Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Başbakan Tayyip Erdoğan’la 3 ülkede 4 gün

Başbakan Tayyip Erdoğan’la 3 ülkede 4 gün

 

Başbakan Tayyip Erdoğan’la birlikte çıktığımız ve “4 gün, 3 gece” süren gezimiz esnasında Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’ı, Macaristan’ın başkenti Budapeşte’yi ve Slovakya’nın başkenti Bratislava’yı gezme ve görme imkânımız oldu.
 
Ziyaretin ilk durağı; Ocak 1968 ve Ağustos 1968 arasındaki “Dubcek dönemi”nden dolayı adını “Prag Baharı” adıyla duyuran “Prag”dı.
 
Çekoslovakya, 1 Ocak 1993’te ikiye ayrıldı... Bir taraf Çek Cumhuriyeti oldu, bir taraf Slovakya...
 
Bu ayrılma olmadan önce, dilimize pelesenk olmuş, şöyle bir espri vardı;
“Siz, hâlâ
 
Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?”
 
“Çekoslovakya”nın bölünmesi ile birlikte, elbette o espri de tarih oldu.
 
NÜFUSUN YÜZDE 35’İ ATEİST!
 
Başbakan Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, tüm heyet üyeleri ile birlikte Çek’çede “kapı eşiği” anlamına gelen Prag’da, tarihi, dini ve turistik yerleri gezdik... Nüfusu 10-11 milyon olan ülkede, “trafik” sorunu yok denecek kadar azdı...
 
Ülkenin bir özelliği de;
 
“Avrupa’da en fazla ateistin bulunduğu bir ülke” olması... Resmî rakamlara göre nüfusun “yüzde 45.2”sinin dini tutumları belirsiz... Yüzde 34.2’si ateist... Katolik ve Protestanların oranı ise sadece yüzde 13 civarında...
 
Çek Cumhuriyeti’nde, çoğu Arap ülkelerinden gelmiş olan “Müslüman”ların sayısı ise “25 bin” civarında... Prag’da 2 mescid, Brno’da da bir cami bulunuyor.
 
Bu bilgiyi özellikle verdim ki; “halkın kiliseye ilgisizliği” daha iyi anlaşılsın.
Düşünebiliyor musunuz;
 
Erdoğan’la birlikte gezdiğimiz Aziz Vitos Katedrali ve Loreta Kilisesi, son derece büyük ve ihtişamlı olmasına rağmen, “turistlere” hizmet veriyor... Çünkü, “ibadet”e gelen yok!..
 
Prag, “Türklerin de yoğun ilgi gösterdiği”  bir şehir... “Yarıyıl tatili”ni fırsat bilen gençler, adeta Prag’a akın etmişler... Adım başı bir Türk’e rastlamak mümkündü... Başbakan da, onları kırmayıp, bol bol “hatıra fotoğrafı” çektirdi...
 
BUDA VE PEŞTE
 
İkinci durağımız; nüfusu 10 milyon olan Macaristan’ın başkenti Budapeşte idi...
Budapeşte, yaklaşık 2 milyon nüfusa sahip!..
 
Şehir, Tuna Nehri’nin iki yakasında kurulmuş... Tuna’nın Batı kıyısına Buda, Doğu kıyısına Peşte adı verilmiş...
 
Kanuni Sultan Süleyman tarafından fethedilen Buda ve Peşte, yaklaşık 150 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalmış... Bu süre içinde de, şehirde çok sayıda “hamam” inşa edilmiş... Birçoğunun hâlâ kullanıma açık olduğu söyleniyor.
 
ADETA OSMANLI ÜSSÜ
 
Üçüncü durağımız, Budapeşte’ye uçakla 25 dakika mesafede bulunan Slovakya’nın başkenti Bratislava idi..
 
1 Mayıs 2004’te “AB üyesi” olan Slovakya, 5-6 milyonluk bir nüfusa sahip... Ülkede, halen “500 kadar Türk vatandaşı” yaşıyor...
 
