Türk siyasetine mührünü vuran bir öncü lider: Necmettin ERBAKAN
Vefatının ikinci yıldönümünde Türk siyasetinde bir öncü lideri, bir ilim adamını, bir Dâvâ adamını Necmettin ERBAKAN hocamızı anıyoruz.
İnsan hayatına zor sığan dâvâlar, mahkemeler, hapisler, sürgünler… Bütün bunlara sebebiyet verenler, âlet olanlar, teşvik edenler, sessiz kalanlar neredeler, ne haldeler… Çeşitli entrikalarla o dönem iktidarı ele geçirenler neredeler? Kim iktidardaymış, kim aziz, kim zelilmiş hiç olmazsa şimdi anlayıp ibret alabiliyorlar mı acaba? Vefat yıldönümüyle, talebelerinin on yıldır ülkeyi yönetmesiyle, sağken de vefatında da gündeme mührünü vuran adamdır Erbakan. Bu vesile ile bir-iki âyet geliyor hatırıma. “(İnkârcılar) tuzak kurdular; Allah da onların tuzağını başlarına geçirdi. Allah tuzakları bozanların en hayırlısıdır.” (3 Âl-i İmran 54) “Hani bir zamanda inkârda direnenler senin önünü kesmek, öldürmek ya da sürgün etmek için sana tuzaklar kuruyorlardı. Nitekim onlar hep tuzak kurmuşlar, Allah da onların tuzağını devamlı boşa çıkarmıştır; Zira Allah tuzakları boşa çıkaranların en hayırlısıdır.” (8 Enfâl 30) Evet ne akla hayale gelmeyen tuzaklar kurdular. Allah da o tuzakları başlarına geçirdi. Allah’ın mühlet vereceğini ama hiç ihmal etmeyeceğini unuttular. Muhalifleriyle, muarızlarıyla, sürgüne ve ceza evine gönderenleriyle, hakkında akla hayale gelmedik tezviratta bulunanlarıyla, senelerce mücadele ettikleriyle, kendisine zulmedenleriyle, basını-yayını-medyasıyla hepsi âdeta “sosyal helallik” istiyorlar. “Vicdan kanamaları”nı bu vesile ile durdurmaya çalışıyorlar. Yaşarken kendisinden esirgedikleri sevgi ve saygıyı ‘vefat yıldönümü’ vesilesiyle göstermeye gayretindeler. Kadr-i kıymetinin yeterince bilinmemesinin yüreklerinde taşıdıkları büyük acı, hallerine öylesine yansıyor ki… Başbakanlığını elinden almak, partilerini kapatarak, siyasi hayatını bitirip, ömrünün son yıllarını hapishane köşelerinde geçirtmek için neler yapmadılar. Güya itibardaydılar, sözleri kanundu. ‘Beyaz Türkler’in temsilcileriydiler. Şimdi hemen herkes “Allah hiçbirimizi onların durumuna düşürmesin” diye dua ediyor. Cenazesine bile gelmeyenler, gelmeye yüzü tutmayanlar da vefatının ikinci yıldönümünde yazıları yahut yorumlarıyla Erbakan Hoca’yı övmekten geri durmuyorlar. Hatırlarsanız, (vasiyetinde) cenazesinde resmî tören istememişti. Vasiyetinin sembolik anlamıyla da Devlet Ricali’ne bir “ikaz mesajı” gönderiyordu âdeta…
Her şeye rağmen insanımız, kendisine hizmet edenleri tanıyor, zamanı geldiğinde de sahiplenip takdirlerini esirgemiyor. Gerektiğinde siyasi kimliğini bir tarafa bırakmasını da biliyor. Erbakan; sağlığında olmasa bile vefatı vesilesiyle bütün Türkiye’yi bir araya getirmişti cenazesinde. Cenaze, Türkiye Coğrafyası’nın bir yansımasıydı. Cenaze merasimi değil, sanki “sosyal barış”tı. Getirilen Tekbirler de sosyal barışın imzasıydı. Gazetecilerin teslim ettiği gibi “öfkeli fotoğraf”ı olmayan adamdı. Sömürü düzenine başkaldıran, Cumhuriyet tarihinde ilk defa Anadolu insanın bütün iç ve dış baskılara, engellemelere rağmen meşrû zeminde, demokratik sistemde Başbakan olunabileceğini ve ülkenin gayet güzel yönetilebileceğini gösteren, ezilen, dışlanan dini hassasiyeti olan halka şahsiyet ve öz güven kazandıran, laik kesimin ise, “dindar korkusu”nu silen adamdı. Ülke gündemine İslam’ı ve İslamî meseleleri getiren adamdı. Dünya Müslümanlarına Siyonizm tehlikesini öğreten adam. Dindarların siyasetle tanışmasını sağlayan adam. Erbakan Hoca, yetiştirdiği talebeleriyle de bugünün siyasetine ve Türkiye’ye hizmet eden kadroyu kurarak ‘müessese adam’ olmayı hak etmiş bir ilim adamı idi aynı zamanda.
Vefatı münasebetiyle yapılan programlarda hemen herkes Erbakan Hoca’nın lehine sözler söylüyor. Bilhassa ‘28 Şubat’ın failleri durumunda olanların, ortak nedamet hisleri, hatalarını itirafları, yapılan yanlışlıkların yüreklerindeki izleri, tarihi özürler olarak kabul edilebilir. Bütün bu yazılan-çizilenleri; “sosyal helallik” istemeler, gibi görüyor, haleti ruhiyeleri “vicdan kanamaları”na dönüşüp onları İnşaallah “sosyal tevbe”ye götürür. Sonra da tevbey-i nasuha…
Herkes için iyilik-güzellik düşünmek, “insanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır” hükmünün gereği için hayatını vakfetmek ne kadar güzel! Affetmek, kine nefrete hayatında yer vermemek ne kadar güzel! Mücadele ederken hep meşruiyetten yana olmak, “mücadele ahlakı”yla hareket etmek ne kadar güzel! En kızdıklarına, sabrını taşıranlara, had-hudut bilmeyenlere bile şefkatli-merhametli bir baba gibi davranmak ne kadar güzel! Müsamahayı-hoşgörüyü-nezaketi elden bırakmamak ne kadar güzel! Bu kadar güzelliği mütevazilik içinde taşımak da ayrıca güzel! İşte bu güzellikleri taşıyan adamdı Erbakan. Rahmetle, minnetle şükranla anıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.