Netanyahu’nun özür yorumu
İsrail’in özür dilemesinden sonra Türkiye’yi bir zafer sarhoşluğu sardı. Acaba? Bu yanlış bir okuma veya değerlendirme üzerine kurulu yorumdur. İsrail, Türkiye’nin kaybettikleri için değil, muhtemel kazanımları üzerine veya hesabı üzerine özür dilemiştir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Dolayısıyla zafer çığlıkları çocuksu bir haldir ve gerçeği aksettirmiyor. İsrail’in özür dilemesi veya tazminat ödemesi zaten asgari olarak yapması gereken bir husustur. Fazladan bir şey değil. Elbette özür dilemek zoruna gitti ve Lieberman gibileri bundan pek hoşlanmadı. Lakin önemli olarak Lieberman gibi çılgınların değerlendirmesi değil. Lieberman gibiler ancak İsrail’in akılsız dostları olabilir. Dolayısıyla onlar üzerinden yapılacak değerlendirmeler hataya açıktır. Akıllı düşman akılsız dosta yeğdir. Jirinovski veya Lieberman gibi tipler daha ziyade psikolojik savaşın unsurları ve nabız yoklama araçlarıdır. Pazarlık kışkırtıcılarıdır. Özür dilemenin arkasında Suriye hesabı olduğu anlaşılıyor. Onun ötesinde daha geniş anlamda Arap Baharı karşısında yalnız kalan İsrail karşıt cepheyi kırmak, parçalamak ve düşman cephesini daraltmak istiyor. Ve Suriye Devrimi Arap Baharının incisidir. İsrail’in geleceği tamamen Suriye’deki gelecek iktidara veya yeni rejime bağlı hale gelmektedir. Gelecek rejim üzerinde en fazla söz sahibi olan ülke Türkiye olacak. Bunun iki nedeni var. Suriye ile en uzun sınıra sahip olması. İkincisi muhalefet üzerindeki etkisidir. Bu nedenle Suriye muhalefetine tesir etmek isteyen İsrail Türkiye’ye sarılıyor.
¥
Netanyahu bu yorumu yapmadan önce İsrail basını da bu yorumu yapmıştı. Coğrafya ve konjonktür İsrail’i sıkıştırdı Türkiye üzerinden nefes almak istiyor. Türkiye ile yeni bir sayfa açtıklarını söyleyen Netanyahu’nun bürosundan bir yetkili özrü Suriye meselesine bağlamaktadır. Ve söz konusu yetkili şunları söyleyecektir: “Suriye’de olan biteni dikkate alarak lakin sadece Suriye’de olanlarla sınırlı olmaksızın Türkiye gelecekle (geleceğimizle) alakalı çok çok büyük öneme haiz bir ülkedir (A source in Netanyahu’s office said opening a new chapter with Turkey “can be very, very important for the future, regarding what happens with Syria but not just what happens with Syria/ “). Netanyahu da özür dilemelerini bu meseleye bağlamıştır. Türkiye ile ilişkilerin kesilmesinden 3 yıl sonra bu ilişkileri yeniden tesis etmeye karar verdiğini belirten Netanyahu, bu süre içerisinde de krizi sona erdirmek için girişimlerde bulunduklarını belirtti. Netanyahu bunun nedenini şöyle ifade ediyor: “Suriye ile sınıra sahip olan Türkiye ve İsrail’in iletişim halinde olması önemli.” Şimdi yine birileri çıkacak ve İran adına zevzeklik yapacak ve meselenin İran ve Suriye rejimine karşı olduğunu söyleyecektir. Tam hilafına, İsrail iliklerine kadar Esat ve İran’ın da muhalif olduğu Suriyeli muhaliflerden ve ideolojilerinden korkuyor. Esat’ın Sedat’tan farkı yok; sadece İsrail Esat karşısında Rabin’in emanetini yerine getirmedi. İkincisi, azınlık rejim olarak Esat, Sedat kadar İsrail’le ilişkilerde ileriye gitmeye cesaretli değil. Bu zaten tam olmayan iç meşruiyetinin sonu olabilirdi bundan dolayı İsrail’le ilişkileri daima gizli kapaklı olmuştur. Amerikalı milyoner Ronald Lauder ve Edward Djerejian Buseyne Şaban’ın marifetiyle Suriye rejimiyle gizli kapaklı görüşmeleri yürüten isimlerden bazılarıdır. ABD’nin böyle aracı milyonerleri vardır. Bunlardan birisi de Kızıl Milyarder lakabıya tanınan Armand Hammer olup ABD ile SSCB arasında gizli temas trafiğini yürüten isimlerden birisiydi.
¥
Suriye devriminin zafere ulaşmasıyla sadece Esat hanedanlığı ortadan kalkmayacak aynı zamanda İsrail de son viraja girecek. Zaten Beşşar’dan evvel Lübnan’da elde var bir Hizbullah hükümeti (Mikati) Suriye rüzgarıyla devrildi. Amerikalı siyaset bilimci ve akademisyen Joshua M. Landis ABD’nin Suriyeli devrimcilere uzak durmasının arkasında, Esat’ın devrilmesinden sonra özellikle İslami muhaliflerin Kudüs’ün üzerine yürüme iradelerinin yattığını söylemektedir. İsrailli general Amus Gilad da böyle söylemiştir. (http://www.nemsawy.com/arab/?p=72462 ). ABD, BM’deki Rus-Çin vetosuna seyirci kaldığı gibi Suriyeli muhaliflere silah verilmesini de bugüne kadar sekteye uğratmış ve veto etmiştir. Hatta Başbakan Erdoğan’ın aynı nedenle ABD’ye gelmesine bile randevu vermemiştir. Ne zaman ki Türkiye İsrail’in özrünü kabul etmiş bunun üzerine Obama Başbakan Erdoğan’a randevu sinyali vermiştir. ABD’nin laik ve seküler Suriyeli muhaliflerle bir sorunu yoktur. Onun sorunu İslamcılarladır hatta muhaliflerin silahlanmasına yeşil ışık yakmadan onları şimdiden insansız uçaklarla avlamanın planlarını yapmaktadır. Beşşar ve arkasındakiler de buna çanak tutmaktadır muhaliflere bugüne kadar hiç yardım etmeden onları biçimlendirmeye çalışmıştır. Tabii ki İsrail yararına. Sonuç şudur: İsrail ve İran Suriye’de aynı cephede savaşıyorlar. İran Esat’la muhalifleri yenmeye çalışırken, ABD de İsrail namına onların kimyalarını bozmaya çalışıyor. Çift koldan çalışıyorlar. Bu itibarla, İran ve Hizbullah ve Maliki Kudüs’ün düşmesini geciktiriyor. Düşmanlığı üzerinden yasallık aradıkları, devşirdikleri rejime hayat öpücüğü konduruyorlar. Esat rejimi ve ortakları gerçekte Kelim Sıddıki’nin ifade ettiği gibi İsrail’in zırhlarıdır. Denildiği gibi ‘es sevrat tekşifu’l avrat’ yani devrimler turnusol kağıdı gibi gerçek renkleri ve çehreleri ortaya çıkarıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.