Başkasına Kızan Adamlar
Başkasına kızan insanlar, kendilerine kızmayı kabullenmeyen kişilerdir. Kişi başkasına kızmak yerine kendine kızmayı öğrenebilse ve kendi kızılacak yönlerini görebilse, başkasına kızmaktan vazgeçecektir. Günümüzün önemli rahatsızlıklarından birisi de maalesef bu anlayıştır.
Nefes alıp verme yarışını, “eleştiriyle eşleştiren” insanların haddi hesabı yok. Nereden biliyorum. Kendimden biliyorum.
¥
Hangi konuda olursa olsun. İster kadın ister erkek olsun. Başkasına kızanların kendilerine sorması gereken sorular vardır? Bunlardan bazılarını sıralayalım. -“Kızdığım insanlardan benim farkım ne? Onlardan hangi bakımlardan üstünüm ki, kızma hakkına sahibim.” -“Ben ne kadar dürüstüm. Üzerimde ne kadar kul hakkı var? Ailem ve akrabalarım başta olmak üzere, insanlarla nasıl bir iletişim içerisindeyim?” -“Bir ailesi varsa, aile bireyleriyle ilişkileri ne seviyededir. Aile üyeleri arasında kendisi ne kadar sevilmekte ve kendisi ailesini ne kadar sevmektedir?” -“Başkasına kızdığında ne kazanmakta ve ne kaybetmektedir? Kızdığı insanlar, kendilerine kızıldığı zaman ne kadar ve nasıl değişmektedirler?” -“Benim başkalarına kızdığım gibi başkaları da ya bana kızmaktaysa?” v.s. v.s.
¥
Soruları istediğimiz kadar çoğaltabiliriz. Bütün mesele, soruları yüzümüze karşı nefsimize sorabilmektir. Başkasına kızma sebeplerimizden birisi de; “kaprislerimize, bencilliklerimize, “hırslarımıza” ve “öfkelerimize” sahip çıkmamızdır. Yani kendi günahımızdan kurtulmak yerine, başkalarının günahı üzerinden kendimize pay çıkararak, güya huzur aramaktayızdır. Başkalarına kızarak kişinin huzura ve refaha kavuştuğu görülmüş değildir.
¥
Yaratılmış bir kul ve ihtiyaçlı bir varlık olduğumuzu kabullenip, eğer bu muhtaçlığımızı giderebilirsek, işte o zaman başkalarına kızmayı hak edebiliriz. Günümüzde bu hakkı elde etmemiz ise mümkün değildir. Çünkü sürekli kendimizden kaçmaktayız. Riya denizinde yüzmekte, tiyatro sahnesinde oynamakta ve maskelerle yaşamaktayız. Maskelerimizden kurtulmadan, riya denizinden karaya çıkmadan, tiyatro sahnesini terk etmeden; başkalarını “beğenmeme fırtınasından” kurtulamayız.
Oysa canlılar içinde insan, en nazik ve nazlı bir misafirdir. Üzerinde seyahat ettiği düyadan, kanını temizleyen havaya, yolunu gösteren ışığa, hücrelerini değiştiren gıdaya kadar her şey görevini yapmakta ve bizi rahatsız etmemeye azami dikkat göstermektedir. Bizim için yaratılan kâinat, insana karşı böylesine dikkatli ve titiz davranırken, biz insanlar birbirimize karşı nasıl davranmaktayız? “Peki ne yapmalı” diye kendime soruyor ve şu cevabı veriyorum: -“Bizim için en önde gelen mesele, ruhen gelişip terakki etmek ve ruhumuzu layık olduğu kemalata yöneltmektir.” Bu eksikliğimizi aslında hepimiz biliyoruz ama kimseye karşı itiraf edemiyoruz. Duyduğumuz iyi şeyleri, yazdığımız iyi şeyleri, okuduğumuz iyi şeyleri, kendimize değil de başkalarına söylemek için dinliyor, okuyor ve yazıyoruz.
Böyle olduğu için de başkalarına kızmayı adeta kendi üzerimizde bir hak görüyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.