Osmanlı’da berberler ve terziler
Aydın’dan yazan Mükerrem Handağlı Osmanlı tarihinde terziliğe ilişkin bir kayıt bulunup bulunmadığını merak ediyor…
Bulunmaz olur mu?
Osmanlı’da terzilik çok önemli bir meslekti ve terziler bir hayli itibarlıydı.
“Terzi” (derzi) ve “terzibaşı” (derzibaşı) kelimelerine, ilk kez, devletin Fetret Devri (1402-1413) yıllarında rastlıyoruz.
Meşhur tarihçimiz Oruç Bey bu olayı kendine has üslubuyla şöyle anlatıyor:
“Âkıbet Sultân Mehemmed, Mûsâ Beg’i sıdı. Mûsâ kaçdı. Yolda kaçarken Mûsâ’nun atı çamura çökdi. Meger Mûsâ Beg’ün bir kulı vardı, derzisiydi. Saruca dirlerdi. Mûsâ’nun atını sinirledi çaldı. Mûsâ atdan yıkıldı. Saruca, Mûsâ Beg’i dutdı. Sultân Mehemmed ol gice Mûsâ’nun kaydını gördiler çadır içinde.
Maslahat ne ise yirine vardı. Mûsâ Beg Hak emrine vardı gitdi.”
Metinden anlaşılacağı üzere, Yıldırım Bayezid’in oğullarından Çelebi Mehmed’le kardeşi Musa Çelebi arasında Rumeli’de meydana gelen Çamurluova Savaşı’nda Musa Çelebi yenilmiş ve kaçmıştır.
Terzi Saruca, Musa Bey’in yakalanması için atının ayaklarına bıçak atmış, böylece at tökezleyince kaçamayıp yakalanmış ve “kârı itmam” olunmuştur.
“Terzibaşı” tabiri ise “Neşri Tarihi”nde (Cihannüma), “Oğlanun (Yıldırım’ın oğullarından Süleyman Bey’in bir lalası vardı, Derzibaşı Zaganos dirlerdi. Oğlanı dutup sultâna getürdi” şeklinde geçer.
Zamanla bu meslek de gelişerek yaygınlaştı. Ancak her isteyen meslek erbabı her istediği yerde dükkân açamazdı. İstediği yere de yerleşemezdi. Daha önce yaşadığı mahallin imamından ve çalıştığı bölgedeki Lonca Teşkilâtı’ndan (meslek kuruluşu) referans getirmek zorundaydı. Köy imamı (II. Mahmud’a kadar mahalleler köy imamı ve ihtiyar heyeti tarafından yönetilmiştir) ve danışmanları referansı inceler, değerlendirir, ondan sonra izin verirlerdi.
Yani Osmanlı’da boşluk ve başıboşluk yoktu. Bu yüzden mahalleler hem insan, hem de çevre açısından temiz kalırdı.
•
Ayşe Ezgi Aydınlık ise, mesleği gereği olarak Osmanlı’da kuaför olup olmadığını soruyor: “Tarihi dizilerdeki kadın saçları kuaförsüz yapılmış olamaz” diyor.
Çok haklı, ancak bir noktayı unutuyor: Dizideki kadınlar oyuncu, saçları da şimdiki kuaförler tarafından yapılma…
Ama tabii Osmanlı hanedanına mensup hanımların saçları hizmetlerindeki cariyeler tarafından yıkanır, taranır ve şekil verilirdi. Bunlara “ilk kadın kuaförleri” demek sanırım yanlış olmaz. Ne de olsa işleri saç yapmaktı.
Bu arada şunu da söyleyeyim ki, sevgili kızı Mihrimah Sultan’ın saçını bizzat annesi Hürrem Sultan yapar, uzun örgüleri beline kadar inermiş.
Normal kadınlar ise herhalde kendi işlerini kendileri görürlerdi.
Erkek berberlerine gelince: Berberler, XIV. Yüzyılda, esans satıcılarıyla birlikte Ayasofya civarını mekân tutmuşlardı. Kanuni döneminde açılan kahvehanelerle birlikte kahvehanelerin bir köşesinde mesleklerini icra etmeye başladılar.
Ancak seyyar berberlik de yaygındı. Bunlar sokak aralarında, meydanlarda ve cami avlularında sanatlarını icra ederlerdi. Seyyar oldukları için başları sık sık zabıta çavuşu ile derde girerdi.
Çavuşu uzaktan fark eder etmez, işi yarım bırakıp tası-tarağı topladıkları gibi, tabana kuvvet kaçarlardı (şimdiki seyyar satıcılar gibi).
“Tası tarağı toplamak” deyimi, işte bu kaçışlardan türemiştir.
İstanbul’da bugünkü anlamda ilk berber dükkanı, Sultan II. Abdülhamid döneminde açılmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.