bu konuda uyarmıştır.
Vahyin ilk dönemlerinde kendisinden sadır olan sözlerin yazılmasını da bu yüzden yasaklamıştır.
Ne zaman ki, sahabeler bu konuda bilinçlenmiş ve Allah’ın ayetleriyle Peygamber sözlerinin karışma ihtimali ortadan kalkmış, o zaman hadis yazma yasağı da kaldırılmıştır.
***
Bazı insanlar, hadislerin vahiyle eş değer olduklarını savunuyorlar.
Delil olarak da Necm suresinin ilk ayetlerini gösteriyorlar:
Yani, “O kendiliğinden konuşmaz, O’nun konuştukları hep vahiydir” demeye getiriyorlar.
Halbuki ayette anlatılan; Peygamberin sözü değil, Allah’ın vahyidir.
Söz konusu Ayet şöyledir:
“İndiği zaman yıldıza (Kur’an pasajlarına) yemin olsun ki; arkadaşınız sapmadı da, azmadı da! O, arzu ve hevesine göre konuşmaz. O (Kur’an), kendisine indirilen bir vahiyden ibarettir.”(Necm/1-3).
Mücahid’in İbn Abbas’tan naklettiği gibi, buradaki yıldızdan maksat; vahiydir, Kur’an pasajlarıdır.
Tıpkı yıldız/yıldızlar gibi, vahiy de insanlara ışık verir, yön verir, yol verir.
İlk ayet yemin vavı’yla te’yid edilerek, vahyin yani Kur’an pasajlarının aşama aşama inişi vurgulanmaktadır.
Çünkü vahiy, bir insan sözü değildir.
Kesinlikle Allah’tan indirilmedir.
Müşrik Araplar bu ayetlerin haşa Allah’tan olmadığını, aksine “Hz.Muhammed’in kuruntuları, uydurmaları, keyfine göre konuşmaları” olduğunu iddia ediyorlardı.
Ayetler buna cevaptır ve bu iddiayı açıkça reddetmektedir.
Yoksa, bu ayetler Hz. Peygamberin her sözünü vahiy olduğunu anlatmıyor!
Hz.Peygamber, Allah’tan gelen vahiyleri insanlara tebliğ ediyor.
Ayrıca, “tebyin” görevi gereği, Kur’an ayetlerini insanlara açıklıyor, anlatıyor…
***
Hadis kitaplarında rivayet edilen hadisler, hep Kur’an ayetlerini açıklamak içindir.
Bu rivayetleri bize intikalde öne çıkan sahabeler olmuştur.
Rasulüllah’ın hayatında yüz binin üzerinde sahabe varken, acaba hadis rivayet edenlerin sayısı neden azdır sorusu akla gelebilir.
Bediuzzaman Said Nursi’nin bu konudaki yorumu dikkate değer:
“Eğer denilse :
Resül-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın her hal ve hareketini kemal-i ihtimam ile sahabeler muhafaza ederek nakletmişler.
Böyle mu'cizat-ı azime, neden on-yirmi tarik ile geliyor?
Yüz tarik ile gelmeli idi.
Hem neden Hazret-i Enes, Câbir, Ebu Hüreyre'den çok geliyor;
Hazret-i Ebu Bekir ve Ömer az rivayet ediyor?
Elcevab:
Nasıl ki insan, bir ilâca muhtaç olsa, bir tabibe gider.
Hendese için mühendise gider, mühendisten nakleder.
Mes'ele-i şer'iyye, müftüden haber alınır ve hâkezâ..
Öyle de, sahabe içinde, ehadis-i Nebeviyeyi, gelecek asırlara ders vermek için, ulemâ-i sahabeden bir kısım, ona mânen muvazzaf idiler.
Bütün kuvvetleriyle ona çalışıyorlardı.
Evet Hazret-i Ebu Hüreyre, bütün hayatını, hadisin hıfzına vermiş.
Hazret-i Ömer, siyaset âlemiyle ve hilafet-i kübra ile meşgul imiş.
Onun için, ehâdisi, ümmete ders vermek için, Ebu Hüreyre ve Enes ve Câbir gibi zatlara itimad edip; ondan, rivayeti ahz ederdi.
Hem mâdem sıddık, saduk, sâdık ve musaddak bir sahabenin meşhur bir namdarı, bir tarik ile bir hâdiseyi haber verse; yeter denilir, başkasının nakline ihtiyaç da kalmaz.
Onun için bâzı mühim hâdiseler, iki-üç tarik ile geliyor.”
***
Hadisleri Kur’an’dan ayrı düşünmek, Hz.Peygamber’i Allah’tan ayrı düşünmek kadar abestir.
twitter.com/parlakturk
facebook.com/vaktulemin
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.