Mehmet Ali Olmak Nasıl Bir Şey?
Dün birçok insan Mehmet Ali Birand gibi olmak isterdi herhalde bu ülkede. Kendilerince de haklı sebepleri vardı belki de.
Acaba bugün aynı şeyi isterler mi?
Değilse neden?
Evet, ölümün yüzü soğuktur. Kimse istemez ölmeyi kolay kolay. Geçen bir babadostunu ziyarete gitmiştim. Yolda yürürken aniden hastalanmış, hastaneye taşımışlar. Acil ile kardiyoloji arasında mekik dokumuşlar. Sonra yoğun bakıma almışlar.
Diyor ki: “İşte buraya kadar dedim içimden. Galiba gidiyoruz dedim. Kendimi yokladım, korku yoktu, telaş yoktu. Sakin ve mütevekkil idim. Ne olsa razıydım artık. Ancak niyaza durdum ve şunu dedim içimden:
‘Rabbim, verdiğin hayata şükrederim. Burda biterse de olur, gam değil. Ama bana biraz daha ömür verirsen, seni biraz daha zikrederim. Buna doyamadım çünkü. Biraz daha ibadet ve iyilik ederek rızanı kazanmaya çalışırım. Ben böyle olursa daha iyi olur diye düşünüyorum. Ama sen nasıl istersen o olur.’
Şimdi iyiyim hoca efendi. Bilmem hakkımda takdir nedir? Bekliyorum. Gelirse hoş geldi, safalar getirdi. Niyazım kabul olduysa inşallah rahata kavuşur ve daha çok zikrederim, şükrederim.”
Böyledir Müslümanlar. Ölümü hep tefekkür eder, hep ona karşı hazırlıklı olmaya çalışırlar. Muhasebeleri hayır için müsabaka ve mücahedeye dönüşür. Geldiği geceye “şebi arus/düğün gecesi” derler Mevlana gibi. Ya da “teskere” derler, Bediuzzaman Said Nursî (ks) gibi. Hele Haram b. Milhan’ın Allah yolunda arkadan mızrağı yiyince göğsünden fışkıran kanları şükür için yüzüne sürerken “füztü verabbikel kabe” deyişi var ya, yakar içini insanın…
Evet, dün birçok insan Mehmet Ali Birand’ın yerinde olmak isterdi herhalde bu ülkede. Kendilerince de haklı sebepleri vardı. Ne de olsa duayendi, marka isimdi. Ama ya bugün?
Kimse istemiyordur onun yerinde olmayı herhalde şimdi. Bunun üstünde düşünmek gerekmez mi? Neden istemiyor? Ondan kaçış mümkün mü? Değilse neden?
Mehmet Ali Birand ölmüş. Toprağı bol olsun. İz bıraktı bu dünyada. Kubbede bir ses bıraktı. Bu nasıl ve nereye çıkan bir izdir? Şimdi onun hesabı başlıyor ahirette.
Dünyada çok gezdi, çok çalıştı, çok çabaladı, çok insanla konuştu, çok program yaptı, çok kitap yazdı, çok ödül aldı. Çok para kazandı, iyi ve kaliteli yaşadı. Yaşamın tadını çıkarmaya çalıştı olabildiğince. Kimilerine göre başardı da. Örnek oldu, usta oldu kimilerine.
Şimdi bunların hepsi de bu dünyada kaldı. Hiçbirisi mezara girmeyecek. Mezarda sorulmayacak bunlar. Kaç kitabın, kaç programın, kaç madalyan, kaç şiltin var denmeyecek.
Ya ne denecek?
“Rabbin kim? Peygamberin kim? Dinin, kitabın ne?” denecek.
Belki bunları bilir. Cin gibi adamdı. Sanırım bunları iyi ezberlemiştir.
Ama arkasından başka sorular da gelecek kuşkusuz. Bilmiyorum, ateist değildi herhalde. Müslüman olarak ölmüşse namaz diyecekler, oruç, zekat hac diyecekler, ne diyecek acaba?
Ya helal kazanç sorulursa, içki, kumar, zina sorulursa mesela, inşallah yüzü kızarmayacaktır.
Hele irtica sorulursa, kemalizm sorulursa, sosyalistlik sorulursa, batıcılık, laiklik sorulursa, şeriat sorulursa mesela, acaba nasıl cevaplayacak?
Mesela başörtüsü sorulursa, İmam Hatiplere yapılan haksızlık sorulursa, askerin emrine göre yazı yazma, manşet atma veya program yapma sorulursa, mesela “andıçlar” sorulursa, merak bu ya, acaba gözleri yine fır dönerek patırdaya patırdaya ne söyleyecek?
Ahiret sorgusu bu, bitmez tükenmez gibi geliyor insana. Tabiri caizse iğneden ipliğe sorulacak.
Hem de herkese sorulacak. Ateist olmak, ahirete inanmamak kurtarmaz ki insanı? Ona da sorarlar elbette hayatından an be an.
Evet, ölümün yüzü soğuktur. Kimse istemez ölmeyi kolay kolay. Bu sorulara muhatap olmayı da. Ama neylersin ki ölüm var, ahiret var, sorgu süal da var. Arkasında Cennet ve Cehennem de var!
Gün boyu medyadan uzakta gezdim arkadaşlarla. Suriye’den ülkemize gelen alimleri şehrin üleması ile tanıştırdım. Bir hayli dolaştık, sohbet ettik, kitap okuduk, Esed’i ve Suriye’yi değerlendirdik. Yorulmuşuz da bu arada. Derken akşam misafirlikte öğrendim, Mehmet Ali Birand ölmüş. “İnna lillah ve…”
Bu yazıyı yazarken uyku göz kapaklarıma binmiş, “darabayı çek, günü bitir” diyor. Direnirsem uyuyup da onunla göz göze gelmekten korkuyorum.
Neden mi?
Merak etiğim bu soruların cevabını öğrenmek için zebanilerin yerine geçmekten.
İnşallah rüyama da girmez.
Çünkü ben onun meslek sevgisi ile başarılı olmak için verdiği emek ve çabasını takdir etsem de, ki bu yazı bir bakıma bunun ifadesidir, ne dünyada ne de ahirette asla onunla yan yana beraber olmak istemem.
Toprağı bol, bendende uzak olsun!