Yarıda kalan ayin ve milliyetçiliğimiz
İki önemli kapı…
İttihatçıların ibadete kapattığı İstanbul gibi bir kentin kalbindeki Ayasofya ile Fener Patriği V. Greorios’un idam edildiği Patrikhane’nin orta kapısı.
Biz şayet gerçek milliyetçi isek, evvela kendi tarihimizin ve de bütünlüğümüzü simgeleyen vatanımızın davasını gütmesini bileceğiz.
Bileceğiz ki bize okutulan tarih gerçek tarih değildir.
Yunanlı kilisesinde hâlâ “Bizans’ı ihya, Ayasofya’yı Salib’e iade” et şeklinde dua ediyor. Ve de İstanbul’un fethi ile yarıda kalan ayini tamamlama peşinde.
Bizim ise megalo idea’miz sürekli birbirimizle çekişmektir.
Etnik-i Eterya örgütünün ajanlarıyla birlik olarak Mora isyanını çıkardığı için Osmanlı devleti tarafından idam edilen Papa V. Gregorios öyle vasiyet etmişti:
“Yarıda kalan ayin tamamlanıncaya kadar Orta Kapı kapalı kalsın.”
Onlar neyin peşinde, biz de Kandil- İmralı arasında çakılı kaldık.
Allah(cc) Osmanlı devletini kurmayı Osman Bey gibi bir Türk’e nasip ettiği gibi, Haçlı sürülerini Anadolu topraklarından hallaç pamuğu gibi kaldırıp atmayı da Selahaddin-i Eyyubi gibi Kürt asıllı bir kahramana hidayet etmiştir.
Var mı birbirimizden farkımız?
Milliyetçiliği tartışıyorsak, coğrafi ve de kavmi milliyetçilik yapmak yerine tarihi mirasımıza sahip çıkacağız. Vatan olmadan millet de olmaz.
Batının emperyalist eli hâlâ milli eğitimimizin yakasında. Sevgi deyince, ruhu Lozan masasında paramparça edilmiş bölücüsü akla geliyor.
Elbette ki aile sevilir, köyler kentler sevilir, kavimler sevilir…
Peygamberimizin “kişi kavmini sevmekle kınanamaz” sözü dargınlığın değil, barışın simgesidir. Barışı olmayan sevginin hiddetini cehennem ateşi söndürür.
“Birbirinizle kolay tanışasınız, kolay anlaşasınız diye sizi kabile kabile, kavim kavim yarattık.” (HUCURAT-13)
Görüyoruz ki Allah(cc) kavimler arası savaşa değil barışa vurgu yapıyor.
Ama bu barış şimdi ki dizilerdeki kan kokan, öfke ile yatıp öfke ile kalkan sahnelerle değil. En çok yatak değiştireni “yıldız” yapan bir ruh aleminin giderek lanetlenme noktasına yaklaştığını görmemiz lazım.
Haramların hoşgörü ile sevgiye bağlandığı bir tünelden geçiyoruz.
Neye en çok değer veriyorsak sonuçta amellerimiz olarak onlar karşımıza çıkacak. O yüzden kalıcı kimliğimiz Mümin olmak, geçici kimliğimizle kavmimizi karıştırmamalıyız. Biri ebedidir, diğeri geçicidir.
Devlet ve otorite önemli birer kavram.
Bir köyde iki muhtar olamayacağından Anadolu Beylikleri Osmanlı devletine biat ederek merkeze bağlanmak gereğini duydular. O dönem fetret devri idi.
Sonraları “Rum Beyleri” olarak görevlendirilen Voyvoda’lar otoriteyi bölerek Balkan savaşlarının ateşini körüklediler. Devlet başta değilse, kuzgun leştedir…
Batının hürriyet dediği piyasa demokrasisi güçlüler egemenliğini, Osmanlı’nın elde tuttuğu ilim ve irfan üstülüğü gerçek hürriyeti sağlar.
Otoritenin eyaletlere dağılımı yıkım demektir.
Bugün “özerk vilayetler” derseniz, yarın da “özerk eyaletler” diyeceksiniz.
Milletin vatanı ile ırkın vatanını çatışma haline getirdiğinizde milliyetçilik en büyük darbeyi kalbinden almış olur. Bu konularda taviz olmaz, hele de hoşgörü zırvalaması yarayı daha da deşer.
Müslüman bilecektir, Allah’ın(cc) hoş görmediği hoş görülmez.
Bizimkisi Allah’ın(cc) hoş gördüklerini hoş görmek, lanet ettiklerinden uzaklaşmak milliyetçiliğidir. Gerisi angarya, uzak duralım…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.