Pargalı Makbul İbrahim Paşa
Kanuni’nin meşhur Sadrazam’ı Pargalı İbrahim Paşa hakkında öyle çok soru aldım ki, sütunumu birkaç gün bu konuya ayırmak artık zaruret oldu.
Venedik elçisi Pietro Bragadino’nun 1526 tarihli raporundan, Pargalı Damat Makbul (sonradan “maktul”) İbrahim Paşa’nın kişisel özelliklerini şöyle yazıyor:
“Zayıf, küçük yüzlü bir adam… Dünyadaki diğer büyük beylerin neler yaptığı, onların toprakları, ülkeleri konusunda oldukça meraklı… Değerli ilginç eşyalar satın alıyor ve bilgili biri, kitaplar okuyor. Ülkesinin kurallarını çok iyi biliyor… Bu yüzden istediği her şeyi yapabiliyor. Sultanına çok sadık… Halkın önünde hediye almak hoşuna gidiyor, gizli hiçbir hediyeyi kabul etmiyor.”
“Süleyman’ın padişah olması ile birlikte ilk önce Hasodabaşılık görevine atanarak bu noktadan sonra kendi yetenekleri ve padişah ile aralarındaki sıradışı güven ilişkisi sayesinde hızla yükseldi.”
Pargalı İbrahim Paşa… Makbul İbrahim Paşa… Frenk İbrahim Paşa… Ve nihayet Maktul İbrahim Paşa: Muhteşem dönemin Sadrazam’ı…
Yerine göre sert, ama oldukça mert bir sadrazamdı. Gerçekten de Sultan Süleyman’a “yoldaş” oldu. Sadakatini defaatle ispatlamıştı. Güzel sanatlara önem verir, sanatçıları korurdu. Kur’an-ı Kerim yazan hattatlarla minyatür çizenleri ve şairleri cömertçe ödüllendirirdi.
İslâm sanatlarına olan merakı zamanla Frenk sanatlarına kaydı. Batı dünyasında üretilen eserlere yöneldi. Sanat/ edebiyat başta olmak üzere, ilgisini çeken pek çok eser getirtiyor ve sabahlara kadar okuyordu.
Bilgi edinme aşkı, zaman içinde onu Batı sanatlarına özenmeye götürdü. Heykeller getirtti. Bu da halk arasında hoşnutsuzluğa sebep oldu.
Özellikle Mohaç Seferi esnasında Budin’den İstanbul’a getirerek konağının bahçesine diktiği mitolojik heykeller hem çok konuşuldu, hem de çok tepki topladı. Osmanlı insanı böyle şeylere alışık değildi. Meşhur İstanbul uleması da zaten bu işten hiç hoşlanmamıştı.
Devrin meşhur şairlerinden Figâni tarafından yazılan şiir, çoğu İstanbullunun yüreğini serinletti:
“Dü İbrahim amed be-deyr-i cihan/ Yeki büt-şiken ü yeki büt-nişan”
Yani, “Dünyaya iki İbrahim geldi/ Biri putları yıktı, biri putları dikti!”
İbrahim Paşa bu şiire çok öfkelendi ve şairi 1532 yılında idam ettirdi.
Sadrazam Makbul İbrahim Paşa’nın asıl kimliğine gelince: İtalyan olduğunu iddia eden tarihçiler de var, ama büyük ihtimalle, bugün Yunanistan sınırlarının içinde kalan Parga yakınlarındaki bir balıkçı köyünde fakir bir balıkçı ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi (1493)...
6 yaşlarında iken korsanlar tarafından kaçırılarak Manisa’da dul bir kadına satıldı. Bu kadın, oğlu gibi gördüğü İbrahim’in eğitimine büyük önem verdi. Zekâ ve kabiliyetinin gelişmesini sağladı.
Geleceğin Kanuni Sultan Süleyman’ı, o zamanın Manisa’sında “Sancak Beyi” idi. İbrahim’le bir gezi esnasında tanıştı. Zekâsını keşfetti ve yanına aldı.
İbrahim, Osmanlı’nın insan zekâsını önceleyen sistemi sayesinde sadrazamlığa kadar yükseldi.
Bu her insanın başını döndürebilecek kadar hızlı bir yükselişti. Nitekim onun da başını döndürdü. Sadrazamların şehzadeler arasında taraf tutması töre değilken, o Şehzade Mustafa’nın tarafını tuttu. Bu yüzden zaman zaman emrindeki paşalarla, zaman zaman dini liderlerle, zaman zaman da, tabii olarak kendi oğlunu tahta geçirmeye çalışan (ki, oğlu tahta geçmediği taktirde öldürülecekti) Hürrem Sultan’la çatıştı.
Sultan Süleyman gibi, dünyanın soluk alışını dinleyen bir Padişah’ın kendi sarayında olup bitenleri bilmemesi düşünülemez. Gizli-açık ikazlar yapmaması da... Fakat Sadrazam o kadar güçlüydü ki, Padişah’ın ikazlarını bile dikkate almıyor, yolundan şaşmıyordu.
Doğrusu Kanuni de, kabiliyetli Sadrazam’ına kıyamıyordu. Bunun bir sebebi de kızkardeşini dul, yeğenlerini babasız bırakmak istememesiydi. Sabrediyordu.
Kanuni Sultan Süleyman, Sadrazam Pargalı İbrahim Paşa’yı “Seraskerlik” makamına getirdiğinde, töre olmamasına rağmen, dört tuğ yerine altı tuğ vermiş, gelenekleri altüst etmişti. Kendisi ise yedi tuğluydu. Bu o zamana kadar görülmemiş bir uygulama idi: Sadrazam’ın Padişah’ından tek eksiği, hilafet tuğuydu.
İbrahim Paşa’nın ibretlik akıbeti, başka bir yazı konusu…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.