Örgütlü olmak güç kazandırır mı?
Benim enteresan dostlarım var. Olmadık zamanda olmadık sorular sorup benden yorum bekliyorlar. Bazen soruları karşısında gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi oluyorum.
Geçenlerde onlardan birisiyle bir kahve içimliği oturup, muhabbet ettik. Neden akil adamlar arasında evlendirme programlarının sunucularının da olması gerektiğini bile tartıştık. O’na göre; iki tarafı anlaştıran, uzlaştıran kişiler bu sunucular. Aktif olarak bu işi yapıyorlar ve insanları tanıyorlar. Listedeki bazıları kadar hayattan kopuk değiller. Fikir, fikirdir ne diyeyim?
Huyumdur. Hatta huyumuzdur. Kolay kolay ayrılamayız. Son dakikada aklımıza gelenler olur, ayrıldık derken; beş bazen on dakika da ayakta konuşuruz. Sonra tekrar ayrılış serenomisini, yine yeniden yaparız. Ayrılıp giden, geride kalana dönüp tekrar vedalaşma hareketi yapar…
Böyle bir ayrılış sırasında, dostumla “her örgütlülük güç verir mi?” konulu tartışma bile yaptık. Bana ev ödevi verdi.
Ödevimin konusu şu: Örgütlü bir yapısı bulunmasına rağmen hakkını arayamayan, alamayanlara örnek bularak neden amaçlarına ulaşamadıklarını incelemek.
“Yuh artık… Doktora tezimi hazırlatacan bana. Ben ki…İki cümleyi zor bir araya getiriyorum. Sen ne istiyorsun?” dedim. Hemen cevabını aldım: “ Gazetecilere bir bak. Her şeyi yapıyorlar ama kendi haklarını savunamıyorlar. Neden? Sen en iyisi başkalarını araştır, bulamazsan ara beni” diyerek ayrıldık. Bir daha göz göze gelmemek için hemen sırtımı döndüm.
İmdadıma Prof.Dr. Cankat Tulunay hocamın bir paylaşımı yetişti de hem arkadaşımın eleştirilerinden hem de “ bu gazetecilerin hali ne olacak?” araştırmasından kurtuldum.
Şimdi filmi biraz geriye saralım. 2011 yılının kasım ayında Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ilaç alımındaki kamu kurum iskontolarını yükseltti. Sağlık Bakanlığı ise fiyatları düşürdü. Devlet için çifte kavrulmuş lokum gibi oldu, ilaçlar.
Eczacı için ciddi stok, raf zararı oluştu. Eczacıya “Korkma! İlaç fiyat kararnamesine göre firmalar zararınızı ödeyecek” denildi.
Firmalar ne yaptı? Yabancısı, yerlisi ( İEİS,AİFD,TİSD) hemen birlik olup açıklama yapıp, ortak bir tavır aldılar. Hatta bir firma böyle giderse hastaların ilkel ilaç kullanacağını bile iddia etti.
Firmalarla mahsuplaşan depolardan ses çıkmadı. Olan eczacıya oldu. Bugün yarın denilirken bir avuç şirket zararı ödemeye başladı. Ödeme hangi şartta, nasıl gerçekleşti bilen varsa beri gelsin.Eczacı hala alacaklı.
İlaç firmaları, ilaç fiyat kararnamesinden doğan kendi yükümlülüklerini yerine getirmemek için “eczanelerin stok zararlarının karşılanması gibi ticari hayata ilişkin konulara doğrudan müdahale eder nitelikteki hukuka aykırı ve adil olmayan düzenlemeler karşısında, endüstriyi temsil eden kuruluşlar olarak hukuki süreci başlatmış bulunuyoruz” açıklaması yaparken ayni kararnameye dayanarak Sağlık Bakanlığı’na dava açtı.
İmdadıma yetişen paylaşım, firmaların davayı kazandığı haberiydi. Dava konusu şu: Döviz yükselmesine rağmen ilaç fiyatlarının buna göre düzenlenmemesi. Sanayi her fırsatta 2,5 milyar dolarlık bir kur farkı alacağı olduğunu iddia ediyordu.
“Biz örgütlüyüz, güçlüyüz” diyen eczacıya ne oldu? Bakanlık kendi koyduğu kuralı eczacı için işletemedi, savunamadı. Firmalar karşısında da hukuk önünde boyun büktü.
Devleti küçük düşüren uygulamalara imza atanların “askerlikten soğutanlar” gibi hakim karşısına çıkması gerekiyor, bence.
Eczacı günden güne eriyor, batıyoruz diye ağlayan sektöre yabancı yatırımcı dahil oluyor. Sabah Gazetesi’nde Kerim Ülker, Hazal Ateş imzasıyla çıkan “ İlaçta batıyoruz oyunu” başlıklı haberdeki şu satırlar önemli: “ABD'li dünya devi Amgen, geçen yıl Mustafa Nevzat İlaç şirketinin yüzde 95.6'sını 700 milyon dolara satın aldı. Illinois merkezli Baxter, yeni bir ilaç türünün üretimi için Türkiye'de 170-180 milyon dolarlık yatırım yapacağını açıkladı. Asya'nın en önemli ilaç şirketlerinden Japon Otsuka, Abdi İbrahim İlaç şirketiyle Türkiye'ye geldi. İtalyan Kedrion, İstanbul merkezli Betaphar ile plazma türevi ilaç üretimi ve dağıtımı üzerine ortaklık kurdu. Bir başka İtalyan Angelini Group, Santa Farma'nın patronu Erol ve Süleyman Kiresepi'nin firması Çınay Kimya'nın tamamını devraldı.
Forbes'un açıkladığı zenginler listesi Türk ilaç patronlarının yükselişini de gösteriyor. Geçen yıl 300 milyon dolar serveti olan Abdi İbrahim İlaç'ın patronu Nezih Barut'un serveti bir yılda 3.5 kat arttı. Bu yıl ilk kez milyarderler listesine 36'ncı sıradan giren Barut'un serveti 1.1 milyar dolar. Barut'un kızkardeşi Nesrin Esirtgen de zenginler listesiyle ilk kez bu yıl tanıştı. Esirtgen, 700 milyon dolarla Türkiye'nin 59'uncu zengini. Nobel İlaç'ın tepe şirketi Ülkar Holding'in patronu Hasan Ulusoy'da 450 milyon dolarla listeye 100'üncü sıradan girdi.”
Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin (EGD) organize ettiği toplantıda TOBB’un yapısını ve yaptıklarını anlatan Başkan Rifat Hisarcıklıoğlu’nun verdiği bilgiyi kıyasladım, buradan paylaşayım. Koskoca bir sanayi kuruluşu yıllık aidat olarak TOBB’a 489 lira verirken İstanbul’daki eczacı odaya 741 TL ödüyor.
Dostumun verdiği ödevi çalıştığım bir konu üzerinden yapmış olmam bana puan kaybettirmez umarım.
Anlaşılan her örgütlülük, güç kazandırmıyormuş.
Şimdi, eczacılar için düşünme vaktidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.