Ergenekon güdük kalır Özel Harp’in yanında!
“Paris’te 3 PKK’lı kadının öldürül-mesi”ydi, “Moskova’da Dede Hasan adlı Kürt mafya liderinin infazı”ydı, “İmralı görüşmeleri” ve “Akit’e bombalı saldırı”ydı derken; medyada yer alan Seferberlik Tetkik Kurulu, ya da diğer adıyla Özel Harp Dairesi ile ilgili haberlere eğilme fırsatı bulamadım.
İşin doğrusu;
Aydınlık Gazetesi’nin son günlerdeki “sürmanşet”leri olmasa ve haberleri okuyup; “Bu adamlar ne yapmaya, neyi gizlemeye çalışıyor?” diye sorma gereği duymasam; belki de “Ergenekon üstü yapı”ya pek o kadar da ilgi göstermeyecektim...
AYDINLIK’IN KILAVUZU!
Efendim;
Aydınlık’ın 16 ve 17 Ocak tarihli sürmanşetlerinde, “Balyoz CD’lerinin sahteliği”nden, Ergenekon kazılarında bulunan silahların “Ankara İstihbaratı” tarafından gömüldüğünden dem vuruluyor ve deniliyordu ki;
“Sahte Balyoz CD’lerinin ve dökümanların bulunduğu bavulu İskender Pala getirdi... Zir Vadisi’nde bulunan silahları da AK Parti eski Milletvekili İhsan Arslan’ın emriyle Ankara İstihbaratı gömdü!”
Aydınlık bu haberleri yaptı ama “kılavuz”ları kimdi biliyor musunuz?..
Orhan Aykut’tu!..
Kimdir bu Orhan Aykut?..
1963, Muş doğumlu...
2008’in Ocak ayında düzenlenen “Matkap Operasyonu”nda gözaltına alındı... İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 7 Mayıs 2010’da yapılan duruşmada diğer “çete üyeleri” ile birlikte “6 yıl 1 ay 10 gün hapis”le cezalandırıldı!..
Orhan Aykut’a atfedilen suçlar arasında “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, gaspa teşebbüs etmek ve dolandırıcılığa teşebbüs etmek” gibi hükümler vardı.
Bunlardan çok daha önemlisi;
Ortaya çıkan “seks kaseti”ydi!..
Orhan Aykut, sevgilisi Halime D. ile sevişirken, Halime D.’nin o zaman 12 yaşında olan oğlu da “kamera”yı kullanmış ve “annesi”(!) ile sevişen Orhan Aykut’u, tabiî “onların yönlendirmesi” ile görüntülemiş!..
“BİZ YEŞİL’İN ADAMLARIYIZ!”
Bir ayrıntı daha...
14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 7 Mayıs 2010’da verdiği kararın gerekçesinde; sanık Orhan Aykut liderliğindeki sanıklar Hasan Kılınç, Mahmut Kılınç, Halime Dayan, Şenol Boyu, Mehmet Mucip Seven ve Mehmet Salih Aydar’ın; kendilerini “JİTEM’ci derin devlet, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın adamları” olarak çevrelerine lanse ettikleri ifade ediliyordu...
Şebeke lideri Orhan Aykut’un, sevgilisi olan Halime D., iddialara göre, çetenin tuzağına düşen iş adamlarına ve politikacılara binbaşı rolü oynuyordu...
Ne ilginçtir ki; “seks kaseti” de bu baskın esnasında ele geçirilmişti...
Evdeki CD’lere ve bilgisayarlara el koya polis, CD’leri incelerken Orhan Aykut ile Halime D.’nin sevişme görüntülerini buldu... Aynaya yansıyan görüntüde kameranın bir çocuğun elinde olduğu görülüyordu... Orhan Aykut ile Halime D., kamerayı kullanan çocuğu yönlendiriyordu...
Polisler, Orhan Aykut ile Halime D.’ye çocuğun kim olduğunu sordu... Kamerayı kullanan çocuk, Halime D.’nin oğluydu.
Sevişme görüntüleri dört yıl önce çekilmişti. Kamerayı kullanan çocuk o yıllarda 12 yaşındaydı.
O KASET DE Mİ SAHTE?
Bu kadar “ayrıntı”yı yazdım ki, Orhan Aykut’u iyice tanıyın!..
