Muhteşem Cumhuriyet
Aylardır uyumsuz sahneleriyle “Muhteşem Yüzyıl” adlı yapım ekranlarda görselleştiriliyor da, “Muhteşem Cumhuriyet” bir türlü konuşulmuyor.
Muhteşemlikse neden ithal malı cumhuriyet değil de ille de Kanuni?
Tarih orda ise, biz de buradayız.
Durduk yerde tarihi şahsiyetleri küçük düşürmek operasyonları hayra alamet olmasa gerek. Maksat hedef şaşırtmak ise bizim hedefimiz asla şaşmaz.
Kıblemiz de doğrudan doğruya Kâbetullaha gider.
Yakınma bağlamında geçmişini anlatacak birisi varsa o da bu çilekeş millettir.
Biliyorum, eski nağmeciler sazı kapıp, “cumhuriyet karşıtı” diye döşenecekler.
Umurumda mı döşensinler.
Hem bu saatten sonra “cumhura” dayanmayan cumhuriyetçilik yemez.
Çünkü ay göründü, karanlık bozuldu.
Ben de haklı değil miyim? Adaleti ile duruşu ile üç kıtaya hakim olan bir imparatorluğu belden aşağı taktim edenlere benim de içimden Muhteşem Cumhuriyeti sorgulamak geliyor. Tarihi açın da adam gibi okuyun bakalım.
Osmanlı bir başka inançta olanlara veya ırkı farklı olanlara keyfi muamele yapmışsa veya ABD gibi kanlı bir Fellüce, veya ırza dönük Bağdad’ı oynamışsa söylesinler.
O da yok, bu da yok da asıl soruyu biz soralım.
Fransa gibi tarihi bir bataklıktan ithal edilen bu sahipli cumhuriyet size ne kazandırdı, millete neler kaybettirdi? Darağaçları, uyduruk mahkemeler değil mi?..
Yüreği olan varsa gelsin bunları konuşalım.
Öyle ya, sen hâlâ başını örtüyor diye bu ülkenin evlatlarını okula almıyorsan, milletin resmi dairelerini milletin çocuklarına kapatıyorsan, “kadın hakları” dediğin halde Müslüman kadını çalışma hayatından dışlıyorsan yediğin haltın hangi cumhuriyet dalında yer aldığını anlamak için körkütük olmaya gerek var da, mahir olmaya gerek yok.
Artık yol belli yordam belli.
Hür olmakla tutsak olmayı rejimin siyahı ile beyazı tayin eder. Sen cumhur dedin cumhuriyetçiliği oynadın, ben de oynadığın oyuna “Muhteşem Cumhuriyet” diyorum.
Derim de…
Çünkü o devrin halka dönük bardağı taşırırcasına keyfi uygulamaları var.
Şimdikiler Ergenekon yargılamalarına “adaletsizlik” mi diyorlar? O zaman onlara 1500 subay ve astsubayın üstelik yargı yüzü görmeden kapı dışarı edilmelerini hatırlatalım.
Nasıl takibe alındıklarını, açlığa nasıl mahkûm edildiklerini soralım.
JİTEM’i, 28 Şubatları soralım.
Ve diyelim ki adaletsizlik varsa bunun da altyapısı cumhuriyetçiliğinize aittir.
Kural sizden sızlanmak da sizden.
O zaman ben de diyorum ki, madem muhteşemlikleri sıralıyoruz, bir asra yakındır geride bıraktıklarımız var. Güya çağdaş olacaktık ya!
Avrupa’da ne kadar “kirlilik” varsa hepsini cumhuriyetçilik, laikçilik, çağdaşçılık adı altında yüklendik geldik. Şu anda caddelerimiz kirli, yollarımıza adeta lağım suları akıyor.
Sosyal gidişatımızı anlatmamıza bilmem hacet var mi?
Çocuklarıyla eşini katledenleri, aile dokunulmazlığına ihanet edenleri, gayri meşru yollardan edindiği çocuğunu cami havlusuna terk edenleri, hatta şömineye koyup yakan anneleri mamur gözlerle seyrediyoruz. Ve diyoruz ki; bunlar hamili bir asrın eserleri…
Taklitçiliğin sonuçları.
Tanzimat kafaları.
Batılılaşacağız diyerekten ümmeti yasaklayıp kavmiyetçiliği körüklediler. Öyle olunca da gerçek anlamda millet de olamadık, ümmet de olamadık.
Terör üreterek düşman kardeşler olduk. O yüzden ben de slogan atıyorum, diyorum ki, “Muhteşem Cumhuriyet çok yaşa!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.