Kadına şiddetin zirvesi
Duydunuz mu?.. Başını açtığı için kocasından şiddet gören bir kadının başörtülü avukatı mahkemeden çıkarıldı… İzleyiciler arasında bile oturamayacağı söylendi… Duymaz olaydık!.. Başını açtığı için zulüm gören de kadın, örttüğü için dışlanan da… Bu ne utanç verici bir durum ve “bu ne şiddet bu celâl!” İşte dört başı mamur bir “kadına şiddet, kadını taciz” durumu daha!.. Üstelik mahkemede… Ya bir başörtülü sanık karşısına gelirse, o hâkim ne yapacak?.. “Sanık olarak bile başörtünle mahkemede bulunamazsın, defol” mu diyecek?.. Bu ne akıl almaz iştir böyle! Bazı insanlar ön yargılarından bir türlü kurtulamıyor. Bir türlü makul ve mantıklı olamıyor. Özgürce düşünemiyor. “İsteyen istediğini giysin, bana ne” diyemiyor. Çünkü bazılarımız aldığımız ideolojik eğitimin kalıpları içinde mahpusuz. Kalıpları kıramıyoruz. “İdeoloji” denen deli gömleğinden ruhumuzu ve yüreğimizi kurtaramıyoruz.
Beynimize geçirilmiş kelepçeleri söküp atamıyoruz. Bu yüzden, Fatih’in 550 küsur sene önce hallettiği “kıyafet” meselesi ayaklarımıza dolaşıyor hâlâ… Tam da bu yüzden Türkiye, mehter yürüyüşüyle ilerliyor: Üç ileri bir geri… İnşallah “bu da geçer!” Ama eminim başka bir şey çıkar karşımıza. İdeolojinin ruhumuza açtığı çukurlarda yine boğuşur dururuz. Ama siz siz olun bunlara fazla takılmayın… Hayatta bazı olumsuzluklar hep olacaktır: Siz siz olun hiçbir konuda, olumsuzluklar var diye asla umutsuzluğa düşmeyin. Her umutsuzluk kertesinde yüreklerinizi yeniden yapılandırıp dirilin!.. Ayrıca hayallerinizi, ufkunuzu ve düşüncelerinizi Türkiye ile sınırlı tutmayın: Daha geniş, daha kapsamlı ve daha dinamik düşünün...
Bugünlere mahsus bazı olumsuzlukları abartıp ufkunuzu da karartmayın: Bilin ve inanın ki bugünler de geçecek. Ne başörtüsü baskısı kalacak, ne diğer antidemokratik dayatmalar... Toplumların “toplum mühendisliği” ile değişmeyeceğini eninde-sonunda herkes öğrenecek: Zaman herkese öğretecek bunu... Bugün baskıyla toplumu değiştireceklerini, değiştirip kendilerine benzeteceklerini zannedenler o gün geldiğinde yanıldıklarını anlayacaklar. Şunu görecekler ki, toplum, kendisini zorla değiştirmek isteyenleri ya değiştirip kendine benzetmiş, ya da eline fırsat geçer geçmez tasfiye etmiştir.
Beşer tarihi bunun açık örnekleriyle doludur. En açık ve yakın örnek ise eski parti liderleridir. Sosyolojik bir realite olarak şundan emin olalım ki, bazı sıkıntılar yüzünden, kimlik ve kişilik sahibi hiç kimse, inançlarını feda etmez... Kimlik ve kişilik sahibi hiç kimse, baskıyla düşüncelerini değiştirmez…
Kimlik ve kişilik sahibi hiç kimse, inandığı gibi yaşamaktan vazgeçmez… Kimlik ve kişilik sahibi hiç kimse, baskılara boyun eğmez. Herkes şunu iyi bilsin ki, Nemrut ateşinin bile yakamadığı Hazret-i İbrahim sabrı, “inanan insan” sabrıdır ve tarih imanlı ve kararlı insanların zafer destanıdır! Hazret-i Yusuf kuyudan nasıl kurtulduysa...
Hazret-i Yunus balığın karnından nasıl kurtulduysa... Hazret-i Musa Firavundan nasıl kurtulduysa... Hazret-i Peygamber (hepsine selam olsun) Ebucehil’den nasıl kurtulduysa... Mazlum milletlerle fertler her türlü baskı ve şiddetten öyle kurtulacaktır! Selam olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.