Zenginliğin Âfetleri
Aşağıda zikredeceğim hadis-i şerif Kütüb-i Sitte’nin üçünde (Buharî, Müslim, Tirmizî) kayıtlı olup sahihtir.
Resulullah (Salat ve selam olsun ona), Bahreyn halkından toplanan cizyeyi teslim alıp Medine’ye getirmesi için ashabtan Ebu Ubeyde radiyallahu anh hazretleri’ni oraya göndermişti. Müşarünileyh, cizye paraları ve mallarıyla Medineye dönünce, Ensar bunu duymuş, sabah namazını Resulullah ile birlikte kılmışlar, namazdan sonra Efendimizin etrafını sarmışlardı. Bunun üzerine, Resulullah tebessüm buyurmuşlar, “Öyle zannediyorum ki, Ebu Ebuyde’nin bir şeyler getirdiğini işittiniz” demiş. Onlar da hep bir ağızdan “Evet” cevabını vermişlerdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz onlara şu sözleri söylemişti:
“Öyleyse sevinin ve sizi sevindiren şeyi ümit edin… Allah’a yemin ederim ki, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Ben size dünyanın genişlemesinden korkuyorum. Sizden öncekilere dünya genişlemişti de, hemen dünya için birbirleriyle boğuşmaya başlayıp helak olmuşlardı. Genişleyen dünyanın, öncekiler gibi sizi de helak etmesinden korkuyorum.”
AÇIKLAMALAR:
Büyük muhaddisler, ulema, şârihler bu hadiste Peygamberimizin dünya genişliğinin, para ve mal bolluğunun, Müslümanlar dünya zenginliklerine yönelir ve bunlara heves ederlerse bu dünyalığın onlara zarar vereceğine dikkat çekmiştir.
Efendimiz “Sizler için fakirlikten korkmuyorum.” demiş, mal çokluğundan, zenginlikten korktuğunu belirtmiştir.
Zenginliğin getireceği afetler ve zararlar, fakirliğin zararından büyük ve fazladır.
Zenginlik ahirete, ebedî saadete zarar getirir. Halkı kulluktan uzaklaştırır, gaflete düşürür, çeşitli beyinsizlikler yaptırır, kötü alışkanlıklara yol açar. Böylece zengin kişi azar.
Fakirliğin zararı genellikle dünyadadır.
Zenginlik dine, fakirlik dünyaya zarar verir.
Bu hadis-i şerifle Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) bir mucizesi ortaya çıkmıştır. Zamanımızda Müslümanların bir kısmı çok zengin olmuşlar, bu zenginlik kendilerini azdırmış, çeşitli beyinsizlikler yapmalarına, büyük günahlar işlemelerine sebep olmuştur.
Zenginlik bir fitnedir (sınavdır).
Zenginlik sarhoş eder, ayak kaydırır.
Fakirliğin de elbette zararları ve afetleri vardır ama fakirlik zenginlikten efdaldir=yeğdir.
Zamanımıza bakalım:
Zenginleşenler mesken=konut konusunda azmışlar; Kur’anla, Sünnet’le, İcma ile haram olduğu kesinlikle bilinen israfa ve faize sapmışlardır.
Lüks, ihtişamlı, israflı, saray yavrusu lüks yazlıklar da zenginliğin afetlerindendir. İmkânı olan insanlar elbette kırsal kesimde, ormanlık yerlerde bağlara, bahçelere, onların içinde yazlık evlere sahip olabilirler ama israfa ve gösterişe kaçmadan.
Lüks ve israflı otomobiller de zenginliğin afetlerindendir.
İnsan bir kere zenginliğin, paranın, liranın, doların, euronun, malın mülkün tadını almasın; dengesini yitirir, daha fazla, çok fazla, en fazla zengin olayım derken bir yığın azgınlık ve beyinsizlik yapar, ahiretini ve ebedî saadetini tehlikeye atar.
İslam zenginliği yasak etmiyor… Çalışıp çabalamış, helalinden kazanmış, Allah da yürü kulum demiş, zengin hatta çok zengin olmuş. Buna bir şey diyen yok. İslam’ın kabul etmediği meşru görmediği şey azdırıcı, saptırıcı zenginliktir.
Fakirken namazını kılıyormuş, zengin olunca namazı ya büsbütün terk etmiş yahut arada bir kılar olmuş. İşte kötü olan budur.
İnsanın yaradılış gayesi ve hikmeti Allah’a kulluk etmektir. Kullukla ilgili vazifelerin, ibadetlerin aksamasına yol açan bütün zenginlikler şerlidir. Helak edicidir, kötüdür.
Zengin Müslüman daha fazla malî (parayla, malla) ibadet yaparsa onun zenginliği hayırlıdır. Böyle bir zengin mal ve parayla ibadet edemeyen fakirlerden üstündür. İyi bir zengin, ilme ve âlimlere hizmet eder, açları doyurur, çıplakları giyindirir, fakir fukaraya kol kanat gerer. Bunları ihlasla, sırf Allah’ın rızasını kazanmak için yaparsa inşaallah Cennetlik olur.
Şöylesi de var:
Hayır, hasenat yapıyor, çok sadaka veriyor ama bunları Hakkın rızasını kazanmak için değil, kendini halka beğendirmek için yapıyor, bu adam veya kadın cehennemliktir. Sahih-i Müslim’deki 1905 numaralı ihlas hadis-i şerifini okuyanlar; riyakâr ve münafık hayırsever zenginlerin yüzüstü sürüklenerek cehenneme atılacağını öğrenirler.
İslam bilgeliği bize helalin hesabı, haramın azabı olduğunu haber veriyor.
Haram yollarla zengin olanların durumu çok kötüdür.
Riba, faiz muameleleriyle… İslam fıkhına ve şeriatına göre batıl alım satımlarla… İhalelere fesat karıştırarak zengin olanlar… Haram komisyon ve rantlar alanlar… Halka mağşuş, boyalı, kimyalı, zehirli gıdalar ve meşrubat yedirip içirenler...
Vaktiyle cihad edebiyatı yaparken, ellerine fırsat ve imkan geçince bozuk ve çarpık düzenin haram gelir ve rantlarına aç köpekler gibi saldıranlar.
İslam uyarı ve öğüt dinidir. Kur’an uyarıdır, öğüttür… Sünnet uyarıdır, öğüttür. Şeriat-i Garra-i Ahmediyye uyarıdır, öğüttür… İslam ahlakı ve hikmeti baştanbaşa uyarı ve öğüttür. Hiçbir Müslüman ben bunları bilmiyordum, benim haberim yoktu demesin.
Para ve mal bir kısım Müslümanları ne boyalara soktu, ne hallere düşürdü, nasıl kepaze ve rezil etti, nasıl azdırdı, ey basiret sahipleri ibret gözüyle bakın da görün…
* (İkinci yazı)
Vasıflı ve Kâmil Müslüman Nasıl Tenkit Eder?
Vasıflı, medenî, terbiyeli, görgülü, faziletli, mürüvvetli Müslümanlar, mutlaka tenkit edilmesi (=eleştirilmesi) gereken kardeşlerini, kurumları, grupları nasıl tenkit ederler?
*Birinci kural: Vasıflı Müslüman kesinlikle gıybet etmez. Gıybet, bir kimsede olan kusurları ve halleri söylemektir. Mesela kısa boylu birine bodur, semiz birine şişko, saçları dökülmüş birine kel demek gibi. Bu söylenenler doğrudur ama o kişi böyle denildiğini duyarsa üzülecekse gıybet olur. Gıybet ise büyük günahtır ve haramdır.
*İkinci kural: Müslüman tenkit ederken asla yalan söylemez ve iftira etmez.
*Üçüncü kural: Olgun ve vasıflı bir Müslüman, öncelikle din kardeşlerinin ve genelde vatandaşlarının, insanların gizli kapaklı hallerini, ayıplarını, günahlarını, kusurlarını tecessüs etmez yani araştırmaz. Tecessüs de, gıybet gibi büyük günahtır ve haramdır.
*Dördüncü kural: Vasıflı Müslüman kendi günah, kusur ve ayıplarına bakmaktan, onlardan dolayı üzülmekten, başkalarınınkileri göremez.
*Beşinci kural: Hasbelkader başkasının ayıbını ve günahını görür ve öğrenirse bunlara karşı karanlık gece gibi olur.
*Altıncı kural: İslamın haram kılmış ve yasaklamış olduğu büyük günahları açıkça, küstahça, meydan okurcasına devamlı şekilde işleyen kimselere fâsık-ı mütecahir denir. Bunların gıybetinin adalet ve insaf dairesinde yapılması caizdir. Lakin bu cevazı farz derecesine çıkarmamak gerekir.
*Yedinci kural: Her Müslüman şu hadîs-i şerifi hâfızasına nakş etmelidir: “Bir kimseyi, onda olan bir ayıpla ayıplayan kimseye aynı ayıbı vermeden, Allah onun canını almaz…”
*Sekizinci kural: Gıybet etmekten, gizli günah ve ayıpları araştırıp öğrenmekten, insanları teşhir ve rezil etmek şehvetinden vahşi bir zevk ve lezzet alanlar kâmil ve fâdıl Müslüman değildir.
*Dokuzuncu kural: Ulema ve fukaha itikad, fıkıh, İslam ahlakı konusundaki vahim ve kesin yanlışları mutlaka ilmî metodlarla tenkit etmeye mecburdur. Bu konularda susulmaz.
*Onuncu kural: Müslümanların rahmanî çeşitlilikleri, tasavvufî meşrebleri tenkit etmeleri ve bu yüzden fitne fesat çıkartmaları asla caiz değildir. Bir Mevlevî namaz kılmazsa, edep erkan dairesinde isim vermeden anonim olarak tenkit edilebilir ama yatsı namazı kılındıktan sonra yapılan Mevlevî ayini tenkit edilemez.
*On birinci kural: Ehl-i Sünnette müttefakun aleyh olan meselelerdeki sapmalar tenkit edilebilir; lakin muhtelefün fih meselelerdeki çeşitli görüşler ve davranışlar tenkit edilmemelidir.
*On ikinci kural: Kırıcı, nefret ettirici, düşmanlık doğurucu, fitne ve fesat çıkartıcı tenkidlerin faydası yanında zararı da olur. Hattâ bazen yararından çok zararı ve tahribatı olur.
*On üçüncü kural: Bütün faydalı, müsbet tenkitler, uyarılar, aydınlatmalar Allah rızası için temiz niyetle yapılmalıdır. İşin içine nefsaniyet karıştırılmamalıdır.
*On dördüncü kural: Zaruret olmadıkça isim verilmemelidir.
*On beşinci kural: Tenkit edilen kimsede biraz iz’an, insaf varsa “Hayret!.. Bu ne kadar yumuşak, nazik, kibarca tenkit…” demelidir.