Yaz ishalinden de tehlikeli bir salgın: Ağız ishali
Dünkü Akit’te, yazarlarımız Ersoy Dede ile Mehtap Yılmaz’ın yazılarını okudunuz mu?.. Her ikisi de, “gündemdeki tartışma”nın “bam teli”ne basan tesbitlerde bulunmuşlar.
Nedir tartışma?..
“İmralı notları”nın sızması!..
“Notlar” diyorum, çünkü “sızdırılan” metin, bir “tutanak” değil, BDP’liler tarafından tutulan “notlar”dır.
O “not”lara “zabıt” veya “tutanak” diyebilmek için, görüşmelere katılan “MİT temsilcisi”nin de bir “görüş” belirtmesi gerekmez miydi?..
Oysa, ortada “MİT’in görüşleri”ni yansıtan tek bir satır yok!.. Dolayısıyla, “Milliyet’e servis edilen” belki de “parayla satılan” metin; “iki tarafın da üzerinde uzlaştığı” bir “zabıt” değil, tam aksine “Öcalan ile BDP milletvekillerinin görüşmelerini yansıtan notlar”dır.
Kısaca ifade edecek olursak;
Bu “tezgâh”ta MİT yoktur!.
.
“ÇAYCI” DE, KAPAT!
Ama, o metinleri “Milliyet’e servis eden” BDP’liler; “Görüşmelerin Öcalan ile MİT arasında yapılmış gibi bir algı oluşturmaya” çalışmışlardır!..
Sonrası mâlum...
Sonrasında, “kim sızdırdı” tartışmaları başladı ve Başbakan Tayyip Erdoğan, BDP’lilere seslenip, dedi ki;
“Ya siz açıklayın, ya da ben!”
BDP’liler, bir süre “eveleme-geveleme” yapsalar da, sonunda, “suçüstü” olduklarının farkına varıp baklayı ağızlarından çıkardılar;
“Notların, partimiz üzerinden elde edildiği anlaşılıyor!”
Peki, nasıl oldu bu iş?..
Olayın perde arkasını bilenlere göre;
İmralı’da Öcalan’la görüşen Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve Altan Tan’ın tuttuğu notlar, BDP Genel Merkezi’nde Gültan Kışanak başkanlığında yapılan toplantıda masaya yatırıldı. Notların birleştirilmesini isteyen Kışanak, ortaya çıkan metnin “fotokopi”ye gönderilmesine onay verdi.
Fotokopi cihazından da sorumlu olan partinin çaycısı, notları çoğalttı. Medyaya yapılacak servise ‘sızdırma’ görüntüsü vermek için, çaycı, bilinçli olarak tercih edildi.
‘Sızdırmayı çaycı yaptı’ bahanesine zemin hazırlandı. Ancak çözüme sabotaj girişiminin bir numaralı şüphelisi olarak Kışanak’ın ismi, Başbakan Tayyip Erdoğan’a iletildi.
ORGANİZE İŞLER!
Yazarımız Ersoy Dede, işte bu noktada milletin “keriz” yerine konulmasına isyan etmiş ve demiş ki; “Şimdi Gültan Kışanak’ın üzerinde kaldı bu iş. Oysa burada, tam anlamıyla bir “organize işler” durumu var!.. Yani sanki BDP, bir yandan “sızmayı tespit edip gereken cezayı vereceğiz” derken, bir yandan da kasıtlı olarak Öcalan’ın bazı konulardaki fikirlerinin kamuoyu tarafından bilinmesini istemiş gibi görünüyor... Ne yapsak acaba; BDP’yi devreden mi çıkarsak?..”
Gördüğünüz gibi;
Ersoy Dede, bu işin Gültan Kışanak’ın veya bir başka BDP’linin üzerine “yıkılmak” istense de, ortada “organize işler” olduğunu söylüyor.
Tek amaçları, “Öcalan’ı pazarlamak!”
Bu, elbette bir “sabotaj”dır!
Göreceksiniz;
Bugün yapılacak BDP Grup Toplantısı’nda da, “herhangi bir BDP’li” değil, doğrudan “çaycı” suçlanacak ve “biz yapmadık, o yaptı” denilecek!..
Biz de, bunu yiyeceğiz!..
Oysa; bu dolma, yenilir-yutulur bir dolma değildir...
Şu hâle bakın; koskoca bir parti, küçücük bir “fotokopi” işini bile beceremiyor!..
Söyleyin Allah aşkına;
“Fotokopi”ye bile sahip çıkamayan bir parti, “işin aslı”na nasıl sahip çıkacak?..
