Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

AŞIRI alınganlık

AŞIRI alınganlık

Geçtiğimiz yaz, bir otobüs yolcuğunda şöyle bir olaya şahit oldum. Hava oldukça sıcaktı ve yolcular sıcağın verdiği rehavetle bir an önce evlerine gitmenin telaşı içindeydiler. Otobüs her durakta birkaç yolcu daha alıyor ve insanlar bunaltıcı havanın etkisini daha yoğun yaşıyorlardı.

Otobüs caddeyi dönerken birkaç yolcu, “lütfen camları açar mısınız” diye bağırdılar. Arka taraftan bir adam camları açmak için uzandığında kadınlardan biri oturduğu yerden kalktı ve hakaret etmeye başladı: “Neden açıyorsun camı, önce yüzüme baktın ve yüzünü çevirdin, tamam ter kokusu almış olabilirsin ama bu benden değil. Ben son derece titiz bir insanım, hakkımda zan yaptın… Adam sakin bir ses tonu ile insanların sıcaktan bunaldığını olayın kendisiyle hiç alakasının olmadığını anlatsa da kadın “ben pis değilim, ben ömrümde ter kokmadım, kim pasaklıysa onun yüzüne bakın” diye çıkışlarını sürdürüyordu. Neyse sonunda ön taraftaki yolcular da araya girdiler ve olayın kendisiyle hiç alakasın olmadığını havanın sıcak olduğunu izah ederek kadını güçlükle sakinleştirdiler.

Alınganlık, normal sınırları aştığında kişinin kendisiyle ve çevresindeki insanlarla ilişkilerini zedeler ve zayıflatır. Çünkü alıngan kişi artık her şeyden nem kapar hale gelmiş ve çekilmez biri olmuştur.

Alınganlığın temelinde, kişinin güven eksikliği ve kendisiyle ilgili yetersizlik algısı vardır. Özgüveni düşük bir insanın en belirgin özelliği alınganlıktır. Kişi kendine güvenmediğinden kim ne düşünür kim ne der diye sürekli negatif odaklı gözlem yapmakta ve çevresindeki insanlara rahatsızlık vermektedir. Bu insanları ikna etmeniz ise oldukça güçtür. Çünkü ne kadar iyi niyetli olsanız da kişi sözünüzün kendisi üzerinde bir baskı oluşturduğunu düşünür ve agresifleşir.

Bu insanların havadan sudan nem kaptıklarını ve hiç aklınıza dahi getiremeyeceğiniz meseleleri sorun haline getirerek ortamı gerdiklerini görürsünüz. Söylediğiniz her sözden her hareketinizden her davranışınızdan bir anlam çıkarır ve buna inanırlar. Hava bulutlu galiba yağmur yağacak demişler de adam sen bana ördek demek istedin diye çıkışmış ya tıpkı bunun gibi…

Bütün bu sorunlar bireyin kişilik yapılanmasından ve ya çocukluk yaşantısında bağımsız değildir. Anne baba tarafından takdir edilmeyen, sürekli eleştirilen ve suçlanan çocukların güven duyguları zayıflar ve bu çocuklar kendilerinin değersiz olduklarına inanırlar. Büyüklerimizin “el alem ne der, insanlar ne düşünür” şeklindeki yönlendirmeleri de zaman içinde bir baskıya dönüşür ve çocuklar çevre odaklı yaşamaya başlarlar. Bir komşum, “hastaydım, evi temizleyememiştim, doktora gitmek için evden çıktığımda, ya ölürsem, komşular evin dağınıklığını dillerine dolarlarsa ne yapacağım diye düşündüm” demişti. Özellikle kadınlarımız için bir şeyin doğru ya da yanlış olması komşunun ne dediği kadar önemli değildir… Elbette yaşadığımız toplumdan tamamen bağımsız bir hayat yaşayamayız. Bu nedenle kendi düşüncelerimizle toplumun değer yargıları arasında bir uzlaşma sağlamalı, olayları doğru yanlış süzgecinden geçirmeliyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Fatma Tuncer Arşivi