Bursa’yı özlemek!
Bir şehirde yaşarız, yaşadığımız şehri çok sevsek ve benimsesek bile zaman zaman hayatımıza giren diğer şehirleri de özler ve oralarda olmak isteriz. Bursa’nın en fazla özlediğim şehirler arasında bulunduğunu, geçen hafta bir toplantı vesilesiyle gidince fark ettim.
Bursa ile vicahi tanışıklığım, 1992 yılındadır. Güz aylarında, İstanbul’dan Ankara’ya dönerken farklı bir yol takib etmeyi düşündüm. Vapurla Yalova, oradan da Bursa’ya geçmek, geç saatlerde Ankara’ya giden bir otobüse binmek. Aradaki sonbahar gününü Bursa’da geçirmek…
Eski garajdan -o zamanlar- görünen Ulu Camiie doğru yürüyerek başlayan Bursa gezim, gün boyu ekseriya yaya olarak sürdü. Hayli yer gezdim. Tophane ve civarı, Muradiye, Yeşil, hatta Emir Sultan…
Elbette Hâşimi, Tanpınar’ı ve Yakub Kadri’yi okumuştum. Bu ilk olmanın heyecanı ile dolu gezinin sadece geçmişe yönelik bir şey olmadığını o zaman kestiremezdim. Bu gezinin daha sonra defalarca Bursa’ya gelecek bir Bursa muhibbinin ilk intibaları olarak değer kazandığını şimdi anlıyorum.
Gördüğüm 250 bin nüfuslu bir şehirdi ve dolayısıyla yürüyerek gezilecek kıvamda idi. Değil yüksek katlı, 4-5 katlı apartmanların bile rahatsızlık uyandırmayacak miktarda olduğu şehrin ovası yeşilini tamamıyla koruduğuna göre, sanayiin Bursa ile ölümcül raksı henüz başlamamıştı.
1977 güzünde bu sefer Ulu Camii belgeseli için Bursa’da idik. Çekirge’de bir devlet kurumunun misafirhanesinde kalıyorduk ve asıl çalışma mekânımız Ulu Camii idi. İlk gördüğümden beri sükunet ve ruhaniyet telkin eden havasını hissettiğim Ulu Camii insana huzur veren geniş mekânı, ortasında açık kubbe altındaki şadırvanı ve ancak bir müzede bulunabilecek çeşitlilikte büyük kıt’daki şaheser hat levhaları ile unutulabilir gibi değildi. Bilmem ki eski fotoğraflarımı karıştırsam, Ulu Camin minaresinde çekilmiş kapkara sakallı resmimi kolaylıkla bulabilir miyim?
Yüksek İslâm’ın yeni olduğu 1970’lerin sonunda Mustafa Kara’nın Çekirge Lâmi Çelebi Camii yanındaki kira evini unutsak bile, onun karşısındaki hamam sefalarını unutamayız her halde!
Beşir Ayvazoğlu’nun 12 Eylül öncesi Ankara’daki gazetecilik macerası darbe ile kesintiye uğradıktan sonra Bursa İmam Hatip’te edebiyat öğretmenliğine başlaması Bursa ziyaretlerimizin vesileleri arasına girmişti. Beşir, Aşk Estetiği, Eve Dönen Adam ve Gülname isimli ilk eserlerini Bursa’da yazmadıysa bile, burada tamamladı.
Türkiye Yazarlar Birliği’nin ilk şubelerinden biri Bursa’da açıldı. 21 yıl önce, Türkçenin Uluslar arası Şiir Şöleni için ilk aklımıza gelen şehir Osmanlının kadim payitahtı Bursa olmuştu. Uludağ’da 25 ülke ve bölgeden yüz civarında şair bir araya gelmişti. Uzak ülkelerin yakın kardeşleri yüzlerce yıldır ilk defa bir araya geliyor ve farklı lehçelerden şiir inşad ederek seslerini birbirlerine duyuruyorlardı.
Bu güzel başlangıçtan sonra Almatı, Aşkabat, Girne, Strazburg, Akmescit, Üsküp, Bakü ve Prizren Türkçe yazan şairlerin şehirleri olarak kayda geçti. Aradan 21 yıl geçtikten sonra Bursa’da ilk şöleni yâd eden bir faaliyet güzel olur diye düşünüyoruz. O şölene katılan ve artık ebedi aleme göçen Erdem Bayazıd’ı, Âkif İnan’ı, Özbekistan’dan Rauf Parfi’yi, Azerbaycan’dan Hamid Nutki’yi ve Kıbrıs’tan Osman Türkay’ı da rahmetle anmaya vesile olur böyle bir faaliyet.
Sonraki yıllarda TYB’nin Bursa şubesinin faaliyetleri, Nureddin Topçu anmaları, Seyyid Usül tekkesinin açılışı gibi vesilelerle Bursa’ya gelip gittik. Birkaç yıl önce, “Kelimelerin büyülü dünyası” başlıklı bir seri konuşma için altı ay, her ayın ilk haftasının çarşamba akşamı Üftade Kültür merkezinde oluyorduk…
Bursa’ya son gidişimiz Bursa Edebiyat Günleri dolayısıyla olmuş. Demek ki bir yıldan fazla zaman geçmiş. Özlememiz boşuna değil!
Bu seferimiz, Emir Sultan Dergahı’nda yapılacak bir konuşma ile ilgili. TYB Bursa şubesi başkanı Mustafa Baki Efe, Emir Sultan Dergahı’nın onarılıp kültürel maksatla kullanılmaya başlaması üzerine 15 günde bir Cumartesi sohbetleri düzenlemeye başlamış. Terminal’den doğru Mustafa Kara’nın mekânına, İlahiyat Fakültesine gidiyoruz. Mustafa Kara, tam tabiriyle kırk yıllık dostumuz. Odası seçkin bir kütüphane. Güzel bir talik hatla “Ya hazreti Mehmed Âkif” yazdırmış, çerçeveletmiş bize hediye ediyor. Talik üstadı, merhum Ali Alparslan’ın tilmizi Mahmud yazmış hattı.
Bursa’da çok sayıda tarihi bina onarılıyor ve kültürel faaliyete açılıyor. Yeni açılanlardan biri de Mahkeme Hamamı imiş. Aziz dostumuz şair Metin Önal Mengüşoğlu’nu orada buluyoruz. Bize yeni çıkmış, adeta dumanı üstünde Necip Fazıl kitabını hediye ediyor. Necip Fazıl: Mağrur Öfke. İsim güzel, muhtevanın da orijinal ve güzel olduğundan şüphe yok. Bu sene vefatının 30. yılı. Üstad’ı çok konuşacağız. Hatta konuşmaya başladık bile!
Emir Sultan’da dil ve medeniyet üzerine konuşuyoruz.
Emir Sultan Bursa ziyaretlerimizin vazgeçilmezlerinden elbette. 80’li yıllarda Nazır Özsöz ve Muzaffer Terzi ile burada buluşuyoruz. Nazır o sıralar Marmara gazetesinin yayınını yönetiyor. Muzaffer Terzi de çok hareketli bir siyaset meraklısı. Sonra memleketinde belediye başkanı oldu ve bir trafik kazasında vefat etti. Nazır da yine siyaset yolunda bir kaza geçirdi, ölmedi ama bir hayli etkilendi. Birkaç sene önce onu da kaybettik. İkisine de rahmet diliyorum.
Bursa’yı özlemişiz… Bu gidişimiz, her ziyaretimiz gibi, Bursa’nın değişiminin iyi ve iyi olmayan yönlerini gözümüzün önüne getiriyor. İyi şeyler de oluyor elbette diyerek teselli buluyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.