Cemal Nar

Cemal Nar

Kalıcı Barışın Şartları

Kalıcı Barışın Şartları

Hakkın zıttı batıldır ve batılın kendi özünde zalim ve saldırgan bir tabiatı vardır. Ateş nasıl yakar, su nasıl boğarsa, kafir de öyle kişisel çıkarları, zevkleri, nefsaniyetleri adına saldırgandır.

 

Allah Teâlâ’ya ve ahiret hayatına inanmayan kafirin ne kadar çabalasa da genellikle nefsine yenileceğine ve hırs, heves, açgözlülük, dünya sevgisi ve şehvetleri uğruna kendine ve başkalarına zarar vereceğine sadece inanmakla kalmıyor, maalesef şahit olup görerek yaşıyoruz. İşte tarih, işte yaşanan gerçekler…

 

Bu yüzden kafirlerin Müslümanları yönetme hak ve yetkileri yoktur.  Müslümanlar, İslam’a, onun akait, ibadet, hukuk ve ahlakına toptan inanmayan kafirlere, kendilerini yönetme hakkı veremezler. Buna razı olamazlar. Bu din açısından içki gibi, kumar gibi, faiz gibi bir haramdır Fiili bir durum oluşmuş ise ne yapılacağına dair burda ehli sünnetin görüşünü yazmıştık, tekrar etmeyelim. Merak edenler, geçmiş yazılarımıza bakabilirler.

 

İşin aslına bakarsanız kafirlerin kendilerini de yönetme yetkileri yoktur. Çünkü iktidarı ele geçiren küfür, barışı temin edecek yegane din ve düzen olan İslam’a inanmayınca, geriye kavgadan ve zulümden başka bir şey kalmıyor. İşin içine bir de dünya sevgisi, hırslar, şehvetler, nefsaniyetler vs. girince, yeryüzü fitne ve fesattan geçilmez hale gelir. İşte “kafirlerin kendilerini bile yönetme yetkileri yoktur” derken, maksadımız budur. Gözümüzün önünde bir adam kendini yaralasa, paralasa, intihara kalkışsa, elimizden geldiğince bunu önlemeye çalışırız değil mi?

 

Bu yüzden bizim nihaî amacımız, “yeryüzünün bütünüyle İslam hakimiyetini tanıması ve ona teslim olmasıdır.” Çünkü nerde bir küfür varsa, orada fitne ve fesat vardır ve tehlikesi sadece kendilerinde kalmaz, ateş bütün dünyaya yayılabilir. Müslüman merhameti buna seyirci kalamaz, kalmamalı, izin vermemelidir.

 

Bu onları Müslüman olmaya zorlama değildir. Bu onların ne kendilerine, ne de Müslümanlara zarar vermelerini önlemedir. Yeryüzünde gerçek barış da ancak o zaman tesis edilebilir. Batıl güçlü ve kendi başına buyruk olduğunda, zarar vermemesi adeta mümkün değildir.

 

Bu yüzden İslam’ın insan ilişkilerini yakından tanımak gerekir.

 

Acı olan şudur; evrensel barıştan sorumlu olan Müslümanlar, kendi içlerinde kavgalı iseler, bu çok ayıp bir vaziyettir ve buna derhal son vermelidirler. Arabuluculuk, araları bozulan insanların arasına girerek onları hak ve hukuka çağırarak ıslah ermektir. Bu, namaz, oruç gibi dinin bir emridir ve o kadar da faziletlidir, sevaplıdır. Ama unutulmamalı ki, terki de bir o kadar günahtır, vebaldir.

 

Bu yüzden barışa karşı çıkmak, dine, akla, mantığa, menfaate, maslahata karşı çıkmaktır. Bir Müslüman için bunun izahı olamaz. Olsa olsa o, zayi olan hakkını tam alamadığı için şikayetlenir. Hak sahibine mümkün mertebe hakkını vermek ve rızasını almak lazımdır. Ama bazen bu tam gerçekleşemezse, hak sahibi de hakkından biraz ferağat ve fedakarlık yaparak makul bir yerde sulha razı olmalıdır.

 

Bugünlerde garip olan bir durum var. “Barış olmasın, kavga devam etsin, kan aksın, mallar zayi olsun, ülke geri kalsın, kafirin oyununa gelelim ve birbirimizi yiyelim” diyenler, mesela şehit anaları gibi hak sahipleri değil, aksine “hakkım var” diyerek ortada gezen bir sürü cahil ve fuzulî kişilerdir. Bütün dertleri kişisel kinleri ve din dışı politikalarıdır.

 

Evet, insanı tanırız. Zalim ve cahil tarafı da vardır. Menfaati için çırpınması da vardır. Politikası da vardır. Ama yine de bütün bunlar bir yere kadardır. Ordan ötesi haddi aşmak ve insana ve ülkeye zarar vermektir. Bir Müslümanın bu kadar İslam Şeriatını  hiçe sayıp onun ilkelerinden uzaklaşması kabullenilemez.

 

Unutmayalım, her istediğimiz ele geçmeyebilir. Böyle oluyor diye çocuk gibi akılsız davranıp her şeyi devirip dökmemeli, ele geçeni de heder etmemeli, makul bir orta yolda buluşmalıyız.

 

Böylesi insanlar çarşıda pazarlık yapan iki kişi görmemişler mi hiç? Tokalaşan eller sallanırken, sonunda bir fiyatta anlaşıyorlar.

 

İhtiyacın varsa, anlaşacaksın.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi