Din İman İslam Tehlikededir
UYARIYORUM: Türkiye’de din, iman, İslam tehlikededir.
Niçin böyle bir tehlike vardır?.. Çünkü:
(1) Dıştan ve “içten” din tahrip edilmekte, yozlaştırılmaktadır.
(2) İlahî, münzel (indirilmiş), gerçek İslam’ın yerine; uydurulmuş, kuşa çevrilmiş, laikleştirilmiş, seküler hale getirilmiş, Şeriatsız, fıkıhsız, cihadsız yeni bir İslam türetilmek istenmektedir.
(3) Ümmet birliği tahrip edilmekte, onun yerine binlerce irili ufaklı, birbirlerinden kopuk, bağımsız İslamcılık fırkasından oluşan bir İslam Protestanlığı mozaiği getirilmek istenmektedir.
(4) Halkın belki de yüzde doksanı muntazaman beş vakit namaz kılmayı ve erkekler farz namazları camide cemaatle eda etmeyi terk etmiştir ama yurt çapında bir namaz kampanyası hâlâ yoktur, Diyanet halkı namazı davet ve teşvik etmek yerine kadınları camiye çekmeye uğraşmaktadır.
(5) Modernist ve reformist ilahiyatçılar ve İslamcılar bazen açıkça, bazen sinsi yollarla, Din ve Şeriat’in ikinci ana kaynağı olan Sünneti yıkmaya çalışmaktadır. Hattâ, BBC’nin “On dört asırlık İslam tarihinde görülmemiş bir reform” olarak nitelendirdiği bir hadîs ayıklama faaliyetine girişilmiştir.
(6) Gizli derin güçler bir İslam Feminizmi hareketi ve cereyanı geliştirmişler ve bu yolla Ehl-i Sünnet İslamlığına aykırı, Kur’an ve Sünnetle bağdaşmayan bid’atleri dine sokmaya çalışmaktadır.
(7) Pakistanlı Fazlurrahman’ın son derece bozuk ve sapık inançları, görüşleri Türkiyeye ithal edilmektedir.
(8) Farmason Cemaleddin Afganî’nin izinden gidenler, her Müslümanın Kur’an tercümelerinden kendi kafasına, re’y ve hevasına göre ahkam çıkartmasını ve ictihad yapmasını tavsiye etmektedirler. Bu ise dinde kaos ve anarşiye yol açmaktadır.
(9) Sünnet ve fıkıh düşmanları mezhepsizlik yapmaktadır. Bunlar fıkıh mezheplerini bid’at, hattâ bazı aşırılar put olarak görmekte ve göstermektedir.
(10) Camiler bina, tezyinat ve şatafat haline, imamların bir kısmı namaz kıldırma memuru durumuna düşürülmüştür.
(11) Bilhassa sabah namazlarında camiler boş kalmakta, Müslümanların büyük çoğunluğu gaflet içinde uyumaktadır.
(12) Yukarıdaki maddedeki gafletten daha büyüğü: Müslümanları uyandırması gerekenlerin büyük kısmının onları uyarmaması ve kendilerine nasihat etmemesidir.
(13) Kemalist eğitim verilen okullardaki mecburî din dersleri bir aldatmacadan ibarettir. Başında M. Kemal’in tam sayfa resmi, Gençliğe Beyannamesi bulunan besmelesiz, içindeki bilgilerin çoğu hava civa din dersi kitapları!..
(14) Namaz kılan Müslümanların bile büyük kısmının ilmihallerini, akaidlerini, İslam ahlakı ile ilgili ve mutlaka bilinmesi gereken bilgileri, İslamın alış veriş hükümlerini, nikahla ilgili hükümleri bilmemesi ölümcül bir noksandır.
(15) Müslümanların başında, kendisine itaat ve biat edilen bir İmam-ı Kebir’in bulunmaması büyük gaflete, sarsıntıya, çözülmeye, dağılmaya yol açmaktadır. Müslümanların üç gün bile başsız kalmamaları gerekirken, Ümmet’in başında 1924’ten beri bir başkan bulunmaması büyük bir felakettir. Müslümanların büyük çoğunluğu bu felaketten bîhaberdir.
(16) İslam medreselerinin kapalı olması, Ümmeti bilgilendirecek, uyaracak, aydınlatacak, nasihat verecek, çekip çevirecek icazetli ulema, fukaha ve müftülerin yetişmemesi korkunç ve dehşet verici bir eksikliktir.
(17) Tasavvuf tarikatlarının hâlâ kapalı tutulması İslamî hayatın belini kırmaktadır.