Bratislava, Viyana’ya 60 kilometre uzaklıkta olduğu için 1529’daki 1. Viyana Kuşatması’nda ve 1683’teki 2. Viyana Kuşatması’nda, adeta bir “üs” olarak kullanılmış... Akıncılar, kısa bir süreliğine de olsa Slovakya’nın bazı bölgelerini kontrollerine almışlar... Bu bölgedeki Türk hakimiyeti 1685’e kadar sürmüş...

SURİYE’DE SON DURUM
 
Gittiğimiz, gezdiğimiz ve gördüğümüz şehirlerle ilgili bu kadar bilgi, herhalde yeter.
O halde “dönüş yolu”na geçelim ve Başbakan Tayyip Erdoğan’la sohbetimizde hangi konular gündeme geldi, hangi “soru”lar soruldu ve hangi “cevap”lar verildi, ona bir bakalım...
 
İlk sorumuz, “Suriye’deki son durum”la ilgiliydi ve “Suriye’de muhalefet Esad ile görüşür mü?” şeklindeydi.
Erdoğan, soruyu şöyle cevapladı:
 
“Suriye’de Muaz El Hatip’in yapmış olduğu açıklama saptırılmıştır. Muaz  El Hatip, ‘Beşar Esad’ın olmadığı bir iktidarla biz görüşürüz’ diyor. Beşar Esad’ın olduğu değil. Onlar bunu saptırıp Beşar Esad’la görüşme şekline işi getiriyorlar. Kesinlikle Beşar Esad’ı Muaz El Hatip kabul etmiyor, ‘Görüşmeyiz’ diyor. Böyle bir şey olamaz. Ama rejimin diğer kalıntılarıyla masaya oturma olabilir. Ki bu Cenevre görüşmelerinin de bir tezahürüdür. Cenevre’de Beşarsız olabilecek isimlerle muhalefetin sunabileceği isim listesi geçiş dönemini onlarla yönetebiliriz dediler. Cenevre’de varılan noktaydı. Hatta buna Ruslar da olumlu baktılar. Daha sonra bu saptırıldı. Buna bir kere muhalif güçler evet demiyor.”
 
“Muhalefet PYD’yi sıkıştırıyor mu?” sorumuza ise, Erdoğan şu karşılığı verdi:
“PYD olayına gelince, PYD rahatsız. Niye? Çünkü muhalif güçler PYD’yi sıkıştırmaya başladı. Burada özellikle Kamışlı, Haseke’ye doğru PYD’nin çok ciddi bir sıkıntısı var. PYD öyle çok çok rahat değil. O süreci de muhalif güçler gayet iyi sürdürüyorlar.
Hava hakimiyeti noktasında rejim zayıflamakta. Tabii, hava hakimiyeti yok denilmez, var. Tabii bu hava hakimiyetini nereye kadar kullanacak onu bilemeyiz. Hava hakimiyeti nereye kadar geçerli o da ayrı bir konu.”
 
“Suriye” ile ilgili son sorumuz; “Türkiye müttefikleri ikna için öncülük yapsın deniyor, siz ne diyorsunuz?” olunca, Erdoğan’ın cevabı şu oldu:
 
“Biz müttefikleri ikna için böyle bir tura girerken bizim ta başından beri ilk düşüncemiz BM, Arap Ligi, İKÖ, Rusya ve Çin, bunlarla görüşmeler yaptık. Ama arzu edilen neticeyi alamadık. Hâlâ Arap Ligi bile bu işe tam manasıyla gerekli desteği vermiyor. BM Güvenlik Gücü ne yazık ki son Doha toplantısına kadar böyle bir adım bile atmadı. Doha toplantısında da bağışçılar olarak kimlerin ne kadar para verdiği ortada. Körfez; Suudi Arabistan, onlardan para çıktı. 1.3 milyar dolar deniyor, bunun aklımda kaldığı kadarıyla 600 milyon dolarını zaten Suudi Arabistan ile Katar taahhüt etti.
 
