Merhum Üstad Necip Fazıl
Üstad Necip Fazıl’ın Büyük Doğusu ile ilk tanışmam 1943’te oldu. İlkokul üçüncü sınıftaydım. Ortaköy’de Galatasaray Mektebi’nde yatılı okuyordum. Rahmetli Hamdune Teyzem cumartesi öğleden sonra okula gelir, beni alır Cağaloğlu’nda Şeref Efendi Sokağı’nda kızı Nermin ablam ve damadı eniştem Nurettin beyle birlikte oturduğu eve getirirdi. Cumartesi gecesini orada geçirir, pazar ikindiden sonra da Aksaray-Ortaköy tramvayıyla okula dönerdim. Hiç unutmuyorum, Tophane veya Fındıklı taraflarında bir direğe yapıştırılmış Büyük Doğu afişini görmüştüm. O zaman pek küçüktüm, Büyük Doğu’yu alıp okuyacak halim yoktu.
Lisede Büyük Doğu dergi ve gazetelerini aldım, tiryakisi oldum… Üstad şair ruhlu olduğu için hesap kitap bilmez, çıkardığı dergi ve gazeteler bir müddet sonra kapanırdı.
Bir ara Büyük Doğu’yu günlük gazete olarak çıkartıyordu, yıl 1951 mi 52 mi?.. Bendeniz Galatasaray’da okuyorum, sabah kalkış saati altı buçuktu, Büyük Doğu gazetesinin çıktığı günlerde, altıda kalkıp hademenin getirdiği gazeteler içinden gazetemi alır merak ve heyecanla okurdum.
Üstadla şahsen tanıştım. Liseden sonra Ankara’ya, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okumaya gittim. Üstad sık sık Ankara’ya geliyordu. Onunla bazen Ulus’taki İstanbul Pastanesi’nde buluşurduk.
Bir pazar günü birlikte Keçiören’de eski Van Milletvekili İbrahim Arvas’ın ziyaretine gitmiştik. Hâlâ hatırlıyorum, yemekte soğan dolması vardı.
Üstad bazen öfkelenir, kızar, darılırdı.
Daha sonra gazetecilik mesleğine atıldım. Haftalık Yeni İstiklal, günlük Bugün gazetelerinde üstadın makaleleri, tefrikaları basıldı.
Bayramlarda ziyaretine giderdim.
Yaşlanınca gözleri görmez, ayakları tutmaz olmuştu.
Sıhhatinin bozulmasında dört yıla yakın bir zaman hapishanelerde çile çekmesinin de rolü olmuştur. 1953’te Dönme gazeteci Ahmet Emin Yalman vurulduğu zaman üstadı da tutuklamışlardı. Ankara Asli Cezaevi’nde ziyaretine gider, mahkemelerdeki duruşmaları takip ederdim.
Merhum üstadı nasıl bilirim:
Ehl-i Sünnet mezhebinden; Allah’a, Peygamber’e (Salât ve selam olsun ona), Kur’ana, Sünnete, Şeriata bağlı bir Müslümandı.
Bu memlekette diktatörlüğün en karanlık ve cebbar günlerinde küfre isyan bayrağını kaldırmış; dini, imanı, mukaddesatı, Şeriatı müdafaa etmiştir.
Şair edip ve mütefekkir idi.
Meşayih-i kiramdan ve kâmil mürşidlerden Seyyid Abdülhakim Arvasî hazretlerinin nazarıyla hidayete gelmiştir.
Bid’at cereyanlarına karşı ehl-i Sünneti müdafaa etmiştir.
Merhum üstadın kusurları yok muydu? Bir insan olarak hataları, kusurları, günahları olabilir ama Allah’ın geniş rahmetine kavuştuktan sonra bunları konuşmak caiz olmaz.
Bazı Müslümanlar Necip Fazıl’ın aleyhindeymişler. Olabilir. Bendeniz onun yazılarından, kitaplarından, sohbetlerinden feyz almış bir kimse olarak hakkında hüsn-i şehadet ederim ve onu tenkit ve yermek hususunda dilimi tutarım.
Bâbıâli adlı kitabının birinci baskısında (1975, s. 337-338) bendeniz ve Kadir Mısıroğlu için “…Birer kürsü sahibi, Şevket Eygi ve Kadir Mısıroğlu…” demiştir.
Küfre, nifaka, dalalete=sapıklığa karşı en karanlık yıllarda cihat bayrağını yücelten merhum üstad Necip Fazıl’ı rahmetle anıyorum.
“İkinci yazı”
Kısa Kısa
ÜLKEMİZDE oynanan büyük satranç bendenize dehşet veriyor. İçyüzünü açık ve seçik olarak bilmiyorum ama rivayetler korkunç.