(18) Müslümanlar, Tevhid-i Tedrisat devrimi dolayısıyla kendi Tevhidî eğitimlerini uygulayan ve beş vakit namazın cemaatle kılınacağı, her sabah bir saat din dersi verilen gerçek İslam mektepleri açamamaktadır.
(19) Müslüman halkın çok büyük bir kısmı dünyevileştirilmekte, seküler ve laik Müslümanlar haline getirilmektedir.
(20) Olumlu çeşitlilikler, meşreb zenginliği içinde sarsılmaz bir birlik oluşturması gereken Müslümanların bir kısmı, ajan provokatörler vasıtasıyla cemaat, grup, parça holiganı, fanatiği ve militanı haline getirilmiş, birbirinden kopartılmış, birbirine düşman edilmiştir.
(21) İslamın temel ibadetlerinden ve şartlarından olan zekatlar ya hiç verilmemekte, yahut Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha göre verilmemektedir.
(22) Emanetler (Başkanlıklar, makamlar, mevkiler, vazifeler, işler, memuriyetler, hizmetler) ehline verilmemektedir.
(23) Dehşet ve korku verici bir israf, lüks, aşırı tüketim, saçıp savurma, aşırı konfor Müslüman kesimin zenginlerini ve orta hallilerini pençesine almıştır. Günde beş altı milyon ekmeğin çöpe atıldığı bir İslam ülkesi, bir İslam toplumu…
(24) Emr bi’l-mâruf ve nehy `ani’l-münker farzı hemen hemen tâtil edilmiştir. Bu ise Müslüman bir toplumun helakine yeter…
(25) Ehl-i Sünneti yıkmak, onun yerine bozuk mezhepler getirmek maksadıyla iki Ortadoğu ülkesinden külliyetli miktarda petro-dolar gelmekte ve dağıtılmaktadır.
(26) Kur’anın kesin beyanına rağmen, Allah katında tek hak, makbul ve geçerli dinin İslam olduğu inancına aykırı olarak “üç hak ibrahimî din vardır” propagandası açıkça ve sinsice yoğun olarak yapılmaktadır.
* (İkinci yazı)
Özür Beyanı
ŞİKÂYET için söylemiyorum… devamlı yardımcım ve sekreterim yoktur. Haftada bir, nadiren iki gün gelen bir yardımcım vardır, o da yazı işlerimle meşgul olmaz. Evin ihtiyaçlarını temin eder, otomobille beni bir yere götürüp getirir… Haftada bir iki gün gelen ve bilgisayarda yazı yazan biri vardır… yazılarımı genellikle kendim yazar gönderirim.
Okuyucularımla iletişim kurup muhabere edemiyorum. Bunun için devamlı bir sekreter gerekir, tek başıma yapmaya yaşım imkânlarım müsait değildir.
Bana ulaşan mektup veya maillere bazen cevap verebiliyorum, bazen de veremiyorum.
Muhterem okuyucularımın beni mazur görmelerini istirham ederim. Bendenizin asıl vazifesi her gün bir yazı yazarak Milli Gazete’ye göndermektir. Elimden bu kadarı geliyor.
Zaman zaman “Sizinle tanışmak, sohbet etmek istiyoruz” gibi müracaatlar oluyor. Maalesef tek başıma misafir ağırlayamadığım için bunlara da müspet cevap veremiyorum.
Bir hususu da arz etmek isterim, kaç sene önceydi hatırlamıyorum, bir zat ısrarla birkaç defa aramış “Zat-ı âlinizle tanışmak istiyorum” demişti. Doğrudan doğruya sormamıştım, ağzını aramıştım. Bu kişi yazılarımı okumuyormuş.
Daha önce de yazmıştım, yazılarımı yirmi seneden beri aralıksız okuyan bir okuyucum yazdığı mektupta bendenize “Şevki Beyciğim” diye hitap ediyordu…
Ya bundan altı yedi sene önce sokakta boynuma sarılan, ağabeyciğim yazılarınızı her gün zevk ve alakayla okuyorum diyen kişinin, ayrılırken “Şimdi hangi gazetede yazıyorsunuz?” diye sorması…
Mektupların hepsine cevap verememenin, ziyaretçi kabul edememenin büyük bir kusur ve ayıp olduğunu kabul ediyorum. Mazeretlerimi de beyan ettim. Bağışlanmamı rica ediyorum… Lütfen ve merhameten bu fakiri affediniz.
Selam ve hürmetlerimle.