Bir süre hapis yatıp, 4 Ekim 2012’de tahliye olan Orhan Aykut, bugün kalkmış diyor ki;
“Balyoz CD’lerini ve dökümanları İhsan Arslan ile birlikte aldık... Balyoz belgelerini bavula doldurup Mehmet Baransu’ya veren de İskender Pala’dır!.. O silahları Zir Vadisi’ne gömen Ankara İstihbaratı’dır ve İhsan Arslan’ın emriyle gömülmüştür.”
Yani, her şey sahte!..
Her şey düzmece ve kurgu!..
İyi de, sormazlar mı adama;
“O seks kaseti de mi düzmece?.. Onu da mı Ankara İstihbaratı tezgâhladı?.. Halime D. ile sevişme görüntülerinizi de mi İhsan Arslan çektirdi?.. O görüntüleri CD’ye alıp, medyaya servis eden İskender Pala mıdır?.”
Hadi, diğer iddialarını ciddiye alayım da; biraz da “sapıklık” içeren o “seks kaseti”ni ne yapacağız?..
Yoksa, o görüntüleri de “Halime D.’nin çocuğu” değil de “Ankara İstihbaratı” mı çekti?!?.. Çocuğu; “Şöyle çek, şuradan çek” diye “yönlendiren” de polisler miydi?!?..
Şunu demeye çalışıyorum;
O “seks kaseti”ndeki görüntüler ne kadar “gerçek” ise,
“gömülü silahlar” olayı da o kadar “gerçek”tir ve İhsan Arslan’la ya da İskender Pala ile de hiçbir ilgisi yoktur!..
Öyle sanıyorum ki;
Orhan Aykut’un, İhsan Arslan ve İskender Pala ile bir “hesabı”, bir “kuyruk acısı” vardır, şimdi “intikam” almaya çalışmaktadır.
Ehh, Aydınlık gibi, “komplo teorilerine yatkın” bir gazete de bulunca, konuş konuşabildiğin kadar!..
Onlar “Aydınlık” ya; nasıl olsa “örgüt içi sevişme”lere ve bu sevişmelerin “12 yaşındaki bir çocuğa görüntülettirilmesi”ne seslerini çıkarmazlar, hoş görürler..
ERGENEKON’UN DA ÜSTÜNDE!
İşe bunun için diyorum ya;
“Aydınlık ne yapmaya çalışıyor?”
Bu “sürmanşet”lerle, “Balyoz Darbe Plânı”nı ve “darbeci”leri “aklamaya” mı çalışıyor acaba?..
Çünkü, Aydınlık’ın “Balyoz’u aklama” haberlerinin yayınlandığı günlerde başka gazeteler de; MİT’in, “Özel Kuvvetler”deki bir subaydan kendisine gelen “ihbar mektupları”nı Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu’na gönderdiğini haberleştiriyor ve o “ihbar mektubunun ayrıntıları”nı veriyordu...
Bu mektuplar, 2007-2008 yıllarına ait bilgileri ihtiva ediyordu ve o zamanki MİT Müsteşarı Emre Taner’e hitaben yazılmıştı!..
Gazetelerde yazıldığına göre; ihbar mektupları, Türkiye’de “Ergenekon’un da üstünde bir yapılanma” bulunduğunu, ve adı önce “Özel Harp Dairesi” daha sonra da “Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanlığı” olan bu yapının hazırladığı “Kaos Planı”nı bütün ayrıntılarıyla ortaya koyuyor.
Özel Harp’in AK Parti’yi devirmek için hazırladığı harekat planına göre:
l Önce, yani 2007’de AK Parti’ye karşı kapatma davası açılması sağlanacak.
l Kapatma davası açıldıktan sonra, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ev ve iş yerine yerleştirilecek dinleme cihazlarıyla Yargıtay Başsavcısı hakkında konuşmaları ya da kapatma davasına ilişkin yorumları kaydedilecek.
l Kaydedilen bu bilgiler internet ortamında paylaşılacak, paylaşıldıktan kısa süre sonra da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’na bir suikast düzenlenip, öldürülecek!..
Ayrıca;
l Ülkede kaos ortamı oluşturmak için Atatürkçü kimliği ön plana çıkan Türkan Saylan ve Tuncay Özkan gibi isimlere suikast düzenlenecek.
l Bir sağdan, bir soldan anlayışıyla Abdullah Gül; Bülent Arınç ve ismi tutanağa geçmeyen CHP’li bir vekil öldürülecek.
