Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Aradığınız “Âkil adam” ben değilim!

Aradığınız “Âkil adam” ben değilim!

Peşinen haber vereyim dedim, o kırmızı mumla aradığınız “âkil adam”lardan biri değilim… Ortada isimleri dolaşan “âkil adamlar”dan da memlekete-millete hayır geleceğine inanmıyorum!

Neden derseniz, bana fazla “akıllı” geliyor. Akıllılar ince hesap yaparlar; düzene-nizama harfiyen uyarlar; statükonun içinde kalmak için büyük bir hassasiyet gösterirler. O kadar ince eleyip sık dokurlar ki, ortaya hiçbir yenilik koyamazlar.
Türkiye’nin bence asıl ihtiyacı “deli”dir! Statükonun dışına çıkıp yapılamayanı yapmak için, “birazcık deli” olmak gerekiyor!
Sayın Başbakan “birazcık deli” olmasaydı, İsrail’e meydan okuyabilir, “çılgın proje”leri arka arkaya hayata geçirebilir, bir taraftan şehit cenazesi kaldırırken, öbür taraftan Apo ile görüşmeler yapmayı göze alabilir miydi?
Zaten Karadenizli olmak “birazcık deli” olmak anlamındadır! Bu bakımdan bendeniz de “birazcık deli”yim!
Yine de tarihteki-bakmayın Sultan İbrahim’in adının çıkmasına-“en deli deli” meşhur Yenişehirli Deli Hüseyin Paşa’dır (bir lâkabı da “Gâzi”dir)…
Sultan Dördüncü Murad devrinin komutan ve yöneticilerindendi. Kaptan-ı Deryalık yapmasının yanı sıra, Bağdat, Mısır ve Bosna valiliklerinde bulundu. Serdar olarak Girit’in alınmasında büyük emeği geçti. İlginç bir yükseliş hikâyesi var…
Bir gün, İran Şahı’ndan Padişah’a armağan olarak bir yay gelir. O kadar serttir ki, kurmak neredeyse imkânsızdır. İran Şahı “Osmanlı’da bu yayı kuracak babayiğit yok” mesajı vermektedir.
Padişah yayı getiren elçileri istirahata gönderdikten sonra, yayı kuracak babayiğidi aramaya başlar. Denemeler yapılır, ama nafile. Kimse yayı kuramaz. Padişah Yeniçeri Ağasına yayı teslim eder ve askerler arasında birini bulmasını emredir…
Fakat aranan bir türlü bulunamaz. Yeniçeri Ağası umutsuzluğa kapılır. Yayı ocağın üstüne asıp dışarı çıkar.
O sırada odaya lâkabı “deli” olan Hüseyin isimli oduncu girer. On sekizinde, gürbüz bir delikanlıdır. Ocağı yakmaya gelmiştir. Ocağın üstüne asılı yayı görünce alır. Bir hamlede kurar. Sonra çözer, tekrar kurar. Ayak sesleri duyunca da korkar, yayı kurulu halde yerine asar, dışarı kaçar.
Gelen Yeniçeri Ağasıdır. Ağa, İran Şahı’nın gönderdiği yayın kurulu olduğunu hemen fark eder ve kimin kurduğunu araştırır. Bulmakta da gecikmez. Deli Hüseyin’i karşısına alıp sorguladıktan sonra, birkaç kez yayı kurdurup çözdürür. Ardından alır Padişah’a götürür.
Hünerini bir de Padişah’ın huzurunda gösterir Deli Hüseyin. Yayı kurup çözer, kurup çözer. Sultan IV. Murad, gözlerine inanamaz, Deli Hüseyin’i kucaklamamak için kendini zor tutar: “Berhudar ol!” demekle yetinir.
İran elçileri çağrılır: “Şah’ınızın bize gönderdiği yayı fazla çürük bulduk. Doğrusu, Acem pehlivanlarının bu yayı kurup çözmekle nasıl övündüklerine şaştık! O işi bizim iç oğlanları yapıyor.”
İran Elçisi şaşkınlıktan neredeyse devrilecektir: “Aman Hünkârım, bu mümkün değil!” diye kekeler elçibaşı...
Deli Hüseyin’i huzura çağırırlar. Sultan Murad, Deli Hüseyin’e döner: “Al şu Acem yayını, kur ve çöz ki, namın yürüsün!”
Deli Hüseyin kolaylıkla yayı kurup çözer. Son defa bütün kuvvetiyle kirişe asılınca, yay ortadan ikiye bölünür. Götürür, parçaları elçibaşının önüne bırakır: “Bu yay fazla çürükmüş” der, “Acem Şahı, Osmanlı’nın gücünü denemek istiyorsa, yayın daha sertini, daha sağlamını göndersin!”
İran Elçileri başları önlerinde huzurdan çıkarken, Padişah, Deli Hüseyin’i alnından öper, onun yeniçeri ocağına yazılmasını emreder. Ve Deli Hüseyin, “Deli Hüseyin Paşa” olarak tarihe geçer.
Ne dersiniz; eksiğimiz “deli cesareti” olmasın?..
Bence Türkiye’nin “âkil adam”lardan çok, gözünü budaktan, sözünü dudaktan sakınmayan “deliler”e ihtiyacı var!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi