Hak-İş’in Kadınlar Günü!..
Hak İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, 12 Eylül darbecilerinin hazırladığı çalışma hayatı mevzuatının tarihin çöplüğüne atılmasını istemiş, türlü baskı ve dayatmalara prim vermeyen Başbakan Erdoğan ve Çalışma Bakanı Faruk Çelik de bu yolda gerekli adımı atmıştı. İki taraf arasındaki “ruh birliği” sayesinde 12 Eylül mevzuatının ipi çekildiğinde, bu sütundan bir tebrik yazısı göndermiştik.
• Ayrıntıya gerek yok; 12 Eylül mevzuatı Türk İş ve DİSK gibi sendikaların işine geldiğinden o taraflar bu işten hiç memnun olmadı. Türk İş Başkanı Mustafa Kumlu iyi bir insan, değerleri olan bir sendikacı… Sayın Mustafa Kumlu, Türk İş’in hesabına gelen 12 Eylül mevzuatını koruyamayınca, bu durum aleyhine kullanılmak istendi. Türk İş içindeki Mustafa Kumlu karşıtı “statükocu yapı” muhalefet operasyonlarına hız verdi... Bu yapı, “uygun” isimleri aracı kılarak Sayın Başbakan’ı etkilemeye çalıştı. Sayın Başbakan da, geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen Türk İş’e bağlı sendikanın “Kadın Günü” etkinliğine katıldı… Kürsüye çıktı ve “Ergenekon” sloganlarıyla öne çıkan “yapı”ya haddini bildirdi!..
O yapının önde gelen bazı isimlerinin işçi değil aslında patron olduklarını ve işçilerinin haklarına saygıda hiç de öyle söyledikleri gibi olmadıklarını güçlü imalarla dile getirdi!.. Sayın Erdoğan, böylece doğru bildiklerini her ortamda aynı netlikle dile getirme özelliğini bir kez daha ortaya koydu… “Bunları Rize’de söyle de görelim!” diyen Kemal Kılıçdaroğlu’nun kulakları çınlasın!..
• Sayın Başbakan Hak İş Sendikası’nın 8 Mart etkinliğine de katıldı. Nefis bir konuşma… Hak İş hakkında söyledikleri “hakkın” teslimi: “HAK İŞ dünyadaki değişimi yakından takip ederek küreselleşmenin emek üzerindeki etkisini çok iyi analiz ederek örnek bir sendikal mücadele ortaya koydu. Bunu müzakerelerimiz esnasında hep yaşadım. HAK İŞ’i sürdürdüğü mücadelenin yanında yerel ile küresel birlikteliği oradaki birleşmeyi, zihniyeti buluşturma noktasında attığı adımı muhafazakarlık ile değişim arasındaki o hassas çizgiyi büyük bir hassasiyetle gözettiği için tebrik ediyorum.”
Şu söylediklerinin altını özellikle çizmek isterim: “Bizim kendi öz medeniyetimizde ilim yitik bir değer olarak görülür. Nerede bulunursa alınması gerekir. Böyle emredilmiştir. Biz elbet, dünyanın en ücra noktasında da olsa ilmi bilgiyi bir kayıp değerimiz olarak görecek onu elde etmenin mücadelesini vereceğiz. Ancak kendi tarihimizde kültürümüzde kendi medeniyetimizde ziyadesi ile var olan o birikimi bir kenara atamayız.
O birikim orada dururken başka diyarlarda çözüm aramak bizi en başta kendimize yabancı hale getirir. Emek mücadelesi konusunda taklidin değil kendi öz değerlerimizin peşinde olmamız lazım. Bunu çok iyi idrak etmemiz lazım. Bizim medeniyetimizde çok temel bir ilke var. İnsan için emeğinden başka bir şey yoktur. Bir başka ilke, çalışana hakkını, emeğinin karşılığını alın teri kurumadan verin. Bizim tarihimizde emek mücadelesi bu ve benzeri ilkenin üzerinde gelişti.” Ve kadınımız… Sayın Başbakan’ın gözleri dolu, sesi titrek: “Bizim dinimizde cennet babaların ayağı altında değildir. Kadınların ayağı altında da değil. Cennet, annelerin ayağı altındadır. Yani, kadından sonra bir irtifa var bir yükseliş var.
O yükseliş anne olmaktır. Anne olmanın kadınlıkta farklı bir yeri var. Bizim dinimizde ayağının altı öpülesi olan annedir ve ben o annelerin ayağının altını öptüm öpüyorum. Ben anacığımın ayağının altını öptüm. O öptürmek istemezdi ama ben cennetin kokusunu aldığımı söylerdim ona. (..) Biz, küresel ölçekte kadına bu denli değer veren bir medeniyetin mensuplarıyız.”
• Sayın Başbakan, konuşmasında “üç çocuk” talebini dile getirirken, salondaki hanımefendiler bu sayıyı “beş”e çıkarttı… Vatandaş özellikle de kadınlarımız “nüfus tuzağının” farkında, şuur yüklü…
• Bu şuuru, Hak İş 8 Mart etkinliğinin her köşesinde gördüm… “Kadın” başlığı altında yazacak çok şey var da… Yerimiz bitti; “devamı bir başka yazıya” demek durumunda kaldık. “8 Mart”a devam edeceğiz kısmetse…