Kim İçin?
Her şey Allah için. Davet Allah Teâlâ’yadır. Bunun esaslarını da Kur’an ve Sünnetten alınan İslam dini oluşturur. Çünkü “Allah Teâlâ katında tek din İslam’dır. Allah Teâlâ ancak İslam’dan razı olur.
İslam sözlükte üç anlama gelir: 1-İtaat edip boyun eğmek. 2-Silme, barışa girmek, selâmete kavuşmak. 3-İbadette tam samimi olmak, ihlas ile hareket etmek. Buna göre İslam, Allah’ın Peygamberleri aracılığı ile bildirdiği dine iman ve itaat etmek, ihlas ve samimiyetle dini yaşamak ve yaşatmak, böylece dünya ve ahirette barışı, huzuru ve mutluluğu yakalamaktır.
İslam dışında kalan bütün dinler, nizamlar, sistemler, ilke ve ideolojiler batıldır, küfürdür. Küfre davet etmek bir Müslümana hem haramdır, hem de yakışmaz. Bazen değişik küfür çeşitlerinde İslam ilkelerine benzerlik, uygunluk, paralellik olabilir. Biz bu hallerde bile kafalar karışmasın ve ayrıntılardaki hakikatler güme gitmesin için “İslam’a” davet ederiz. Bazen bütün içinde bir ayrıntı fevkalade önemlidir ve insanı İslam çerçevesinden bile çıkarabilir. O yüzden yabancı kavramlarla İslam’a daveti hoş görmüyoruz.
Davet ile doğrudan görevlendirilen öncelikle Peygamberlerdir. Daha sonra ona inanan bütün Müslümanlar.
Bugün daveti haliyle Resulullah Efendimiz (s.a.v.) adına onun yolundan giden ve ona itaat eden Müslümanlar yapar. Davet işi, hiç şüphesiz Müslümanların kaçınılmaz görev ve sorumluluklarından birisini oluşturmaktadır. Gücü, bilgisi ve bulunduğu konumu nispetinde ayrı ayrı her Müslüman, üzerine düşen kadarıyla davet ve tebliğ vazifesini yerine getirmekten sorumludur.
Hiç şüphesiz davet engin bir bilgi, geniş bir kültür, uzun bir zaman diliminde kazanılan tecrübe ile birlikte, aklî ve naklî ilimlere, kaide ve kurallara dayalı olarak yapılırsa, daha başarılı olunur kuşkusuz. Bazı insanların ilimsiz, ilkesiz, kuralsız ve birikimsiz olarak başvurdukları gelişi güzel davetler, kaş yapım derken göz çıkarmalara sebep de olabilir. Şu da unutulmamalıdır ki, kişiye hidayeti veren, imanı nasip eden Allah Teâlâ’dır:
“Onları hak yola getirmek senin görevin değil, lakin Allah’tır ki dilediğini doğru yola getirir.”
“Sen onların hidayete gelmelerine ne kadar düşkün olsan da, şunu bil ki: Allah dalalette bıraktığı kimselere hidayet vermez. Onlara yardım eden de bulunmaz.”
“Biz bu Kitabı, insanların faydası için sana hak ve gerçek olarak indirdik. Artık kim doğru yola girerse kendi yararına olarak girer, kim de yoldan saparsa kendi aleyhine olarak sapar. Sen onlar üzerinde bekçi değilsin.”
“Zira senin görevin sadece tebliğ etmektir, hesap görmek ise Bize aittir.”
Kur'ânâyetlerinde davet ve tebliğ, Müslümanların temel vasıflarından sayılır. Meselâ Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
"Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz: iyiliği emreder, kötülükten sakındırırsınız. "
Bu görevin mutlak gerekliliği, şu âyetten açık bir şekilde anlaşılmaktadır:
"Sizden öyle bir cemâat bulunsun ki onlar herkesi hayra davet etsin, iyiliği emredip kötülükten sakındırsın.”
Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz de şöyle buyurur:
"Sizden her kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin; gücü yetmezse diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin, ki bu imanın en zayıf derecesidir."
Bir kafirin İslam’a davet etmesi pek düşünülemez ama olursa da bakılır, eğer bir art niyet, bir çarpıtma ve saptırma yoksa, insanî açıdan teşekkür edilir.