Ekranlara Bakarken İhmal Ettiklerimiz
Mezarlıkların hepsi bu dünyadaki işlerini bitiremeyenlerle dolu. Hemen hepsi de işlerini bitiremeden gittiler.
Dünyalık heva ve heveslerin arkasından kim yetmiş ki biz ve bizden sonrakiler yetsin.
Farklı şekillerde ifade edilse de insanlık tarihinin her devresindeki; pişmanlıklara, kayıplara, tahriklere, tahribatlara, yıkımlara baktığımızda görürüz ki, aslında tek sebep vardır.
“Sonu olan dünyayı sahiplenme hırsı.” “Sahip olduğumuz ama bir süre sonra elden çıkan mal hırsı.” “Yıllık, aylık, günlük ve saatlik menfaatlerimiz.”
Bu hastalıktan kurtulamayan bizler ne yazık ki, kalabalıklar içinde yapayalnız yaşamakta ve gittikçe de yalnızlaşmaktayız.
Kardeş, dost, arkadaş, akraba ve aile ilişkilerimiz; “zorunlu haller” ve “mecburi istikamet” levhasından öte geçmemekte.
Ve daha da acısı; birbirimizle muhatap olurken, yüzlerimize ve gözlerimize bakarak konuşamamaktayız.
Çekinmeden muhatap olduğumuz şey ise irili ufaklı ekranlar. Avuçlarımızın içine sıkıştırdığımız telefon ekranları, hayatımızın her anını işgal etmiş durumda.
Adına “sosyal medya” denilen öyle bir gayya kuyusunun içine düştük ki, bütün hayatımızı kuyunun içine hapsettik.
¥
Ehli dünyaların evlerini bilemem ama hem ahiretlik hem dünyalık hanelerde, maalesef aile üyeleri, akşam yemeklerine birlikte oturamaz oldu.
Aile kurumuna büyük bir zırh olan dini ve milli değerler, artık ailelere yetmez oldu. Çünkü yüzyüze gelemez, sözü göze söyleyemez olduk.
Şarkılarda anlatılan “kalabalıklar içindeki yalnızlık” çoktan zuhur etti.
Böylesine yalnızlığın zirvesi, büyük şehirlerde daha daha çok görülmekte. Okulda, işte, sokakta, çarşıda ve evlerde sürekli şikâyetle yaşanılmakta.
Kısacası ekranlara ayırdığımız zamanı, birbirimize ayıramadığımız ve ekrana baktığımız kadar, birbirimize bakamadığımız sürece çözülmemiz hızlanacaktır.
¥
Oysa dünya malı biter ya da bir felâketle yok olup gider.
Güzellik geçicidir, günün birinde ortadan kalkar.
Soy-sop, hasep-nesep bu da hiç akla gelmedik sıkıntılara vesile olabilir. Eşler ve aileler arasında huzursuzluğa yol açabilir.
Etraflıca düşünüldüğü zaman; “inanılarak ve iman edilerek yaşanılan bir hayatın,” sürekli mutluluk ve olumluluk kaynağı olduğu bir gerçektir.
Hemen hepimiz; dini ve milli değerlerimizi, zor zamanlarda ve kara günlerde arayıp; mutluluk anlarında ise pek ihtiyaç duymadığımız bir değer gibi görmekteyiz.
Yüzümüzü ve gözümüzü ekranlara mahkûm etmemeli. Sevsek de sevmesek de; yüzümüz, gözümüz ve sözümüz, insana dönük olmalı.
Şikâyetlerimizi, dertlerimizi, sıkıntılarımızı; camın arkasındakilerle değil, camın önündekiler, diğer odadakiler ve yanımızda yabancı gibi oturanlarla çözmeliyiz.
¥
Bize gönderilen Efendimiz (s.a.v.)’in geliş sebeplerinden birisi, Tevbe Suresi 128 ayette şöyle izah ediliyor.
“Size kendi içinizden öyle bir Peygamber geldi ki, sizin hüsrânınıza üzülüyor, saâdetinizi cidden istiyor, mü’minler için yüreği rikkat ve merhametle çarpıyor.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.