Revakların akıbeti
“Revak” denilince, Harem-i Şerif ve Kâbe hatıra geliyor. Türkçede benzer mimarî unsurlar “kemer” veya “kemeraltı” olarak adlandırılır. Bu yüzden günlük dilde, “revaklar” denildiğinde, zihnimiz Mekke’ye, Kâbe’ye gider.
Kısa süre önce umre vesilesiyle Mekke’de olduk. Harem-i Şerif inşaatını, Harem çevresindeki ucubeleri ve onlara eklenmekte olan yenilerini müşahade ettik. Dünyanın en kendine mahsus şehri olan Mekke’nin bu vasfını koruyabilecekken nasıl modern dünyanın sıradan şehirlerinden biri haline dönüştürüldüğüne hayıflandık.
Elbette üzülmemek mümkün değil!
“Hac” İslâm’ın şartlarından. Hali vakti yerinde her dindar hacca gitmek ister. Nitekim, uygulanan kontenjan yüzünden hacca gitmeyi bekleyen çok sayıda vatandaşımız var. Dünya nüfusu bizim çocukluğumuzda bir buçuk milyardı, şimdilerde 7 milyara yaklaştı. Müslüman nüfus da ciddi artış gösterdi ve bir buçuk milyarı geçti. Dolayısıyla mukaddes beldeleri ziyaret etmek, hac yapmak isteyenlerin sayısında da ciddi artış oldu.
Her yıl üç milyona yakın müslümanın hac farîzasını yerine getirdiği söyleniyor. Hac, belli bir mekânda ve belli bir zaman kesitinde eda edilen bir ibadet. Kısa bir süre içinde bu kadar yüksek miktarda insanın bir arada bulunması, ibadetini hakkıyla yapması, elbette ciddi düzenlemeleri gerektiriyor. İzdiham yüzünden daha önce bazı ölümlü vak’alar da biliniyor. Netice olarak, Harem-i Şerif’in artan hac talebine göre yeniden düzenlenmesi, Mekke’nin ve hac güzergâhının tanzimi mecburiyet haline geliyor.
Burada eğer doğru ölçü ile yola çıkarsanız, çözüm kolaylaşır.
Doğru çözüm, tabiata uygun çözümdür. Çevreye zarar vermeyen çözümdür.
Bina yapmakla, binaların yüksekliklerini artırmakla gerçek çözüm sağlanabilir mi? Sağlanamayacağı ayan beyan görünüyor.
Harem-i Şerif düzenlenirken, ölçü korunmalıydı. Kâbe’den yüksek binalar, devasa oteller Harem’den uzak tutulmalıydı. Hacılar uzaktaki otellerden yer altı hattı ile, metroyla Harem’e ulaştırılmalıydı.
Her müslüman Mekke’ye vardığında, Kâbe’yi görmek heyecanı içindedir. Çünkü Kâbe’yi görünce yapılacak duaların kabul olunacağı bilgisine sahiptir. Bugün Mekke’ye gelenler Kâbe’yi -maalesef- göremiyorlar. Hatta Harem-i Şerif’in yakınına geldiklerinde de göremiyorlar. Ancak Harem’in içine girdikten sonra Kâbe’yi görmek mümkün oluyor.
Modernlik Kâbe’yi görünmez kıldı. Osmanlılar doğru ölçü kullandılar, Kâbe etrafına inşa ettikleri revakları Kâbe’den alçak tuttular. Kâbe Mekke’nin en irtifaı düşük yerinde. Dolayısıyla etrafında büyük binalar yapıldığında Kâbe’yi gözden saklamış oluyorsunuz.
Suudiler Harem-i Şerif’in genişletilmesi sözkonusu olduğunda, Osmanlı ölçülerini terk etti. Kâbe’nin etrafına revaklardan daha yüksek, yapılar inşa ederek kısa vadede çözüm sağlanır gibi oldu. Fakat, bugün görülüyor ki, bu gerçek çözüm olmamış. Şimdi daha yüksekleri yapılarak çözüme varılmak isteniyor. Bunun da geçici bir ferahlık sağlayacağını düşünebiliriz.
Kâbe’yi 5 asırdır çevreleyen Osmanlı revakları basitlik ve sadelik şaheseri… Kabe’nin sade örme taş duvarları, her yıl güzel yazılarla donatılmış siyah örtü ile bezenir. Kâbe’yi çevreleyen Revakların güzel fakat tabiî görünüşü, yakınlardaki bir ocakdan getirilmiş açık sarıdan kahverengiye doğru değişen taşlarla sağlanmıştır. Bu tabiî süsleme, ne fazla yazıyla örtülmüş, ne süse boğulmuştur. Lâle şekilli dendanlar ve kubbe alemleri de ekseriya bu taşlardan yapılmıştır. İstisna olarak bazı yerlerde mermer dendanlar vardır.
Bu sadelik şaheserinin mimarının Koca Sinan olduğu biliniyor. Evliya Çelebi, Kanunî Sultan Süleyman’ın rüyasında Peygamber Efendimizi gördüğünü, O’nun işareti üzerine Kudüs’teki Harem’le birlikte Mekke’deki Harem ve Medine’de Mescid’i Nebevi’yi imar etmek üzere Mimar Sinan ve mutemed olarak Kara Mahmud Paşa’yı görevlendirdiğini yazıyor. Mekke’deki inşaatın bir sebebi de, Kâbe’nin sık sık sel felaketine maruz kalmasıdır. Evliya Çelebi, o tarihten sonra Kâbe’nin selden kurtulduğunu da kaydediyor.
Beş asır, Kâbe’ye, onu ziyarete gelen müminlere şahidlik eden bu kemerlerin hem tarihî yapı olarak, hem de güzellikle sadeliğin şaheseri mimarî eser olarak korunması gerekirdi. Nitekim, bu revaklarla mukayese edilemeyecek birçok yapı UNESCO’nun dünya mimari mirası listesine girmiştir.
Okuyucularımız, umre sırasında sıcağı sıcağına yazdığımız yazıları hatırlayacaklardır. Elbette insan yazdıklarının netice hâsıl etmesini ister. Geçen hafta sonunda, revakların söküldükten sonra 15 metre geriye yerleştirileceği haberi, gazetelere yansıdı. Elbette bu bizim yazılarımız üzerine oldu demiyoruz. Yöneticilerimizin ilgileri yanında bizim gibi düşünen, üzülen, duasında bu tarihin şahidi yapıların korunmasını da zikredenler böyle bir sonucun ortaya çıkmasını sağlamış olmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.