Emperyalist savaşların mekânı İslâm coğrafyası/1
Asrımızda İslâm coğrafyası mürted ve müstekbirlerin işgal ve istilâsı altında. Zulmü yeryüzünün yer yerine yaymak isteyen, kana ve gözyaşına doymayan Firavun, Nemrut ve Ebu Cehillerin çağdaşları, kirli emellerine kavuşmak için İslâm ümmetinin evladlarını sermaye olarak kullanmaktadırlar. İnsanlık tarihinin en büyük kırılma noktalarına şahitlik etmekteyiz. İslâm ve Müslümanlar dünya müstekbirlerinin hedef tahtasında. Günümüz Müslümanları böyle bir ana şahitlik etmekteler. Bu bağlamda üzerlerine düşen şahitliği yerine getirmeleri gerekmektedir.
Kulluk kitabımız Kur’an-ı Kerim, bizleri Firavunlara, Nemrudlara, Azmanlara, Müstekbirlere karşı itaatsizliğe çağıran bir kitaptır. Kur’an-ı Kerim, kendisine iman etmek isteyenlerden her şeyden önce Firavunlara, Tağutlara, Azmanlara, kul kaynaklı beşeri, ideolojilere karşı “Lâ” demelerini ister. Firavunlara, Tağutlara, Azmanlara itaat ile Allah iman bir arada olmaz.
Asrımızda Müslümanlar tarafından Firavunlara, Tağutlara, Azmanlara “Lâ” demenin önemsenmemesi neticesinde bugün İslâm coğrafyası mürted ve müstekbirlerin emperyalist savaşlarının mekânı haline gelmiş durumda.
Rabbimiz buyuruyor: “ (Allah) Ehl-i kitaptan inkârda ısrar edenleri, kâfirleri müslümanlara karşı savaşmak için ilk defa bir araya gelerek müttefik güç kurduklarında, yurtlarından çıkarıp sürgüne gönderendir. Siz, onların direnmeden çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da, kalelerinin kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah, Allah’ın orduları, onlara beklemedikleri, hesap edemedikleri yerden yüklendi, akıllarına, yüreklerine korku düşürdü. (Haşr Sûresi/ 2)
Bu ayet-i kerimeler, bize mücadele edeceklerimizin karakterlerini öğretiyorlar. Bu ayet-i kerime’nin ışığında düşündüğümüz zaman şunu görüyoruz: İslâm coğrafyası kan ve gözyaşı ile yıkanıyor. Bunun sorumlusu şüphesiz kul kaynaklı ideolojiler ve bunlardan kaynaklanan egemenlik ihtirası; kâr hırs, emperyalist rekabet ve sömürüdür. Ortadoğu denilen İslâm coğrafyası giderek kıtlaşan enerji kaynakları açısından dünyanın en bereketli bölgesi. Bu yüzdendir ki bu bölgede birinci dünya savaşından beri emperyalist savaşlar, iç savaşlar, darbeler, diktatörler, kıyımlar, istikrarsızlığın binbir çeşidi hiç eksik olmadı. Emperyalistlerin bilinçli olarak bu tarz istikrarsızlıkların zeminini hazırladığı bilinmektedir. Yıllar boyunca “alaşağı edilmesi gereken cani diktatörler” olarak lanse edilen liderler bizzat CIA’nın yardımlarıyla iktidara gelen liderlerdir. İslâm topraklarında Müslümanların iradelerine rağmen liderlik makamlarında bulunan katillerin, psikopatların birçoğu egemen dünya sistemin armağanlarıdır.
Amerika’nın NATO temsilcisi R. Nicholas Burns’ün 19.1.2013’te Prag’da yaptığı “Yeni NATO ve Büyük Ortadoğu” başlıklı konuşma da Büyük Ortadoğu’nun niteliğine ilişkin çarpıcı gerekçeleri gözler önüne seriyor. NATO’nun artık Büyük Ortadoğu hedefine kilitleneceğini söyleyen Burns, “Yeni misyon en önemli misyondur. Askeri gücümüzü Doğu’ya ve Güney’e konuşlandırmalıyız. NATO’nun geleceği Doğu ve Güney’dir. Bu da “Büyük Ortadoğu”dur” diyor.
Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde Türkiye’ye yüklenmek istenen bu rolü New York Times gazetesinin yazarı Thomas Friedman’ın yazılarında da görüyoruz. Friedman, “20. Yüzyılda Nazilere ve komünistlere karşı verilen savaşlardan sonra şimdi “totaliter dincilere, İslamcılara” karşı savaş verildiğini, bunun 3. Dünya Savaşı olduğunu, İslâm dünyasının kendi içinde büyük bir iç savaş yaşadığını,” belirtiyor. Zbigniew Brzezinsky’nin “Global Balkanlar” olarak tanımladığı ve önümüzdeki on yıllar boyunca “dünyanın en tehlikeli bölgesi” olarak nitelediği Avrupa ile Uzakdoğu arasında uzanan “Avrasya”da, yani “Büyük Ortadoğu” olarak tartıştığımız coğrafyada hemen her gün çok çarpıcı ve sarsıcı gelişmeler yaşanıyor. Irak işgalinden hemen sonra İran ve Suriye’ye yönelik saldırı hazırlıklarına başlayan ABD cephesi, bir yandan Türkiye’nin çevresinde askeri üsler kurarken diğer yandan Suriye’ye ambargo kararı alıyor, İran’a karşı kitle imha silahı baskısını artırıyor. Gürcistan’da ve Azerbaycan’daki iktidar değişimi yaparken Gürcistan’ı iç savaşın eşiğine getiren ABD, Kuzey Irak’taki fiili durumu resmileştirip Türkiye’ye karşı Kürt kartını kullanırken Suriye’deki Kürtleri ayaklandırıyor. Pakistan’ın nükleer gücünü denetim altına alırken Irak’ta etnik ve mezhep eksenli çatışmalara yatırım yapıyor. İslâm coğrafyasındaki Müslüman kavimleri iradesizleştiriyor. Altını çizerek diyoruz ki; asrımız ve günümüz itibariyle siyasetlerini, münasebetlerini, iradelerini ve liderlerini Amerikan iradesine ve idaresine teslim edip hibe etme konusunda Türkler, Kürtler, Araplar, Farslar müşterek hale gelmişlerdir. İslâm topraklarında Müslüman Türkler, Kürtler, Araplar, Farslar, hep birlikte ümmet şuuruyla hareket ederek Rusya, Amerika, İsrail ve avanelerinin düşmanlığı konusunda söz ve işbirliği yapmadıkları müddetçe birbirlerinin kanlarını akıtmaya devam edeceklerdir. Şunu bilelim ki; Şeytan Amerika; Müslümanların, Müslüman kavimlerin mücadele eksenleriyle oynamaktadır. “Tevhid-Şirk Çatışması” yerine Müslümanlara “Sünnî-Şii Çatışması” nı kabul ettirme gayretindedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.