Ama tüm bunlara rağmen yine söylüyorum Beşar gidicidir, kalıcı değildir. Şu anda bütün imkânlarıyla muhalif güçler çalışmalarına devam ediyorlar. Doha olayından sonra onlara verilecek katkı, verilecek güç daha da artarak devam edecektir.
 
Biz şu anda insani noktadaki desteğimizi sürdürüyoruz. Açık kapı politikamız devam edecek. Şu ana kadar yaptığımız harcama 600 milyon doları aşmıştır. Bundan sonraki süreçte de yine kamplara, evlere alma vesaire bunlar da yine devam edecek.”

İMRALI İÇİN 2 ŞART
 
Erdoğan’a diğer sorularımız ve aldığımız cevaplar da şu şekilde:
 
- İmralı’ya gidecek ikinci BDP heyeti için takvim nasıl işleyecek?
 
 - Arkadaşlarla yarın görüşeceğiz. Görüşmeye göre bu arada belki MİT Müsteşarım gitmiş olabilir. Ondan bilgileri alacağız, nedir ne değildir. Ona göre de dediğim gibi temel yaklaşımlarımız var.  Bir, dağ ile kucaklaşanlara yol veremeyiz, oraya gidin diyemeyiz. İki, söylemlerinde tabanı kışkırtacak bu tür söylemlere sahip olanlara da sıcak bakmamız mümkün değil.
 
Ama aklı selimin sahip olduğu ve oradan döndükten sonra da verdiği mesajlarla bu çözüm sürecine katkıda bulunabilecek olanlara Adalet Bakanlığımızın bu konuda olumlu yaklaşımı söz konusudur.
 
- Kuzey Irak’la kapsamlı bir enerji antlaşması mı imzalanıyor?
 
- Merkezi yönetim orada her şeyi kendi kontrolünde tutmak istiyor. Biz de bu noktada eğer K.Irak yerel yönetimi bu işlerden çekilmezse her şeyi yapabiliriz diyor. Benzin istiyorsa benzin veririz, mazotsa mazot veririz. Bu noktada bizim bir şeyimiz yok, Amerika’nın dahline rağmen. Amerika diyor ki yanlış yapıyorsunuz... Hayır,  biz de diyoruz ki, “hayır anayasada bu mevcut”... Çünkü şu anda Kuzey Irak’ın yüzde 18’lik yapı üzerinden tasarruf yetkisi vardır.  Bu tasarruf yetkisini istediği ülke ile kullanır. Biz de komşusuyuz. Böyle bir ihtiyacı var. Bu ihtiyacını gidermede biz de komşusu olarak yardımcı oluyoruz. Biz de bunun karşılığında petrol vesaire bu tür alımı yapıyoruz.
 
4. YARGI PAKETİ
 
- 4. yargı paketi ile ilgili takvim var mı?
 
- Bu hafta olmazsa bile önümüzdeki hafta bana arkadaşlar sunum yapacaklar. Bu sunumu aldıktan sonra artık takvimi belirleyeceğiz.
 
- Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na verilen AK Parti’nin teklifi bu pakete girecek mi?
 
- Onların tamamı daha önce yaptığımız çalışmanın bir ürünü. Taslakta var. Aksilik olması halinde onlar şüphesiz hazırlığımızın içinde olduğu için aynen gidecek. O zaman tabii grubumuzun teklifi olarak gelecek.
 
- Mart’a kadar süre verdiniz…
 
- O süre tabii Meclis Başkanı’nın süresi. Ama bizim de düşüncemiz, biz bir tarih belirlemedik ama böyle ilanihaye, sınırsız olmaz. Eğer böyle sınırsız, ilanihaye olacak olursa, o bu işi sulandırmadır. Biz böyle bir şeyi yapmak istemiyoruz anlamına gelir. Yapacaksak takvimi belirleyelim, şu ayın sonunda bu iş bitecek. Uzun vadeli bir işe biz gelemeyiz.
 
- Liderlere çağrı düşünür müsünüz?
 
- Onu sürekli yapıyorum zaten. Ne diyorum; diyorum ki Anayasayı değiştirme gücüne sahip olacağımız herhangi bir parti veya partilerle biz bunu parlamentoda yaparız. Biz bunu söylüyoruz. CHP kabul ederse yapabiliriz, MHP yaparsa kabul edebiliriz. Ama şu andaki görüntü öyle bir sinyal vermiyor.
 
- Meclis aritmetiğini sayarken BDP geçmedi. Bilerek mi BDP’yi saymadınız?
 
- Şimdi BDP ile anayasal değişiklik yapmaya sayımız yetmiyor. Ama geçen gün söyledim referandum noktasında anlaşabilirsek onlarla da müşterek adım atabiliriz.
 
CHP DARBELERİN ARKASINDA
 
CHP’li bir vekilin “Eskiden ihtilal olurdu, şimdi yapacak komutan kalmadı” sözüne ne diyorsunuz?
 
- Zaten bunların her zamanki beklentileri bu... Onun için, yani bu ülkenin tarihinde darbelerin arkasında başka zihniyet aramaya gerek yok. Her zaman CHP zihniyeti bunların arkasında olmuş... Ya hazırlık safhasında bulunmuş veya nokta konulduktan sonra ‘Acaba bize ne düşüyor’ diye destek başlamış.
 
- Macaristan ve Slovakya temaslarınız nasıl geçti?
 
- Gerek Macaristan gerekse Slovakya’da bir istikrar gördüm. Şu anki Başbakanları gelecek vaat ediyor.
 
Zaten Slovakya’nın Başbakanı üç dönemdir iktidarda. Edindiğim izlenim fevkalade bir durum olmadığı takdirde uzun süre götürür. Macar Başbakanı da zaten 2002’den önce 4 yıl başbakanlığı vardı. İkinci defa Başbakanlık yapıyor.  Çok zeki birisi.  Futbola baya hasta.  
 
Slovak başbakan da öyle.  
 
Macaristan’ın bazı alanlara da sıçrama temayülü var. Enerji, iletişim vs. Özellikle turizme yönelik Budapeşte farklı, zengin bir şehir. İyi koruyorlar.
 
Evet, geçtiğimiz Pazar günü İstanbul’dan başlayan ve Çarşamba gecesi Ankara’da son bulan geziden aktaracaklarım, şimdilik bu kadar.
 
İnşaallah, yorumunu da yarın yaparız... Darbelerin arkasında, camilerin karşısında!
Bay Kılıçdaroğlu’nun liderlik ettiği, daha doğrusu edemediği şu CHP var ya, “ne olduğu belli olmayan bir parti” haline geldi... CHP Aydın Milletvekili Osman Aydın diyor ki; “Eskiden ihtilâller olurdu... Arada bir iktidar değişirdi... Şimdi o ihtilâli yapacak olan komutan da kalmadı... Hepsini tasfiye ettiler.”
 
Bu sözler; CHP’nin, “darbelerin içinde, yanında veya arkasında” olduğunun itirafından başka bir şey değildir...
 
Ve, dün gelen son haber... CHP İstanbul İl Başkanlığı ile Büyükşehir Belediye Meclisi CHP Grubu üyeleri, Taksim Gezi Parkı’nın yerine yeniden yapılması planlanan Topçu Kışlası projesini protesto edip, “Biz Topçu Kışlası’nın yeniden yapılmasını istemiyoruz” demişler!..
 
Peki; “darbe” isteyen CHP, “Topçu Kışlası”nı niye istemiyor?.. Çünkü efendim; “Topçu Kışlası” projesi içinde “cami” de var... Sizin anlayacağınız; aslında “Topçu Kışlası”na değil, “cami”ye karşı çıkıyorlar!.. Bir anlamda; “Darbeye evet, camiye hayır” diyorlar!..
Sonra da; “Niye iktidar olamıyoruz?” diye hayıflanıyorlar... Bilmiyorlar ki, “camiye hayır” diyen bir partiyi bu millet iktidara getirmez!.. “Darbe istemeleri” de bu yüzden!..
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi