Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

İnebahtı heykeli

İnebahtı heykeli

Biz tarihin gerçek kahramanlarını (kahramanlarımızı) ve kahramanlık destanlarını yok etmeye çalışırken (Ulubatlı Hasan gibi, Seyit Onbaşı gibi, gemilerin karadan yürütülmesi gibi, Kanuni’nin ihtişamı gibi), Osmanlı’nın son zamanlarına kadar, Osmanlı ile girdikleri tüm savaşları kaybeden Avrupa Haçlıları, kazandıkları birkaç mevzii savaşı abideleştiriyorlar.

Miloş Kabiloviç’i böyle bayraklaştırıp Sırbistan’ın muhtelif yerlerine heykellerini diktiler.
Bunlara inanmak gerekirse, Kabiloviç (yahut Obiliç) Sultan I. Murad’ı öldürüp güya I. Kosova Savaşı’nın gidişatını değiştirmiş. Hâlbuki savaş sırasında değil, savaş sonrasında işlemiş o mel’un cinayeti! Yani Miloş Kabiloviç âdi bir katilden başka bir şey değil. Ne var ki elin Sırplısı, kahraman kıtlığında ona dört elle sarılıp heykellerini dikiyor.
Hoş Haçlılar, bazı tarihi zaferlerimizi bile tarihten sildiler. Bu zaferlerden biri de I. Kosova Zaferi’dir. Meşhur Arnavut romancı İsmail Kadare, böyle bir savaşın olmadığını, sonradan gelenler tarafından uydurulduğunu söylüyor. Sanırım bizim Ahmedi’yi ne görmüş, ne okumuş. Kendisi savaşın görgü şahididir ve gördüklerini tüm ayrıntılarıyla tarihçi Neşri’ye anlatmıştır. Yani Neşri Tarihi’nde I. Kosova Savaşı’nın ayrıntılarını okumak mümkündür.
Neyse: Bu inkârdan bize önemli bir “ders” çıkar ya, almasını bilene…
Şimdi de Almanlar, Sırplarınkine benzer bir şey yaptılar: İnebahtı’da Osmanlı Donanması’nı her nasılsa yenen Don Juan de Austria’nın (Avusturyalı Johann) heykelini Regensburg meydanına diktiler (Biz o savaşta yalnızken, karşımızda Papalık, İspanya ve Venedik donanması vardı).
Devasa heykel, ayaklarının altına bir Osmanlı denizcisinin başını almış, eziyor!
Resmini görünce güldüm. Eğer o baş gövdesinde canlı olsaydı, eminim Regensburg kentinde yaşayan tüm Almanlar kaçacak delik ararlardı. Çünkü o tarihte Osmanlı levendinin gölgesinden bile korkuyor, çocuklarını “Türkler geliyor” diye susturuyorlardı.
Batı’nın heykel tutkusu malum: Biz Atatürk heykel ve büstlerini dikmeye ne kadar meraklıysak, onlar da olmayan zaferlerinin simgelerini dikmeye o kadar meraklılar. Ama heykel tarihi hikâyelerden üretilecekse, en azından gerçeğe yakın olmalı.
Gerçek şu ki İnebahtı yenilgisi, son derece lokal (mevzii) bir yenilgidir. Vakıa 142 gemimiz yok olmuş, 20 bin şehit vermişiz. Hatta şehitler arasında, Müezzinzade Ali Paşa başta olmak üzere, birçok Osmanlı paşası ve komutanı da vardır. Bu arada, yalnız Uluç Ali Paşa’nın kumandasındaki Osmanlı donanmasının sağ cenahı başarı göstermiş, 42 gemiyi kurtardıktan başka, Haçlı Donanması’nın sağ cenahını bozarak, savaş alanından ayrılmıştır. Uluç Ali Paşa bu başarısından dolayı Kaptan-ı deryalığa getirildi ve “Kılıç Ali Paşa” olarak anılmaya başlandı.
Sokollu Mehmed Paşa sadrazamdı. Hemen yeni bir donanma hazırlamasını emretti. Bunun zor olduğunu ifade eden Kılıç Ali Paşa’ya ise şöyle cevap verdi:
“Bu devlet öyle bir devlettir ki, isterse bütün donanmanın demirlerini gümüşten, halatlarını ibrişimden, yelkenlerini atlastan yapabilir. Hangi geminin malzemesi yetişmezse gel benden al!”
İnebahtı Olayı’nı hatırlatıp böbürlenmeye yeltenen Venedik elçisine verdiği cevap da tarihe geçmiştir:
“Biz Kıbrıs’ı sizden almakla kolunuzu kestik, siz İnebahtı’da bizi yenmekle, sakalımızı tıraş ettiniz. Kesilen kolun yerine yenisi gelmez, fakat kesilen sakal daha gür çıkar.”
Çıktı da: İnebahtı’da kaybedilen Osmanlı Donanması’nın yerine bir yıl içinde daha güçlüsü inşa edilip denize indirildi ve Akdeniz’de izinsiz kuş uçurtulmadı.
Almanlara bunlarla birlikte meşhur mirasyedi kralları Şarlken’i de hatırlatıp, “ne haber bilader?” desek mi acaba?
Başka bir gün, Muhteşem Kanuni Sultan Süleyman’ın savaş meydanlarından kaçan “Alaman İmparatoru Şarlken”e (Fransızlar “Charles Quin”, İspanyollar Carlos” diyor) yazdığı mektubu okuyalım inşallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi