Eşitlik Yaygara ve Aldatmacaları
Herkes eşit olsun, bütün azınlıklar, bütün ırklar, bütün altkimlikler eşit haklara sahip olarak birlikte barış içinde yaşasın diyorlar… Bendeniz bütün vatandaşların, bütün insanların yargı önünde ve temel insan hak ve hürriyetlerine sahip olmaları bakımından hür olmalarını isterim ama mutlak, sonsuz eşitlik yoktur ve olamaz.
Mutlak eşitlik bir ütopyadır, hem de tehlikeli bir ütopya.
Türkiyenin realitelerine bakalım:
1. Sünnî çoğunluk birçok temel haklar ve hürriyetler bakımından egemen azınlıklarla eşit değildir. Eşitlik konusunda yapılacak ilk iş, çoğunluğa azınlıkların sahip oldukları hakları vermektir.
2. Egemen azınlıklardan biri olan Farmasonlar, “hür ve kabul edilmiş localarında” hürriyet ve güvenlik içinde mason âyinleri yapabiliyor ama çoğunluğu oluşturan Sünnî Müslümanlar, tasavvuf tekkelerinde toplanıp zikrullah yapamıyor. Eşitlikse, Müslümanlara da Masonların sahip oldukları haklar verilsin.
3. Bu memlekette Katolik ve Protestan, Ermeni ve Rum okulları var ama Müslümanların İslam okulları ve İslamî eğitim veren bağımsız kurumları yok. Çoğunluktaki Sünnî Müslümanlara bu konuda eşitlik sağlanmalıdır.
4. Ortodoks Rumlar kendi patriklerini, Gregoryen Ermeniler kendi patriklerini, Museviler kendi hahambaşılarını, Süryaniler kendi patriklerini, Masonlar kendi Üstad-ı Azamlarını seçebiliyor, din işlerini bağımsız şekilde idare edebiliyor ama Sünnilerin böyle bir hakkı yoktur. Onların din işleri devletin bir genel müdürlüğü tarafından idare edilir. Diyanet Başkanını devlet seçer ve istediği zaman azl eder. Din konusunda, çoğunlukta olan Sünnîlere azınlıklar kadar hak verilmelidir. Ülkemizde zulme ve baskıya uğrayan azınlıklar olabilir, ben burada çoğukluktan daha fazla eşit olan azınlıkları kasd ediyorum.
5. Bu memlekette bir kısım çağdaş, ilerici, Kemalist kadınların açılıp saçılmasına, seksî kıyafetler içinde dolaşıp çalışmasına izin vardır ama Müslüman kadın avukatların başları örtülü olarak mesleklerini icra etmelerine birçok büyük şehrin barosu tarafından izin verilmemektedir. Pratikte mayo ve mini etek başörtüsünden daha eşittir. Çoğunluk bu konuda da eşitlik istemektedir.
6. Türkiye Cumhuriyetinde Yahudi azınlık cumartesi günü, Hıristiyan azınlık pazar günü hafta tatili yapabiliyor ama Müslüman çoğunluk cuma günü tatil yapamıyor. Bu konuda da eşitlik sağlanmalıdır.
7. Lisan ve yazı konusunda da eşitlik yoktur. Bir vatandaş canı isterse Kiril, Grek, Ermeni veya İbrani alfabesiyle Türkçe yayın yapabilir; dergi, broşür ve kitap çıkartabilir ama Müslümanların bin yıldan fazla kullanmış olduğu İslam yazısıyla Türkçe yayın yapamaz. Çoğunluktaki Müslümanların bu konuda eşit hakları yoktur.
8. Kılık kıyafet konusunda da eşitlik yoktur. Taklitçiler frak, smokin, isterlerse silindir şapka giyebilir ama Müslümanlar millî kıyafet giyemezler.
Örnekleri çoğaltmayayım… Bu memleketin Müslüman çoğunluğunun, egemen azınlıklar kadar hakları olmadığı güneş gibi görünen bir gerçektir.
Eşitlik edebiyatı yaparak mangalde kül bırakmayanlara sesleniyorum:
Edebiyatı bırakın ve Müslümanlar için de eşitlik isteyin ki, samimi olduğunuzu anlayalım.
Sabataycı azınlığın Müslüman çoğunluktan daha hür, daha eşit, daha güvenli olduğu bir ortamda eşitlikten bahs etmek gülünçtür, bir aldatmacadan ibarettir.
Yazımın başında mutlak eşitlik yoktur, olmaz demiştim.
Türkiye gibi bir ülkede mutlak eşitlik kaos ve anarşi doğurur.
Elbette hukuk önünde bütün vatandaşlar eşit olacaktır ama bu memleketin bir millî kimliği vardır ve bunu göz ardı edemezsiniz.
Bilenlerle bilmeyenler bir olamaz.
Ahlak ve fazilet sahipleri ile ahlaksızlar eşit olamaz.
Namuslular ile namussuzlar… İffetli kadınlar ile iffetsiz kadınlar…
Helalinden kazanıp zengin olanlar ile haram ve kirli yollarla zenginleşenler… Bunlar nasıl eşit olabilirmiş.
Mutlak eşitlik âdil kanunlarla yargılayan mahkemeler önünde olur. Bu eşitliğe kimse itiraz edemez. Lakin mutlak eşitlik bir aldatmacadır beyler!..
