CHP’nin köklerine bağlı milletvekilleri
CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’in, “Kürt milliyetçiliğini bana ‘ilericilik’ ve ‘bağımsızcılık’ diye yutturamazsınız. Türk ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eşdeğerde gördüremezsiniz” deyişinin rüzgârı geçmeden, aynı bölgeden (bu tür konuşanların Ege bölgesinden çıkması bölgenin huyundan mıdır, suyundan mıdır bilinmez) CHP Aydın milletvekilinin, “Eskiden ihtilaller vadı. Arada bir iktidar değişikliği söz konusu olurdu. Şimdi o ihtilali yapacak komutan da kalmadı. Hepsini tasfiye ettiler” demesi bana ilginç geldi.
CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, “Manyak herif. Deli. Abuk sabuk konuşuyor” (gazeteler bunu böyle verdi) demeseydi, olayı bir “zihniyet sorunu”na bağlayacaktım. Hoş yine de bağlayacağım…
Çünkü Aydın, bu konuşmanın geçtiği köyde yalnız değildi. Yanında Çine Belediye Başkanı CHP’li Salih Dinçer, CHP Çine İlçe Başkanı Tayfun Şahin, İl Genel Meclisi üyesi Erol Öz ve bazı belediye meclis üyeleri vardı. Yani oraya kendi namına değil, parti adına gitmişti. Parti adına gidilen yerde parti zihniyeti dillendirilir.
Bu yüzden işi “CHP zihniyeti”ne bağlamak gerekiyor. Zira onu alışıla gelinenin dışında çok sert sözlerle eleştiren Hüseyin Aygün’ün de, “Yunanistan’a karşı soykırım yaptık” gibi ifadeleri var.
CHP giderek, kimin ne dediği, ne yaptığı belli olmayan, herkesin “kafasına göre” takıldığı bir başıbozuklar ve kafası karışıklar cemiyetine dönüşüyor.
Bir zamanlar “çarşaflı” kadınlara dönemin genel başkanı Deniz Baykal’a merasimle CHP rozeti taktıran İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin de, gelmiş geçmiş tüm genel başkanları ezerek, Kılıçdaroğlu’nu “Atatürk’ten sonraki en güçlü genel başkan” ilân etmişti. Muhtemelen böyle bir desteksiz atış karşısında önce Kılıçdaroğlu şaşırmış, “Ben neymişim be abi!” havasına girmiştir.
“Şeyh uçmaz, mürit uçurur” denmiştir. Siyasette bu derece uçmak ise aklın alacağı bir şey olmasa gerektir.
Diyeceğim şu ki, ilkesiz ve disiplinsiz başıbozuk çıkışların bu kadarı, CHP için bile fazladır. Ama iktidarı sandıkta değil, darbede aramak ezeli bir CHP alışkanlığıdır. Ne kadar “demokrasi” nutku atarlarsa atsınlar, CHP tarihi söylediklerimizin şahididir.
CHP 27 Mayıs 1960 darbesini kayıtsız-şartsız destekleyen partidir. O kadar derin bir hasret ve hararetle desteklemiştir ki, dönemin Genel Başkanı eski “Milli Şef” İsmet İnönü, “İhtilâlın neresindesiniz?” diye soran gazetecilere “Ne içinde ne dışında” cevabını vermiş, telefon edip “Emrinizdeyiz Paşam” diyen darbe lideri Cemal Gürsel’e “Büyük bir iş başardınız, asıl biz sizin emrinizdeyiz” diyerek Başbakan asacak süreci hızlandırmıştır.
CHP 12 Mart 1971 darbecilerini de başlangıçta, kırk yıllık CHP üst düzey yöneticisi Nihat Erim’i, Başbakan vermek suretiyle destekleme ötesinde âdeta darbe ile özdeşleşmiştir. Ancak darbeciler solcu teröristlerin üzerine gitmeye başlayınca, eleştirmeye başlamıştır.
12 Eylül 1980 müdahalesine CHP değil, Genel Sekreter Bülent Ecevit karşı çıkmış, kendisine karşı yapıldığını söyleyerek CHP Genel Sekreterliğinden istifa etmiş (öteki Bülent de [Bülent Ersoy] 12 Eylül darbesinin kendisine karşı yapıldığını söyler durur), ancak çok iyi hesaplanmış bu istifa, kendisini CHP Genel Başkanlığına taşımıştır.
CHP’nin 28 Şubat’ı tüm yasaklarıyla ve acımasızlığıyla birlikte nasıl büyük bir hararetle desteklediği zaten hafızalardadır.
Eski Genel Başkan Baykal’ın “e-muhtıra” olarak tarihe geçen 27 Nisan darbe denemesi hakkında yaptığı tasvipkâr ve tasdikkâr konuşmalar da…
Yani CHP’nin darbelerden medet umması yeni bir şey değildir. Darbecilik CHP’nin genlerinde var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.