AĞIZLARINI BANTLAYALIM!
İşte bu noktada, yazarımız Mehtap Yılmaz’ın; “parti” olarak BDP’ye bir teklifi var.. Demiş ki;
“Kürt sorununun çözüm sürecini bir daha türbülansa sokmamanız için, milletvekillerinin ağzını koli bandıyla sıkı sıkıya bantlayın!
Kendi iradeleriyle tutamadıkları çenelerini, belki bu sayede kapalı tutmayı başarırlar!
Kürt sorununun çözüm sürecini desteklemek için bir koli dolusu koli bandı benden!
Beni dinleyin...
Cümleleri kes yapıştır yapacaklarına, koli bantlarını kesip kesip yapıştırın ağızlarına!
Milletin vekili olmuş, Meclis’e gelmiş... Asgari bir adamlığı olan insan biraz çenesini tutamaz mı yahu, ayıp!”
Mehtap Yılmaz’ın teklifini tuttum... Gerçekten de, BDP’lilerin ağızlarını “koli bandı” ile bantlamalı ki, “çatlak ses” çıkarmasınlar!..
Mehtap Hanım’ın teklifini desteklemekle birlikte, yine de bir “sızma” olabilir diye endişe ediyorum!..
İSHALE KARŞI TEDBİRLER
Bana göre;
BDP’lilerin yakalandığı “ağız ishali”ni tedavi edebilmek için, “koli bantı ile bantlamak” gibi “zecrî tedbirler” uygulamak yerine, “tıbbî tedbirler” almak daha doğru olur!.. Çünkü, ağızları bantlanınca, “Konuşma özgürlüğümüz yok ediliyor” diye cayırtı kopartabilirler.
Kaldı ki;
“Fotopoki”den olduğu gibi, pekalâ “bant”tan da “sızma” olabilir!..
O halde, ne yapılmalı?..
Hani, diyorum ki;
“Yaz ishali”ne karşı alınan tedbirlerin, “ağız ishali”ne de faydası olur mu acaba?..
“Yaz ishali”ni önlemek için doktorların tavsiyeleri şunlar:
“Kaynağını bilmediğiniz sulardan içmeyin.
Özellikle fazla yağlı yiyeceklerden uzak durun, ya da az tüketin.
Vücudunuzdaki sıvı dengesini koruyun, susuz kalmamaya dikkat edin.
Hijyen şartlarını önemseyin, güvenmediğiniz yerlerde yemekten kaçının... Açıkta satılan gıdalara karşı da tedbirli olun.
Ellerinizi yıkamayı ihmal etmeyin.
Meyve ve sebzeleri iyice yıkamayı ihmal etmeyin... Mümkünse iyi suda durulayın.
Gıdaların son tüketim tarihlerini muhakkak gözden geçirin.”
Dikkat ederseniz;
Doktorlar “temizlik” ve “denge”ye özen gösterilmesini tavsiye ediyorlar...
“Yaz ishali” için yapılan bu tavsiyeler, acaba, “ağız ishali”ni önlemeye de yarar mı?..
Ne yani;
“Yaz ishali”ne yakalanmamak için “vücudun sıvı dengesi”ne dikkat etmek gerekir de, “ağız ishali”ne yakalanmamak için “Türkiye’nin dengesi”ne dikkat etmek gerekmez mi?..
“Türkiye’nin dengeleri”ni hiç hesaba katmadan “zırt-pırt” konuşursan, dengeler bozulmaz mı?..
ÇÖZÜME KARŞILAR MI?
Merak ediyorum;
“Çözüm istiyor gibi görünen” BDP, aslında “çözüme karşı” mı?.
Gayet iyi biliyoruz ki;
Türkiye’de gerek “Derin Türkler”, gerek “Derin Kürtler” bir çözüme karşıdırlar... Çünkü “çözüm” sağlanır da, silahlar susarsa, her iki tarafın “derin”leri, gidip “kumda oynayacaklar”dır!..
PKK ise, bir “terör örgütü” olmasının yanısıra; “petrol, kaçakçılık, organ ticareti, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı” yapan, “çıkar amaçlı bir ekonomik örgüt”tür... Böyle bir yapıdan da; dünyada ve Türkiye’de hem siyaseten, hem de ticareten “beslenen” mahfil ve odaklar vardır.
Hani, demem o ki;
BDP de, “silah”ların olmadığı bir ortamda yapılacak “seçim”lerden “farklı sonuçlar” çıkacağından korktuğu için, “çözüm sürecini baltalamaya çalışıyor” olabilir mi?..
