Ahiret hayatı yokmuş gibi
Yazının başlığındaki söz şöyle devam ediyor; “Ahiret hayatı yokmuş gibi davranılan dünyevileşme.”
Esasında sadece “Kutlu Doğum Haftası” münasebetiyle değil; “Her fırsatta bu söz etrafında dönen bir hayatın takipçisi olmalı” diye düşünürüm ama uygulamaya geçemem.
Bundan sonra söyleyeceklerim de benim gibi uygulamaya geçemeyenler içindir.
İşleri yolunda, bilinen ve bilinmeyen eşleri kolunda, helali haram sayanlar, para için her kazanca bir fetva bulanlar, sözlerimin kapsama alanı dışındadır.
Çünkü “nefsi emellerine” dini kavramlar üzerinden ulaşanlar ve bu ulaşımı dini kisvelerle destekleyip, güven vermek isteyenler beni hep ürkütmüşlerdir.
……………..
Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle “onur” meselesinin işlenmesi ve bu konuda yapılan konuşmalar hepimizi sarsmalı.
Ne yazık ki, “yalanın, iftiranın, dedikodunun, menfaatperestliğin” hayat tarzı olarak kabul edildiği bir ortamda yaşıyoruz.
Kabalığın, şiddetin, nemelazımcılığın, “bizden mi” “sizden mi” gibi sorular eşliğinde, sıkılmadan aynı secdeye gidilen bir ortamda hangi onurdan söz edilebilir?
Dualarımızda Allah’tan hep rahmet bereket isteriz. Peki, Rabbimiz; “Ey kulum ben rahmet edeyim de sen ne kadar rahmet ediyorsun,” dese nice olur halimiz?
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in ifadesiyle; dert belli, derman belli.
İşte dertler ve tedavisi:
Yüreğin rikkatini yok eden kin,
Kalbin saflığını ortadan kaldıran öfke,
Yürekleri işgal eden intikam,
Kalbin yüceliğini alıp götüren kibir,
Kendi fevkinde hiçbir kudret tanımayan güç tutkusu,
Yığınla servet tüketmekle övünen zaaflarımız,
Her şeyi mübah gören acımasız rekabetler,
Merhametsizlikler üzerine kurulan saadetler,
Yaratıcıyı yok sayan sorumsuzluk,
Kendisinden başkasını yok sayan bencillik,
Ahiret hayatı yokmuş gibi sanan dünyevileşme,
Bedenin hazzını mutluluk zanneden hedonizm,
Şiddeti ve hiddeti üstünlük zanneden narsizm.
Bütün bunlar her gün insanlığın yüreğinde açılan karadeliklerdir. Ve bu karadelikler, yüreklerin merhametini, onurunu yok etmektedir.
Geride bıraktığımız yüzyıl, insanlık onurunun had safhada zedelendiği talihsiz bir zaman dilimi olarak anılmaktadır.
“Ayrımcılık, ötekileştirme, ırkçılık, şiddet, işkence, terör, savaş, gelir adaletsizliği, zulüm, sömürgecilik, emeğe saygısızlık, istismar, kürtaj, açlık ve kıtlık” gibi onur kırıcı küresel sorunların kıskacındaki insanlık, tarihte görülmemiş bir sınavdan geçmektedir.
Göğün kapılarına sırt çeviren insanoğlu, kendi eliyle ürettiği yapay sorunların açılmak bilmeyen kapıları önünde yorgun ve bitkin bir halde beklemektedir.
Bilim ve tekniğin son imkânlarıyla ürettiği en modern anahtarlar, kilitli kapıların açılmasında ona yardımcı olmamaktadır.
Kendi ürettiğinin esiri olan insanlık, kendini hapsettiği karanlık zindanlardan çıkış yolları aramakta ve bulamadığı için de bunalıma girmektedir.
Kendi ürettiği bunalımdan çıkabilmesi için peşinde koştuğu idealleri ‘nerede’ ve ‘nasıl’ araması gerektiğini yeniden düşünerek, düşüncelerini öncelikle gerçekleştirmelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.