Dahası da var...
l Türk-Kürt, Alevi,-Sünni çatışması çıkartılacak, toplum kutuplara bölünecek.
l Boğaziçi ve FSM Köprüleri ile Bolu Tüneli ve Karadeniz Sahil Yolu bombalanacak.
l Üniversite hocaları Anıtkabir’e götürülerek AK Parti hükümeti Atatürk’e şikayet edilecek. İrticai bir gruba mensup olduğu izlenimi verilerek Anıtkabir’e saldırı düzenletilecek.
l Gerekirse uluslararası çatışma çıkartılarak hükümet zor durumda bırakılacak.
Şöyle denilebilir;
“İyi ama, böyle plânlar yapılmış olsa da, bunlar uygulamaya konulmamış ki!”
Ben de derim ki;
Özel Harp Dairesi, sadece plan yapmakla kalmamış, planladığı birçok eylemi de gerçekleştirmiş.
Mesela; Şırnak’ın Güçlükonak ilçesinde 11 sivilin öldürülmesi, Hrant Dink suikastı, Zirve Yayınevi katliamı, Rahip Santoro cinayeti, Trabzon’da TAYAD’lılara yönelik linç girişimi gibi birçok olay, raporda Özel Harp Dairesi’nin imzasını taşıyan eylemler olarak geçiyor.
Yani; bunlar “plân”la kalmamış, “fiili” olarak da gerçekleştirilmiş!..
ÖZEL HARP VE PKK!
Gülay Göktürk, “daha gerilere” gidiyor ve 16 Ocak’taki yazısında diyordu ki;
“Özel Harp’in tarihi PKK’nın tarihi ile paralellik gösteriyor. Her iki yapılanma, aynı tarihte 15 Ağustos 1984’te Şemdinli ve Eruh baskınlarıyla birlikte faaliyete geçiyor. Baskından hemen sonra bölgeye yollanan birlikler, o sırada kuruluşunu yeni tamamlamış bulunan Özel Harp’e bağlı Özel Birlikler, başlarında da Binbaşı Korkut Eken...
Sonrası hepimizin malumu. Birbiri ardına gelen faili meçhuller, halka kan kusturan bir ‘terörle mücadele’ anlayışı, koca bir işkencehaneye dönüşen Güneydoğu Anadolu ve kitle temelini gittikçe büyüten bir PKK...
Eğer bugün bu sorunu çözmeye çalışıyorsak; bu sorunu bu kadar büyüten o dönemle ve o dönemin baş aktörü Özel Harp Dairesi’nin kirli geçmişiyle de hesaplaşmak zorundayız.”
Gerçekten de;
Sadece “terörle mücadele” edilerek, sadece “Öcalan’la temas” kurularak “barış” gelmez!..
Bu ülkede, “kalıcı bir barış” sağlanmak isteniyorsa, Özel Harp gibi “derin yapılanmalar”la da hesaplaşmak zorundayız.
Çünkü, “terörün ipi” onların ellerinde!..
Diyordum kiii...
Arkadaşlar, bir “son dakika” haberi getirdiler ve dediler ki;
“Zirve Yayınevi’ndeki katliamdan dolayı 1. Ordu Komutanlığı’ndan emekli Org. Hurşit Tolon hakkında tutuklama kararı çıkarıldı!”
Hadi hayırlısı!..
Umut Dâvâsı’nın özü ve özeti!
Bugünkü “manşet” haberimizde de okuyacağınız gibi;
“Uğur Mumcu Suikasti”nde “zamanaşımı”nın dolmasına çok az bir zaman kaldı...
Yani, bu dâvâ; “gerçek failler”in değil, “kurban”ların cezalandırılması ile kapanacak, örtbas edilecek.
“Cinayet sanığı” olarak yakalanıp hapsedilen, önceki gün bir defa daha hapis kararı verilen “zanlı”lar, duruşmalar esnasında demişlerdi ki;
“Pişmanlık Yasası’ndan yararlanmak istiyoruz!”
Bu, şu demekti; “Örgütü ele vereceğiz!”
Ne var ki, bu talepleri kabul edilmedi...
Yani, “örgütü deşifre” etmeleri istenmedi!..
Niye istenmedi?.. Çünkü, kararı verenler; “suikast zanlısı” insanların bir “örgüt”lerinin olmadığını, suikastı da onların işlemediğini gayet iyi biliyordu!..
Evet, ortada “örgüt” yoktu ki, ele verilsin!.. Bir “derin cinayet” işlenmişti ve bu cinayet “birilerinin üzerine yıkılmalı”ydı!.
Umut Dâvâsı’nın özü ve özeti budur!..