Devletin yapay ve millî kimlik ve kültüre zıt resmî ideolojisi, hiçbir vakit İslam ile eşit olamaz.
Temiz insanlar ile kirliler hiçbir zaman mutlak manada eşit olamaz.
Hürriyetin, eşitliğin meşru sınırları vardır. Bu sınırlar zorlanırsa devlet de, millet de vatan da batar.
Rahmana tapanlar ile şeytana tapanlar nasıl eşit olabilirmiş?
Muvahhidler ile müşrikler nasıl eşit olabilirmiş?
Eşitlik diye haykıranlar… Gözünüzü açıp baksanıza:
Parası olan lüks hastanelerde tedavi oluyor, parası olmayan halk hastanelerinde…
Zenginler ve kodamanlar hava alanlarının VIP salonlarında rahat ediyor, ağırlanıyor, uçaklara VIP kapılarından biniyor. Parası olmayanlar daha zahmetli seyahat ediyor.
Nerede eşitlik?
Eşitlikse önce Müslümanlardan başlayın:
Dindar Müslüman kadın avukatlar duruşmalara başörtüsü ile girebilsin.
Müslümanların da gayr-i Müslim azınlıklar, misyonerler gibi hür ve bağımsız bir eğitim sistemi olsun.
Müslüman çoğunluğa cuma günü hafta tatili yapmak hürriyeti tanınsın.
Müslümanların devletten tamamen bağımsız bir İslam cemaati teşkilatı kurmalarına, başına bir İmam-ı Kebir getirip ona biat ve itaat etmelerine izin ve fırsat verilsin.
İngilterede olduğu gibi Müslümanlar için mahkemeler kurulsun.
Egemen azınlıklar daha fazla eşit, Müslüman çoğunluk daha az eşit… Böyle rezalet olmaz!
(İkinci yazı)
Trabzon Ayasofya Camii
TRABZONDA PONTUS Rum devletinden kalma (İnşaı: 1238-1263) Ayasofya kilisesi restore edilmiş ve cami olarak hizmet verecekmiş.
Bir Müslüman olarak, bir caminin kilise yapılmasına üzülürüm. Çünkü Hıristiyanlar bizim Peygamberimizi tanımazlar, Kur’anın ilahî kitab olduğuna inanmazlar. Hıristiyanların, bir kilisenin cami yapılmasına üzülmeye hakları vardır ama fazla üzülmeye hakları yoktur. Çünkü biz Müslümanlar Hz. İsaya iman ederiz, Allahın İncil isminde bir kutsal kitap gönderdiğine iman ederiz, Meryem annemizi severiz ve ona çok hürmet ederiz.
Trabzon Ayasofya binası içindeki freskler ve suretler muhafaza edilecekmiş. Namaz vakitlerinden bunlar otomatik elektrikli perdeler ile kapanacak ve sonra tekrar açılacakmış.
Cami açılınca inşallah bu tarihî binada 125 şiddetinde hoparlör, yerden ısıtma, klima, kalorifer, kırmızı ışıklı namaz saatleri levhası, mihrap tarafındaki duvarlarda Tahtakalede on-yirmi liraya satılan Çin işi rezil pilli saatler gibi fetişizmler sergilenmez.
Yine inşallah caminin avlusuna WC WC WC Men Women One Turkish lira… gibi öğürtücü hela reklamları konulmaz.
Gelelim en önemli konuya: Caminin mihrabına nasıl bir imam getirilecektir? Trabzondaki bu Ayasofya eski kilisesi ve yeni camisi dünya çapında bir tarih ve sanat eseridir. İnşaallah Diyanet İşleri Başkanlığı bu mâbedin mihrabına, minberine şu aşağıda sayacağım şartlara sahip bir hoca tayin eder.
Birinci şart: Şer’î ilimlerde icazet almış olacak ve kitap yazacak derecede mükemmel Arapça bilecek.
İkinci şart: Kitap yazacak kadar İngilizce bilecek.
Üçüncü şart: En yüksek seviyede Osmanlı edebiyatına vakıf olacak.
Dördüncü şart: Bu cami eskiden bir Ortodoks Rum kilisesi olduğu için Grekçe bilecek, Bizans tarihine aşina olacak. Yunanistandan gelen misafirlerle Rumca konuşabilecek.
Beşinci şart: Bir Amerikan veya Avrupa ülkesinde doktora tezi hazırlamış olacak.
Altıncı şart: Bir güzel sanatlar dalında icazetli üstad olacak. Hat, ebru, tezhib gibi.
Yedinci şart: İlmi, irfanı, ahlakı, fazileti, bilgeliği, kültürü, sohbeti, mürüvveti, karizması ile herkesi kendisine hayran bırakacak.
Trabzon Ayasofya camii yanında bir İslam ve Anadolu sanatları merkezi ve atölyeler açılmalı, burada üretilen sanat boyutlu en az on çeşit eser ucuz fiyatlarla turistlere satılmalıdır. Böyle bir şey camiye ve Trabzona büyük prestij kazandıracaktır.
Bir Müslüman olarak bu camiye sıradan bir namaz kıldırma memuru tayin edilirse gerçekten çok üzüleceğim.
(Trabzon Valisi, Trabzon Belediye Başkanı beyefendilere, Trabzon Müftüsü Hocaefendiye bu vesile ile en derin hürmetlerimi ve selamlarımı sunarım.)