Diyanet ve Karizmatik İmamlar
Türkiye’de dini hayatı ilgilendiren pek çok sorunun temelinde bilgi eksikliği olduğu muhakkaktır. Bu gerçek, Diyanet İşleri Başkanı’nın İzmir’de söylediklerinden sonra yapılan tartışmalarla bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Kimine göre din, herkesin ortak malı ama kişiye özel bir inanç biçimidir. Kimine göre, hayattan kopuk, dünyaya yüz çevirmiş bir mistik düşünceden ibarettir. Kimine göre, sadece bazı ritüellerin icrasından ibaret bir dindarlık göstergesidir. Kimine göre de, dünya ve ahiret kurtuluşu için tabi olunması gerekli bir hayat sistemidir.
Bu denli farklı algıların oluşmasında en önemli saik, hiç kuşkusuz Diyanet Teşkilatıdır. Milli Eğitim’den sonra en kalabalık personele sahip bu güzide Kurum, görevini hakkıyla yerine getirememe sebeplerini araştırırken, yasal mazeret üretmek yerine özeleştiri yapmak dürüstlüğünü gösterebilmelidir.
Türkiye’nin en ücra köşelerine kadar yayılan din görevlilerimiz topluma kendilerini kabul ettirebilmeleri için karizmatik şahsiyet oluşturmak zorundadırlar. Karizma’dan kastımız; muhataplarını etkileme gücüdür. Bu da, derin mesleki bilgi, genel kültür, samimi davranış, temiz kıyafet, mütevazı yaşantı ve insanlara sevgi ve saygı göstermekle kazanılır.
Bizim gençliğin aksiyoner fikir önderlerinden merhum Nureddin Topçu hocamız, idealindeki din görevlisini şöyle tanımlamıştı: “Din görevlisi, ahlakı ile örnek olan kimsedir. Onun en başta görevi, insanların sefaletlerinin yanında yaşamak, ister vücutta ister ruhta gözüksün, lakin her halde ruhu sefalete sürükleyecek olan acıların yıktığı varlıklara uzanıp onları yerden kaldırmaktır. Din görevlisi ruhların kurtarıcısı, ahlak yaramızın doktorudur. Kin ile kibirden temizlenmiş, menfaatlerden sıyrılmış, nefsini unutmuş, kalbi ve kafasıyla Allah’ın bütün kullarının imdadına koşmak isteyen, dünya gözüyle gönülsüz, Allah gözünde kahraman hizmet eridir. Ayin, terennüm, teganni, temcit onun işi değildir. Böyle bayağı hareketler, ruhları selamete kavuşturma mesuliyetini omuzlarına yüklenen, ruhlarımızın sahibi olan insanların işi olmaktan uzaktır.” (İslâm ve İnsan, sh. 64-65).
Diyanet Teşkilatı içinde, merhum Topçu’nun tarif ettiği ideal din görevlisi kriterlerine uygun elemanlar şüphesiz ki vardır, fakat bunların varlığı personel sayısına göre devede kulak mesabesindedir. Elbette sayılarının artacağı umudunu besliyoruz. Ancak, TRT Anadolu’da test yayını yapan Diyanet TV’deki programlara bakınca bu umudumuz kırılıyor. Çünkü, merhum Üstad’ın şikayet ettiği, ayin, terennüm, teganni, temcit, ilahi, kaside, şüğul’lerle doldurulan, hanende ve sazendelerle sürdürülen programların ağırlıklı yayınlanıyor olması, Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in hedefleriyle hiç örtüşmüyor.
Diyanet’in görevi; Dinin, bireysel ve toplumsal hayata yansıtılması ve yaşatılmasıdır. Bunun için de, temel kaynaklarda yer alan sahih ve sağlam bilgileri yorumlayarak insanlara dinin hayat pratiğinin gösterilmesi gerekir. Bu kutsi vazifeyi yürütecek olan din görevlilerinin, İslâm’ın temel kaynaklarına vâkıf olması ve İslâm kültür mirasını çok iyi bilmesi gerekir.
Kur’an ve Sünnet’e vâkıf olmayan, bunlardan fikir üretebilecek yeteneği bulunmayan, İslam’ı her kesimden insana onların idrak edebileceği bir üslupla anlat(a)mayan, vahye dayalı din ile kültüre dayalı din anlayışını birbirinden tefrik edemeyen din görevlilerinin başarılı olması ve toplumu dönüştürmesi mümkün değildir.
twitter.com/parlakturk
facebook.com/vaktulemin
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.