BU MU ÇÖZÜM, İKİ GÖZÜM!
Biliyorum, itiraz edecekler ve diyecekler ki; “Süreç her türlü gerilime ve provokasyonlara açık olabilir ama, bizler sabırla bütün provokasyon girişimlerini engelleyerek açık ve şeffaf bir tartışma ile, bu süreciyle bu dönemi kazasız belasız atlatabilir ve çözüme ulaşabiliriz... Biz de akan kanın durmasını istiyoruz!”
Bunu diyecek BDP’liler yok mu?.. Elbette var ama maalesef “azınlıkta!”
CHP’de, nasıl ki bir “ulusalcı” kanat vardır ve “statükonun devamı”nı istemektedir, BDP içinde de bir “Kandil’ci” kanat vardır ve onlar da “ağız ishali”ne yakalanmışçasına habire konuşmaktadır... Hem de; “denge”leri hiç gözetmeden ve kendilerini “çözümün tek merkezi” imiş gibi göstererek...
Buyrun, dünkü haberlerden bir özet;
Nevruz’da alanlarda “Öcalan’a özgürlük” isteyeceklerini söyleyen BDP’li milletvekilleri Selahattin Demirtaş, Ahmet Türk, Gültan Kışanak ve Aysel Tuğluk, dünkü açıklamalarında “2013 Nevruz’u tarihsel anlam taşıyor” demişler ve eklemişler: “Bu Nevruz, Kürt halkının kendi statüsünü belirleyeceği, Kürt Halk Önderi Öcalan’a özgürlüğü talep edeceği, yeni dönemin rotasını belirleyecek bir Nevruz olacak.”
Söyleyin Allah aşkına;
“İmralı notlarını sızdırmak bir sabotajdır” da, tam da bu süreçte, bu lâfları etmek bir “sabotaj” değil midir?..
Bu “çatlak”larla, bu “sızdırma”larla bu süreç nasıl sağlıklı yürüyebilir acaba?..
Ya Ersoy Dede’nin dediği gibi BDP’lier “safdışı” edilecek, ya da Mehtap Yılmaz’ın dediği gibi, “/ağızları koli bandıyla kapatılacak” ki, sızma olmasın!..
Uzun lâfın kısası;
“Ağız ishali”, Türkiye’yi tehdit eden bir “salgın” halini almıştır... Daha fazla yayılmadan, bu salgının önüne geçilmelidir.
Toplum “genel af”fa karşı çıkıyorken, Hükümet’in gündeminde de böyle bir konu yokken, BDP’lilerin kalkıp; Apo’nun, önce “ev hapsi”ne alınacağını, daha sonra da “özgür” kalacağına yönelik açıklamalar yapmaları, tek kelimeyle “çözüm sürecine sabotaj”dır.
Haa, “çözüm” istemiyorlarsa;
Bunu da kendileri bilir!..
Kul hakkı kim, Kılıçdaroğlu kim?
CHP Genel Başkanı Bay Kemal Kılıçdaroğlu; önceki gün vefat eden Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin eski başkanlarından Niyazi Bahçecioğlu’nun cenaze töreni için geldiği Kayseri’de, bir restoranda Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile yemek yemiş... Burada gazetecilerin sorularını cevaplayan Kılıçdaroğlu, demiş ki; “Biz kul hakkı yiyenlere karşı mücadele ediyoruz. Kim kul hakkı yiyorsa bilsin ki biz CHP olarak onun karşısında duracağız.”
Bu sözleri sarfeden bir adam; eğer “10 aylık torunu”nu, “henüz ortaokulda okuyan oğlu”nu ve “lisede okuyan kızları”nı; “birer günlük” veya “birer aylık” çalışma(!)larla “sigorta” yaptırmamış olsaydı, derdim ki, “adam haklı!”
Ama, Bay Kılıçdaroğlu; “oğlunun, kızlarının ve torununun” sigorta ettirilmesine sesini çıkarmadı ve dolayısıyla “tüyü bitmemiş yetimin hakkını yedi!”
Dün bunları yapan bir adam, bugün kalkmış; Kayseri Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki’ye çamur atıp, “kul hakkı”ndan bahsediyor.
“Yenilen pehlivan güreşe doymazmış” derler!.. Çocukları ve torunlarını “sigorta” ettirip “kul hakkı” yiyen Kılıçdaroğlu, Kayseri olayında da “tazminat cezası yediğini” galiba unuttu.