Gannuşi ve Moro
Mısır’da Muhammed Mürsi’yi yıkmak için Milli Kurtuluş Cephesi adıyla bir cephe kuruldu lakin bu cephe iç bütünlüğünü korumaktan aciz görünüyor. Buna mukabil devam eden kargaşa nedeniyle 2005 yılında Kifaye hareketine liderlik yapan Eymen Nur bir kurtuluş hükümeti tasarımından söz ediyor. Bu hükümete başkanlık edebileceğini söylüyor. Hişam Kandil hükümeti yerine milli kurtuluş hükümeti kurulmasını arzu ediyor.
Bu aslında Tunus Başbakanı Hammadi Cibali’nin teklif ettiği teknokratlar hükümeti tasarımını hatırlatıyor. Hammadi Cibali bu fikri Nahda hareketinin tarihi liderlerinden Muhammed Moro’dan alıyor ve iktibas ediyor. Nahda ağırlıklı koalisyon hükümeti yerine teknokratlar hükümeti teklif ediyor (hükümeti kefaet). Anlaşıldığı kadarıyla bu teklif Nahda hareketi tarafından onaylanmıyor. Gannuşi ve arkadaşları yaptıkları danışma toplantılarından sonra hem teknokrat hem de koalisyon hükümeti şeklinde karma ve orta bir yol teklif ettiler. Hammadi Cibali’nin Moro’dan mülhem bu fikrinin ardından Gannuşi ve Nahda hareketini iktidardan uzamlaştırma fikri ve planı yattığı anlaşılıyor. Nahda’yı iktidarın yükü olarak görüyorlar. Yani Nahda içindeki bir kanat diğer kanadı tasfiye etmek istiyor. İçinden geldiği halde Nahda hareketini dışlamak ve iktidardan uzaklaştırmak istiyor. Neden?
¥
Bu sorunun elbette bazı cevapları var. Bunlardan birisi, Moro’nun mücadele ve fikir arkadaşı Gannuşi’yi Selefiliğe yakın addetmesidir. Halbuki, Gannuşi Selefilerle yüzleşmek istemese de Selefilere yakın bir duruşu da yok. İhvan zemininde yeni İhvancı ekol olarak nitelendirilebilen bağımsız bir çizgiyi ve fikriyatı temsil ediyor ve yürütüyor. İtidale ve modernizme yakındır. Lakin kimileri şimdiden onu Hasan Turabi gibi başarısız bir model olarak tarihin çöplüğüne göndermek istiyor.
Lakin Selefilerin nokta-i nazarları farklı. Bunlardan biri olan Hamis Maciri, Gannuşi’yi temeller ve yöntem konusunda sorgulamakta ve eleştirmektedir (http://nawaat.org/portail/2007/06/30/ghannouchi-majri/ ). Kimileri Gannuşi’nin de Hasan Turabi’nin akıbetine uğramasını ve durumuna düşmesini bekliyor. Ve şimdiden öyle göstermeye çalışıyor. Gannuşi de esasında Turabi’nin hocası ve üstadı olduğunu ifade etmektedir.
İslami kesimler arasında zaman zaman ayrılık rüzgarları esiyor. Turabi ile Ömer Hasan Beşir veya Enver İbrahim ile Mahatır Muhammed arasında olduğu gibi. Benim kanaatim bu tarz ihtilaflarda bütün taraflarda eşit olmasa da nispi kusurlar bulunabilir. Bunlar da ayrılık rüzgarlarını beraberinde getiriyor. Hasan Turabi ile Abdulvahhab el Efendi veya Gannuşi ile Muhammed Haşimi Hamidi arasında fikri ve siyasi mesafe oluşmuştur.
¥
Nahda içinde Moro ve ekibinin Gannuşi’yi Selefiliğe nispeti yanlıştır. Gannuşi, Hürriyet’e yaptığı değerlendirmede Adnan Menderes ve Bediüzzaman gibilerini İslami modernizme mal etmiştir. Onlar üzerinden modernizme köprü kurmuştur. Moro ise Gannuşi’nin modernizm noktasında aldığı mesafenin eksik olduğu kanaatindedir. Bunu meşruiyet sorunu yapmaktadır. Gannuşi’yi eleştirdiği iki husus var.
Bunlardan birisi modernizme kapalı olması ve ikincisi de ‘Tunus İslamı’ gibi bir modeli esas almaması veya geliştirmemesidir. Moro, Selefiliğe karşı geleneksel Maliki çizgisini meşru bir model veya paradigma olarak görmektedir. Bu yanlış olmasa da esnekliğe ve yeni sentezlere engel değildir. Moro, modernizme entegre ve onunla bütünleşmiş ‘Tunus İslamı’ modelini benimsiyor. Böylece sorunlu bir alana giriyor. Bu zeminde Nahda hareketine yeni bir liderlik kadrosu seçilmesini istemektedir. Bununla birlikte Abdulfettah Moro, Marianne dergisine yaptığı açıklamanın bağlamından saptırıldığını ve başka amaçlara alet edildiğini söylemektedir.
Konuşmasının tamamına bakıldığında, söylenilenleri haksız çıkartacak bir husus yoktur. Bazı ibareleri cımbızla çekmek söz konusu değildir. Anlaşılan Gannuşi ile geçmişten gelen sürtüşmesi veya çekişmesi devam etmektedir. Zaman eski yaraları saramamıştır. Burada asıl Gannuşi ile sürtüşmesi değil de, İslami söylemi mercek altına alınıp değerlendirilmelidir. Fazlurrahman gibi modernist bir İslam modelini benimsiyor ve terviç ediyor ve ‘Tunus İslamı’ tabiri İslamı parçalamaktır ve Batılıların maksatlarına uygun bir açılım yapmaktır. Ebu’l Hasan en Nedevi gibi alimler Müslümanları birlik ve beraberliklerini zedeleyecek bu yöndeki Fas, Türk, Hind İslami gibi tabirlerden uzak kalmaya çağırmıştır. Batı İslam dünyasını kendisine benzetmeye çok meraklıdır. Bundan dolayı Arap, Türk, Hind İslamı gibi kavramlar türetmiştir.
W.C. Smith adlı müsteşrik ‘Islam In Modern History’ adlı kitabında bazı Türklerden Türk İslamı model ve tezini duyduğunu söylemektedir. İttihatçılar Ayasofya Camii vaizlerinden Ubedlullah Afgani vasıtasıyla böyle bir Protestan İslam geliştirmek istemişler veya Türk İslamı denemesinde bulunmuşlardı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında İslam referans olmaktan çıkarılırken yeni bir anlayış ortaya konulmuştur. Kimileri buna Protestan İslam demiş; Şeyhülislam Mustafa Sabri ise ‘Ankara mezhebi’ deyimini kullanmıştır. Bediüzzaman ise ‘bidatkerane rejim’ demiştir.
1990’yı yıllarda bu damar kader inkarıyla birlikte karşımıza İslam Gerçeği kitabıyla çıkmıştır. 1990’lı yılların Ubeydullah Afganisi ise Yaşar Nuri Öztürk ve emsali olmuştur. Burgiba referans vurgusu hariç Kemalizmi esas alırdı. Şimdi Moro gibi İslamcıların onun çıtasını aşamadıkları görülüyor. İnşaallah yanılıyoruzdur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.