Neden Mehmet Âkif’i istemiyorlar?
Arnavutluk Başbakanı Sali Berişa, TBMM Türkiye-Arnavutluk Dostluk Grubu Başkanı’ndan bir talepte bulunmuş.
Arnavutlar için önemli iki şahsiyetin kemiklerinin verilmesini istemiş… Tepedelenli Ali Paşa’nın kemikleri, başı hariç, zaten oradaymış. Onun kafatası ile Şemseddin Sami’nin kemikleri…
İsteyen biliyordur belki, fakat istenilen, yani Dostluk Grubu başkanı ve konuyu haberleştirenler tamamen bîhabere benziyor, Şemseddin Sami’den “Galatasaray Kulübü’nün kurucusu Ali Sami Yen’in babası” olarak söz ediliyor.
Yoksa Arnavutluk Başbakanı ateşli Galatasaray taraftarı da, kulübün kurucusunun babasının kemiklerini o yüzden mi ülkesine getirmek istiyor? Neden Ali Sami Yen’in değil de babasının?
Elbette böyle bir sebeple olamaz!
Şemseddin Sami, Arnavutluk doğumlu. Arnavut asıllı. Demek ki, Türkiye’deki şöhreti, yüz yıl sonra bir kulübün kurucusunun babası olmak derekesine inmiş…Türkiye’deki kültürel çoraklığı ölçmek için bundan iyi gösterge olmaz.
Anlaşılan Şemseddin Sami’nin Arnavutluk’ta hâlâ prestiji yüksek. Demek ki, Arnavutlar kardeşleriyle olduğu kadar Şemseddin Sami ile de gurur duyuyorlar. Bu gururun sebebi, Arnavut milliyetçiliğini besleyen ona ait olma ihtimali çok zayıf bir eser. Elbette şu biliniyor, kardeşleri gibi o da Arnavutlarla ilgili çalışmalar yaptı. Fakat hiçbir zaman ayrılıkçı fikirlerle ortaya çıkmadı. Hayatının sonuna kadar Abdülhamid’in sarayında görevi devam etti.
Ona “Arnavutçu” diyemeyiz belki, ama “Türkçü” desek yanlış kaçmaz!
Şemseddin Sami bizim ünlü sözlükçümüz, ansiklopedicimiz. Kamus-ı Türkî isimli sözlüğü, modern sözlükçülüğümüz için başlangıç sayılır. Osmanlı toplumunda bir Arnavut’un veya başka kavme mensup birinin Türkçe sözlükle, Türk dili ile uğraşması, bunu benimseyerek yapması alışılmadık bir durum değildir.
Şemseddin Sami, Türk dili ile öyle böyle uğraşmamıştır. Denilebilir ki, bu konuya hayatını vermiştir. Fransızca’dan Türkçe’ye, Türkçe’den Fransızca’ya sözlükler hazırladığı gibi, Arapça’dan Türkçe’ye bir sözlüğü dahi vardır.
Türkçe’nin sadeleşmesi, tam bir sözlüğünün yapılması gibi konularla ilgili temel görüşleriyle sağlam bir yerde duruyordu Sami Bey. Fakat cumhuriyetten sonra itidal yolu terk edildi, sadeleşme yerine arılaşma tercih edildi. Bu yüzden Şemseddin Sami eski prestijini kaybetti. Onun sözlüklerin ötesine geçerek, Türkçe’nin ilk temel eserleri ilgilenmeye başladığı, ömrünün son yıllarında Orhun Yazıtları, Kutadgubilik gibi metinler üzerinde çalıştığı biliniyor. Osmanlı Türkçesi’nin ötesinde Kıpçak Türkçesi ile de ilgileniyordu.
Şemseddin Sami bir Osmanlı aydını olarak, Türk dili ve Türk kültürü üzerindeki çalışmalarıyla milliyetçi, hatta Türkçü sayılmasına yol açabilecek görüşler ortaya koydu. Kendinden sonrakiler, onun görüşlerine borçlu olmalıdırlar.
Türkiye, Arnavutluk’ta Şemseddin Sami’ye bir makam kabri yaptırıp, kitabesine de, “Lisanımız Türkî’dir” (Yani dilimiz Türkçe’dir) yazdırabilir!
Benim asıl üzerinde durmak istediğim, kendisinin Arnavut olduğunu açıkça söyleyen Mehmed Âkif’in Arnavutluk yöneticileri tarafından unutulmuş olmasıdır! Denilebilir ki Mehmed Âkif; Şemseddin Sami’den de, Tepedelenli’den de önemlidir. Neden Arnavutluk yöneticileri Mehmed Âkif’le ilgili talepte bulunmuyorlar acaba?
Acaba, Osmanlı’ya karşı Sırplarla işbirliği yaparak isyan ettikleri zaman şöyle söylediği için mi?
Arnavutluk ne demek? Var mı şerîatte yeri?
Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri.
…
Şunu benden duyunuz, ben ki evet, Arnavudum…
Başka bir şey diyemem… İşte perîşan yurdum!..
Büyük Âkif sadece bunları söylemiyor, Arnavut isyancıları “kaltabanlık”la suçluyor:
Baba! En sevgili annen, o senin öz vatanın
Olacak mıydı feda hırsına üç kaltabanın?
Hadi bakalım, kavim gayreti böyle zamanlarda belli olur!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.