Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Batı’nın Oğulları

Batı’nın Oğulları

Türkiye’de Müslüman kimliğinden utananlara, Osmanlı-İslâm medeniyetini hâkir görenlere, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar Batı “uygarlığından” gözleri kamaşanlara, Batı’nın toplum düzenine, edebiyat ve düşüncesine hayran olanlara, modernizmin, materyalizmin, pozitivizmin yayılmasına yataklık edenlere, İslâm’ın kamu ve devlet idaresindeki varlığının gereksiz olduğunu söyleyenlere Batı’nın oğulları denir. 

Batı’nın oğullarının alâmet-i fârikası, konuşmalarına daima azılı Batıcılardan Kılıçzâde Hakkı’nın aşağılık sözüyle başlamalarıdır: “Bağıra bağıra halka anlatacağız ki, değil Asya’ya çekilmek, kutuplara firar etsek, Avrupalılar gibi düşünmedikten, Avrupalılar gibi çalışmadıktan sonra orada dahi yakamızı bırakmazlar, mevcudiyet-i mukaddese-i diniye ve milliyemizi muhafaza ettirmezler. Bugün Avrupa’dan tardettiler, yarın dünya yüzünden kaldıracaklardır.”  

Mustafa Reşit Paşa’yla başlar zihniyet değiştirme. Medeniyetini yetersiz bulanların, Avrupa’nın zihniyetine ve fikrîyatına iltica edenlerin ilk temsilcisidir.

Batı’nın oğullarından olmaya ilk kaydını yaptıranlar Jön Türklerdir. Âli Paşa, Ali Suavi, Şinasi, Beşir Fuat, Mithat Paşa gibi aydınlar, Reşit Paşa’dan sonra Batı’nın oğulları olanlardır. Devlet-i âli’den nefret edip Paris’te mûkim olmakla özürlüdür. Batı’nın oğullarından olma tâlimlerini Paris’te, Londra’da sürdürdüler. Laikliği, faizciliği ve pozitivist aklı savundular.

Batı’nın oğullarından olmanın tarihi 1832'de "Tercüme Odası"nda başlar. Burada inançlarını kaybetmeye başladılar. İslâm hüviyetlerini küçük görmeyi, Batı’nın oğlu olmayı ilk burada telaffuz ederler. 

 Şinasi, Batı’nın oğullarının ilk edebiyat ve gazetecisidir. Batı’dan tercümeler yapar. Hepsi Fransızcadır. Batı’nın oğullarından olmak Fransızca’yla başlar. Şinasi, Reşit Paşa’yı, “Medeniyet resûlü”, yani Batı’nın oğullarının öncüsü ilân eder. “Acep midir medeniyet resulü dense sana / Vücud-u mucizin eyler taassubu tahzir.”

 
Batı’nın ilk oğlu Reşit Paşa’nın pozitivist felsefeci Auguste Comte ile bağlantıları vardır. Comte, 1853’de Reşit Paşa’ya “Pozitivist dinin kutsal formülü” başlıklı bir mektup gönderir. “Beyefendi” diye başlar mektubuna. “Saygıdeğer istifanızın boş zamanları, yeterince ilgi ile evvelâ doktrinimin genel özetini size sunacak olan ‘Pozitivizm İlmihâl’ini, sonra da onu kesinlikle düzenleyen ‘Pozitif Sistemini’ kabul ve tasdik edeceğinizi ümit etmeme izin veriyor. (…)  Asırlardan beri, Doğu ve Batı, eşit iştiyakta, şu ana kadar elde etmeye asla muktedir olamadığı evrensel dini arıyor. (…) Bu büyük gayeye Allah’ın yerine insanlığı geçirerek, daha iyi ulaşılacağını yakından göreceklerdir.”

Ustasının yolundan giden Şinasi de o yıllarda maddeci Ernest Renan ile dostluk içerisindedir. Böylece Batı’nın ilk oğulları Dekartçı anlayışla inançları şüpheyle karşılarlar. “Yaratıcıyı” akla irca eder ve imanın asıl yerinin akıl olduğuna hükmederler. Kitap ve peygamberlerden hiç söz etmezler. Bu fikirlerin tesiriyle Recaizade Ekrem, Abdülhak Hâmid Tarhan ve Tevfik Fikret gibiler de “Efkâr-ı Firenge tebaiyet” ederek Batı’nın oğulları kervanına katılırlar ve Batı’nın oğulları çoğalmaya başlar.

Batı’nın oğullarının merkezleri Paris ve Londra’dır. Mustafa Fâzıl Paşa’nın bir Fransız gazetesine yazdığı mektupta, Jön Türk mânasına gelen “Jeunes Turcs” tâbirini kullanmasıyla ve tâbirin daha sonra Nâmık Kemâl ve Ali Suavi tarafından benimsenmesiyle Batı’nın oğulları kimliği tescil edilmiş olur. Yeni aidiyet matbuata taşınır ve Batı’nın oğullarının sözcülüğü aleniyete dökülür.

Batı’nın oğullarının ilk zaferi İngilizlerin isteğiyle yapılan Tanzimat Fermanı’nın ilânıdır.  İkinci zaferi Âli Paşa’nın Fransız elçisiyle oturup hazırladığı Islahat Fermanı’dır. Üçüncü zaferi İttihat ve Terakki eliyle Abdülhamid Han’ın Hal edilmesi ve İkinci Meşrutiyet’in ilânıdır. Dördüncüsü yine İngilizlerin doğrultusunda 1923’de M. Kemal’in eliyle Cumhuriyet’in ilânıdır. Beşincisi ise 1946’dan bu yana Amerika’nın güdümüne girilmiş olmasıdır.

 İmanını kaybedenlerin, yani Batı’nın oğullarının üretim yerlerinin başında Bâb-ı âli ve Darü’l fünun ilk sırada yer alır. Batı’nın oğullarının ikinci nesli olan Jön Türkler, Osmanlı-İslâm vatanından sarf-ı nazar ederek Paris’te bir araya gelirler ve yeni aidiyetlerini toplantıyla ikrar ederler. Batı’nın oğulları olarak nam yapanlardan Abdullah Cevdet, Ahmet Rıza, Prens Sabahattin, Ahmet Ağaoğlu, Hüseyinzâde Ali, Yusuf Akçura gibi isimleri hatırlayınız. Hepsi de “Osmanlı’nın Hasta olduğuna”, “Din-i İslâm’ın devlet ve medeniyetteki gücünün azaltılmasına” ve “İslâm Birliği’nin zamanının geçtiğine” inanıyor ve “Devir, Avrupa’nın medeniyet ve içtimâî zihniyetine katılmak devridir” diyorlar.                                                                                                                                                                                                                                             

Din ü millet değerlerine ihanet fiilinin en hızlandığı dönem olan Cumhuriyet’in ilk yıllarında Batı’nın oğulları kervanına katılan katılana idi. Türkçü geçinen Ziya Gökalp, Hamdullah Suphi Tanrıöver, M. Fuat Köprülü ve sonrasında Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan ve benzerleri, dillerinden “Türk” kelimesi çokça çıksa da medenî ve içtimaî anlayış olarak Batı’nın oğullarından oldular. Muhalifliği, Batıcılık çerçevesi içinde bakış farkından neşet eden Rıza Nur da Batının oğullarındandır. Bu taife Kemalist Cumhuriyet’in kanlı inkılâplarına ses çıkarmamakla, bin yıllık İslâm mâzinin ve Kur’ân harflerinin tasfiyesine, ezan ve ibadete müdahaleye karşı durmamakla Batı’nın oğullarından yana olduklarını ikrar etmiş oldular.
 
Cumhuriyet döneminde Batı’nın oğullarının en şedidi ve öncüsü M. Kemal’dir. Baştan beri ruh ve tabiatıyla Batı’nın oğullarından olmaya gönüllü bir süvaridir. Onun izini takip eden İsmet İnönü, 27 Mayısçı, 12 Eylülcü, 28 Şubatçı generallerin alayı zihnen ve aidiyet olarak Batı’nın oğullarıdırlar. Atatürk ilke ve inkılâplarını tasdik eden ulusalcılar ve sentezci milliyetçiler zihniyet olarak Batı’nın oğulları taifesinden. CHP, Batı’nın oğullarının partisi ve üretim merkezidir. Kemalizm ve Atatürkçülük, Batı’nın oğulları olmanın ideolojik sistemleridir.

Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri, Halide Edib Adıvar ve benzeri yüzlerce yazar Millî Eğitim ders kitaplarına sokulmuş Batı’nın oğullarıdır.                                                                

Câminin penceresinden bakıp içeriye giremeyen, Osmanlı kültürüne yakın bir edebiyatçı olarak bilinse de, Osmanlı’dan “cahil alayı” diye söz eden, “Garblıyım, Hıristiyanlığın daha zengin miraslarla ve daha derinden işlendiğine eminim” diyen, 27 Mayıs cuntacılarına “Vazifenizi yaptınız, hem de ülkeyi tam zamanında kurtardınız” diye yazan, M. Kemal ve İnönü’yü “Eski Yunan tanrılarına” benzeten, CHP’li olan, Batı’nın oğullarından sürekli bahşiş ve ihsan isteyen Ahmet Hamdi Tanpınar Batı’nın oğullarındandır.                                         

Etrafımızda ne kadar çok Batı’nın oğulları var? Bu ülkenin medyasında, siyasetinde, edebiyatında, sanatında sömürge aydınlarını, yani Batı’ya temenna edenleri gördüğünüzde bilin ki onlar Batı’nın oğullarıdır. Dilleri ve kalemleriyle Batı virüsü taşırlar. Yüzleri maskelidir, iyi tanıyınız; zararları dokunur.

Bunların dillerine aldanmayın. Çeşitli fikr ü zihniyet içinde arz-ı endam ederler. Bâzan ulusalcı, milliyetçi dil ve düşüncelerle çıkarlar karşınıza. Kimi zaman sağcı ve muhafazakâr kimlikle dolaşırlar. “Atatürk-Din-İslâm-Türklük” kelimelerini bir araya getirip olta olarak kullanırlar. Bir de aşikâre Batı’nın oğullarından olduklarını söyleyenler var.

Batı’nın oğullarından ne zaman kurtulacağız? Ders kitaplarından, mekteplerden, askeriyeden, Ankara’dan, siyasetten ve bütün hayatımızdan ne zaman kovacağız?

***

İLÂVE YAZI:

BİR HOCAM’DAN DUYDUKLARIM

Bir Hocam anlattı ki, memleketimin ileri gelen bâzı insanları tuhaf huylar edinmiş. Daha câmiden çıkar çıkmaz yirmi metre dahi uzaklaşmadan, müdavim oldukları câmiye gelemeyen veya yetişemeyen dostlarının aleyhinde konuşmaya, kimi dostlarının cumayı evde kıldığını şapırdatarak anlatmaya, dahası vecd ile “para” ve “banka” lafı etmeye başlamışlar.

Bir Hocam, “İnan olsun, bir tuhaf oldum, memleketin tanınmış kişileri câmiden çıkar çıkmaz böyle şeyler konuşuyor? Her şeyi yazıyorsun, bunları da yaz…” dedi ve bendeniz de yazıyorum.

Muarızım Hunu ve yandaşları da bu câminin müdavimlerinden zaten. Fakîrin yazıları aleyhinde konuşmayı câmi çıkışında da sürdürüyorlarmış. Dahası var; Bir Hocam dedi ki: “Bunlar câminin dibinde yemek lafı ediyorlar, senin de çay yerine çikolatalı kahve içtiğini güya Savaş hocanın talebe-i hafiyeleri vasıtasıyla öğrenmişler, memlekete yayıyorlar haberin olsun…” dedi.

Aslâ! Fakir, çikolatalı kahveyi hiçbir şerait içinde, fikir ve hüzün veren çaya tercih etmez. İftiranın bu kadarı görülmemiştir. Câmi imamı Cuma hutbesinde “İftiranın günah olduğunu beyan ediyor. Bu aleyhçi dostlarımız câmiden yirmi metre uzaklaşmadan hakkımda iftira atıyorlar. Vay memleketin hâline! Aleyhçilerimin ileri gelenlerinin, Hunu ve yandaşlarının gerçek kimliklerini mecbur kalmadıkça açıklamayacağım. Kimse, fakîrden bunu istemesin.

Câmi sokağında toplanan aleyhçi dostlarımdan Ömay ve Cemay adlı muarızlarımın ayağı kesildi. Câminin mânevî gazabına mı uğradılar, nasıl oldu bilmem, epeydir kayıplar, sesleri çıkmaz oldu. (Hâşiye: Anlatılanlar yüzde yüz nükte ve yârenlik ihtiva ediyor)

[email protected]

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Ahmet Doğan İlbey Arşivi