Diyarbakır Bedende Müslüman Gördüm Gidende
Yazının başlığına bakıp herhalde kimse; “Ne yani Diyarbakır Müslüman değil mi?” diye bir gaflete düşmez.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın düzenlediği; “Toplumsal Uzlaşma ve Medya” konulu toplantı için Diyarbakır’daydık.
“Diyarbakır’a gitmişken Ulu Cami’ye gitmemek olmaz” diye, bir arkadaşımla sabah namazı için camiye gittik.
Tan yerinin yeni yeni ağarmaya başladığı sıralarda, Diyarbakır’ın en işlek caddesinde de hareketlilik başlamıştı.
Önümüze gelen insanlara selam verip yürüdüğümüz sırada, üçüncü şahsa gelince artık selam verip almak bir merasime dönüşmüştü.
Biz; “Selamünaleyküm” dediğimizde, selamı alan vatandaşlarımız; “Aleykümselam verahmetullahi berekatühü” diye selamı uzatınca önlerinden gelip geçmek hoş olmadı.
Dolayısıyla verdiğimiz selamın alınmasını bitirinceye kadar vatandaşın huzurunda beklemek gerekiyordu, öyle de yaptık.
¥
Bu şehirde halk işte böylesine Müslüman bir duyarlılığa sahip. Gelelim şehrin bir başka özelliğine.
Diyarbakır, 14 asırdır Müslüman bir şehirdir. Hz. Halid bin Velid ve oğlu Süleyman’ın fethettiği şehirdir.
Diyarbakır’da bilinen 500 sahabe kabri, yine bilinen 7 Peygamber kabri vardır. Sadece Diyarbakır mı, Mezopotamya’nın tamamı İslam beldesidir.
Peki bu terör neyin nesi? Bir huzur coğrafyası olması gerekirken, neden bu kadar; kargaşa, kaos, kan ve vahşet içinde yüzmektedir?
Sorunun cevabı çok basit. Yalnız nedense bu cevaba yetmiş yıldır resmi ideoloji yanaşmadığı gibi çözümden yana olanların da ekserisi yanaşmıyor.
Önce sorunu kısaca söyleyelim. Dünkü yazımda da kısmen işaret etmiştim.
Resmi ideoloji, bu milleti dininden soyutlayıp, yeni bir toplum yaratma inşaasına girişti mi? Girişti.
“Yaratan Allah’tır” sözüne muhalefet etmek için, Allah adının anılması bile suç sayıldı mı? Sayıldı.
Din adamları idam edildi, sürgün edildi, faili meçhullere kurban gitti mi? Gitti. Kur’an-ı Kerim’ler yakıldı, yıkıldı, Kur’an Kursları kapatıldı mı? Kapatıldı.
Müslümanlık adına, ahlak adına, insanlık adına, kitaplar, vaazlar, nasihatlar yasaklandı; konuşanlar, yazanlar, taşıyanlar, basanlar suçlu ilan edil mi? Edildi.
Gazetesiyle, sinemasıyla, tiyatrosuyla, televizyonuyla aile mefhumu dinamitlendi mi? Dinamitlendi. Aile içi bağlar, aile içi şiddete dönüştürüldü mü? Dönüştürüldü.
Bütün bunlara muhatap olan milletin nasıl bir toplum meydana getireceği hiç hesap edilmedi değil mi? Edilmedi.
¥
Şimdi bu gerçek “ehli imanlarca” çoktan beri kabul edildi ve çözüm yolları aranıyor.
Yalnız ne gariptir; medya korkusu mudur, hala başka korkular mı vardır, bilmediğimiz çekinceler mi vardır bilinmez ama “bir kısım duyarlı kesim de Müslüman olmayan kesim nedense devletin din ile barışması” yolunu pek denemek istemiyor.
Din ile devletin barışmasından korkulmamalı. Osmanlı din ile barışık olduğu için 700 yıl çok dinli ve çok dilli toplumları idare etti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.