“Çözüm olmasın” mı... “AK Parti eliyle olmasın” mı?
Çözüm Süreci’ne ilişkin adımlar, elbette bugün atılmış değil... Bu süreç, 2009 yılında, yani 4 yıl evvel “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” ile başladı...
“Akil İnsanlar Heyeti”nin oluşturulması ise, bu sürecin devamı ve onun bir parçasıdır.
Başbakan Tayyip Erdoğan, 4 yıl önce bu süreci başlatırken, “Ret, İnkâr ve Asimilasyon”a son verdiklerini açıkladı... Bugün ise; “Silâhlar sussun, gözyaşı dursun, kan akmasın, analar ağlamasın” diyor.
Peki, bunun neresi yanlış?..
“Akil İnsanlar Heyeti” için demediklerini komadılar... Kimi “Seyyar vaizler” dedi, kimi “Damat Ferit Heyeti”, kimi de “Heyet-i Nasiha” yakıştırmasında bulundu.
Söyleyecek sözümüz yok!..
Öyle ya;
“Küp, içindekini sızdırır”mış!..
Kimi, küp, “bal” sızdırır,
Kimi de “zehir!”
“Küp”ün kabahati yok!..
“Zehir”i koyanlar düşünsün!..
ERZURUM BEYANNAMESİ
Benim anlayamadığım şu:
“Akil İnsanlar Heyeti” için; “Aynı Heyet-i Nasiha” diyen CHP’liler ve MHP’liler; “Atatürkçülüğü” de kimseye bırakmadıklarına göre; içinde Atatürk’ün de bulunduğu Erzurum Kongresi’nin yayınladığı “beyanname”den haberdar mıdır acaba?..
Evet, Erzurum Kongresi’nin bitiminde yani 7 Ağustos 1919 yılında şu “beyanname” yayınlanıyor:
“Trabzon vilayeti ve Samsun Sancağı ile doğu vilayetleri adını taşıyan Erzurum, Sivas, Diyarbekir, Elaziz, Van, Bitlis vilayetleri ve bu çevrenin içindeki bağımsız livalar hiçbir sebeple, bahaneyle birbirinden ve Osmanlı camiasından ayrılmak imkanı tasavvur edilmeyen bir bütündür.
Bu bölgeler halkı saadet ve felakette tam bir beraberliği kabul eder ve mukadderatı hakkında aynı hedefi amaç olarak alır.
Bu çevrede yaşayan bütün İslam unsurları yürekleri birbirine karşı fedakarlık duyguları ile dolu birbirlerinin içtimai ve ırki özelliklerine saygılı öz kardaştırlar.”
Evet; bu ifadeler, 7 Ağustos 1919 Erzurum Kongresi sonrasında yayınlanan beyannamede yer alıyor. Ardından 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılıyor. Mecliste sınırlarımız dahilinde yer alan inanç bakımından, mezhep bakımından, ırk bakımından herkesi temsil eden mebuslar bulunuyor...
HELALLEŞME ZAMANI
Başbakan Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe’deki toplantıda, işte bu “beyanname”yi hatırlattı ve arkasından da dedi ki;
‘’Şimdi ayrılıklara vurgu yapmanın değil ortaklıklara vurgu yapmanın, acıları öne çıkarmanın değil ortak zaferleri, ortak sevinçleri öne çıkarmanın zamanı.
Şimdi ayrıştırmanın değil bayramlaşmanın, musafahanın zamanı, hesaplaşmanın değil helalleşmenin zamanı.
Şimdi artık sosyal restorasyon dönemini başlatıp kararlılıkla büyütme zamanı.
Şunu herkes bilmeli ki;
Türk ile Kürt’ün tarihi son 29 yıl üzerinden özellikle ‘29 yıl yeterlidir’ veya ‘29 yıldır’ gibi bir yaklaşım doğru bir tarih tespiti değildir.
Yaklaşık bin yılı bir kenara koyup 29 yıl üzerinden fitne üretenler, bu kadim dostluğu, bu kadim kardeşliği anlayamazlar. Ortak geçmişimizi görmeyenler ortak geleceğimizi de anlayamazlar.
Size ben bu akşam burada Malazgirt demeyeceğim, size Çaldıran, Kut’ul Amare, Sarıkamış, Çanakkale demeyeceğim.
Cumhuriyetimizin kuruluşundaki o ruh, o irade, o kardeşlik anlayışı bize fazlasıyla yeter.’’
Erdoğan ne diyor,
CHP ve MHP ne diyor?..
TÜRK FATMA-KÜRT FATMA
Sanıyorum daha önce de anlatmıştım... Salihli’de kapı komşumuz bir “Kürt Fatma” vardı... Ona “Sartlı gelin” de derlerdi...
Biz 4 kardeş henüz çok küçüktük... Rahmetli annem, “tarla”ya giderken, bizleri işte bu “Kürt Fatma”ya emanet eder, bize o göz-kulak olurdu... Yemeğimizi yedirir, suyumuzu içirirdi...
Allah rahmet eylesin, “Kürt Fatma ablamız”ın bizim üzerimizde çok emeği vardır.
Aradan yıllar geçti...
Ankara’da okudum, sonra İstanbul’a geldim ve evlendim... O zamanlar Fındıkzade’de oturuyordum...
Bir sabah, zilimiz çaldı.
Açtık, baktık.
Aaa, Fatma Abla...
Meğer adresimizi almış, çıkmış gelmiş... “Ne yapayım” dedi; “Sen de benim evlâdımsın... Bir işim düştü İstanbul’a... Evlâdımın kapısını çalmayayım da, kimin kapısını çalayım?”
Bir-iki gün misafir ettik...
Nice zaman sonra eşi öldü, ardından da kendisi... Her ikisine de Allah rahmet eylesin... Şehadet ederim ki, Fatma abla, “Saliha bir kadın”dı.
Evet, onlar vefat etti...
Ama, oğlu ile sürekli görüşüyoruz.
Demek istediğim şu:
O zamanlar ne “Kürtlük” meselesi vardı, ne de “Türklük!”
“Sağ-Sol” ya da “Ülkücü-Solcu” meselesi oldu ama “Türk-Kürt” ayrımı hiç olmadı... Taa 1980’li yıllara kadar...
Dilerim;
“Türkiye’nin son 30 yılını yiyen” bu mesele “Çözüm Süreci”yle birlikte kapanır da, “Türk Fatma’lar” ile “Kürt Fatma’lar” eskisi gibi “komşu” olurlar, eskisi gibi “kardeş” olurlar ve çocuklarını birbirlerine emanet ederler.
Yeri gelmişken söyleyeyim;
Rahmetli annemin adı da Fatma idi... Ve bizim mahallede, “Türk Fatma” ile “Kürt Fatma” tam bir “kardeş” gibiydiler.
Onlar vefat ettiler...
Ama, el ele verelim de,
“Kardeşlik” yaşasın!..
KİM, NEYE KARŞI?
Başbakan Tayyip Erdoğan, Perşembe akşamı Dolmabahçe’de öyle diyordu;
¥ ‘’Bu ülkede teröre, kazanacağı veya kaybedeceği oy penceresinden bakanlar oldu ve bunlar halen de var. Bu ülkede gençlerin ölümüne, tiraj kaygısıyla, reyting endişesiyle bakanlar oldu ve bunlar halen de var. Bu ülkede ocaklara düşen ateşe, kaybettiği ve kazandıklarıyla, kasasına giren ve çıkan parayla bakanlar oldu ve bunlar da halen var.’’
¥ ‘’Akan kana bakarken, kendi canlarını, kendi çocuklarını, kendi kardeşlerini gözünün önüne getirmeyip, sadece reytingini, şöhretini, imajını düşünenler oldu ve bunlar da halen var.’’
¥ ‘’Sadece şu son birkaç ay içinde kimi siyasetçi, kimi akademisyen ve kimi yazarların sergilediği faşizm, inanın terör örgütünün 29 yılda yaptığı tahribattan çok daha fazlasını yapmıştır.’’
¥ ‘’Bu sorun, sadece iç barışımızı, toplumsal bütünlüğümüzü, huzur ve esenliğimizi tehdit etmiyor, aynı zamanda bölgesel etkinliğimizi, 2023 hedeflerimizi, büyük zorluklarla sağladığımız güven ve istikrarı da riske atıyor.’’
¥ ‘’Çözümsüzlüğü çözüm görenlerin anlamadığı gerçek; bu yaklaşımın miadını doldurduğu, bu anlayışın artık sürdürülebilir olmadığıdır.’’
¥ ‘’Çözüme karşı olanların önerisi, açıkça ölümlerin devam etmesi, Türkiye’nin kan kaybetmeyi sürdürmesidir... Biz ülkemize ve milletimize bu faturayı ödetmek istemiyoruz.’’
¥ ‘’Her yıl belli sayıda şehit vermeyi, büyük bedeller ödemeyi sineye çeken, kabullenen bir anlayış, ne insanidir, ne de vicdanidir.’’
Söyleyin Allah aşkına;
Bu sözlerin neresi yanlış?..
“Çözüm süreci”ne karşı çıkanlar, bu sürecin “AK Parti eliyle başarıya ulaşmasını” mı istemiyor, yoksa “kan” aksın, “silah”lar susmasın, “analar ağlamaya” devam etsin mi istiyorlar?..
Kimse karnından konuşmasın,
Açık ve net konuşsun!..
Açık söylemek gerekirse;
“PKK’nın sınır dışına çıkmayacağını” düşünenler ve buna göre hesap yapanlar, fena halde aldanacaklardır.
PKK, elbette çekilecektir.
Dolayısıyla, “çözüm süreci” başarıyla tamamlanacak ve analar artık “tabut” yolu değil, “evlat” yolu gözleyeceklerdir.
Herkes, hesabını buna göre yapsın!.. Sürece karşı çıkmayı “milliyetçilik, ulusalcılık ve vatanseverlik” sananlar; vatana ve millete “iyilik” mi, “kötülük” mü yaptıklarını bir defa daha düşünmelidirler.
Unutmayalım ki;
Bu vatan hepimizin...
Gidecek başka yerimiz de yok.
Silah, artık bir enstrüman değil!
Abdullah Öcalan, Çarşamba günü kendisini ziyaret eden “BDP heyeti”ne, Kandil’e iletilmek üzere verdiği mesajda demiş ki; “1 Mayıs’a kadar hazırlık bitsin ve çekilme başlasın!”
Arkasından da eklemiş;
“Silah, artık bizim için bir enstrüman değil!”
Peki, çekilme “silahlı” mı olacak, “silahsız” mı?..
Çekilme, elbette “silahsız” olmalı!..
“Silahsız” olmalı, çünkü Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, kendi bölgesine gelecek “PKK’lılar”ın “silahlı” olmasından hazzetmez, bunu kabul etmez...
Kaldı ki; PKK’nın Kandil’de bulunmasının bile Kuzey Irak Kürt Yönetimi’ni yıllardır rahatsız ettiğini unutmamak gerekir.
Bu arada; gelen bilgiler doğruysa, PKK’nın; Tunceli, Amanoslar ve Karadeniz’deki militanlarının çekilme işlemi bitmiş... Herhalde bunu diğer bölgeler takip edecektir...
PKK, eğer “Kürt halkının çıkarları” için var olduğunu iddia ediyorsa, Kürt halkının yüzde 81’inin “çözüm süreci”ni desteklediğini görmeli ve bu işi daha fazla yokuşa sürmemelidir...
Hele de, talimat Öcalan’dan ise!..