***
BÜTÜN camilerin kapılarına şu mealde bir levha asılmalıdır: Ümmeti, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak bölenler din hainidir!
***
AĞAÇLAR canlıdır. Zaruret ve lüzum olmadan ağaç kesenler katildir. Ağaç katilleri, cinayetlerinin hesabını verecektir.
***
KÖTÜLÜKLERİ, yanlışları tenkit etmeyen, olumlu muhalefet yapmayan kişi, ne kadar kültürlü olursa olsun aydın olamaz.
***
TC başlıklı vesikalarla seks köleliği yapılmasına, bu kölelik ticaretinden vergi alınıp bütçeye konulmasına hiç ses çıkartmayanların kadın hak ve haysiyetlerinden bahs etmeleri gülünçtür, rezalettir.
***
NEMRUD yüksek bir kule yaptırmış, tepesine çıkıp aklınca Allaha kafa tutmuştu.
***
TRAFİK kurallarını ihlal eden herkesten ceza alınsa devletin borçları bir iki senede ödenir.
***
RANDEVUEVİ bülteni gibi gazete…
***
HİÇ lüzumu olmadığı halde ameliyat yapan hastaneler ve doktorlar niçin cezalandırılmıyor?
***
Cıvalı balık yiyen vatandaş pil gibi olmuş.
***
Vatandaşın anadili Türkçe… İlköğretim, lise, üniversite… Tam on altı sene okumuş ama Çalıkuşu romanının 1927 tarihli baskısını okuyamıyor… Bu nasıl okumuşluktur?
***
O kadın kesinlikle fahişe değil ama niçin fahişe kıyafetiyle geziyor, bir türlü anlayamıyorum.
***
KADINLAR ve kızlar rahat yolculuk yapsınlar, tacize uğramasınlar diye onlara mahsus toplu taşıma vasıtaları olmasında ne kötülük var ki, birileri protesto ediyor. Ayırımcılık yapılıyormuş. Ayırımcılık ama kadınların lehine…
***
İKTİDARDA solcu, Kemalist, din düşmanı bir parti olsaydı bizim İslamcılar Ayasofya cami olsun diye 125 desibel bağırırlardı.
***
SENİN kendini övmenin bir kıymeti yoktur. Faziletli bin insan olman için, düşmanlarının bir kısmının seni övmeleri gerekir.
***
ŞU soru sana mutlaka sorulacaktır: Bu kadar parayı, malı nasıl elde ettin?
***
YEMEKLER ve tatlılar nefis ama doyduktan sonra yemenin haram olduğunu biliyor musun?
***
SANA çok acıdım… Onca mal mülk, onca servet, onca şöhret… İçtiğin çay bulaşık suyu gibi. Doğru dürüst nefis ve leziz bir çay içirtmeyen servetin sana yüktür.
***
CEBİNDEKİ bilgisayarlı telefon 1500 dolar… Kalemi ise 1 liralık berbat bir tükenmez. Adamın fakr u zaruretine yüreğim parçalandı.
***
OTURDUĞUM apartmanın bahçesinde iki büyük ağaç ile birkaç küçük ağaç var. Ağaçlarda kuşlar… Nereden nasıl gelmişler, iki dağ serçesi ne kadar güzel ötüşüyor. O serçeleri gördükçe mutlu oluyorum.
***
UNKAPANINDAN Ayvansaray’a giderken Haliçte karabataklar gördüm. Ne güzel…
***
ŞİLEDEN gelirken kırsal kesimde bir petrol istasyonunun kubbeli camiin WC’sindeki kırmızı ışıklı reklam gecenin karanlığında bir yanıp bir sönüyordu. WC… WC… WC…
***
CEP defterinden bir sayfa yırttı ve üzerine kargacık burgacık bir şeyler yazıp verdi. Kağıdın yırtık kısmı sanki fare yemiş gibiydi. Sakın siz böyle bir şey yapmayın.
***
BİR kibirliye: Boşuna çabalıyorsunuz. Rahat olun, bendeniz zat-ı âlinizden üstün olduğumu iddia etmedim ki.
***
DUASI makbul bir zat-ı muhtereme: Ne olur, kerem buyurup müstecab dualarınıza bu fakiri de ilave buyurun.
***
GENÇLİĞİMDE, bazı üstadlara “Filan tarihli lütufnâme-i âlileri
vâsıl-ı dest-i âcizanem olmuştur…” diye başlayan mektuplar yazardım. O üstadlar beyaz atlara bindiler ve gittiler… Artık böyle mektuplar yazılmıyor. Zaten zarflı posta pullu damgalı mektup devri de bitti gibi.