Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

İran garnizonları ve lejyonerleri

İran garnizonları ve lejyonerleri

Humeyni devrimi İslam alemindeki tarihi kavgaları güncelledi. Zira devrim ihracı adı altında bildiğini okuyor, tarihi malzemesi olan mezhep ihraç etmeye çalışıyordu. Zaten İran devrimine sempati duyanlar zamanla mezhebine de yakınlaşmışlardır.

Bunun tersi vaki değildir. İran İslam dünyasında zayıf noktalarında, merkezi devletin gevşediği yerlerde silahlı gruplar ve kendisine bağlı lejyonerler ve milisler üretmiştir. Silahlı grupların temerküz ettikleri yerler de ceplere veya garnizonlarına dönüşüyor. Bunu ilk kez Lübnan ve Afganistan’da denediler.

İran, Afganistan’da hem Rus işgalcilerle hem de Amerikan işgalcileriyle iyi geçindi. Buna mukabil, ‘hasattan pay kapmak’ ve durumdan vazife çıkarmaktan da geri durmadı. Ruslarla mücadele eden Mücahitlerin karşısına paralel yapılar çıkardı. Sünni Mücahitler 7 örgüte bölünürken karşılarında sekizli bir yapı vücuda geldi.

Bunları ortak bir şemsiye altında topladı. Hazaralar üzerine oyun kurdu ve Bamyan ve Herat bölgelerinde kendisine bağlı garnizonlar veya yapılar vücuda getirmek istedi. Afganistan’da Ruslar sırasını savdığında 2000’li yıllarda Amerikalılar devreye girdi ve İran Taliban’a karşı onlarla işbirliğine girdi ve İran istihbaratı Amerikan istihbaratı ve işgalci güçlerinin en büyük tedarikçilerinden birisi oldu ve Abdullah Fehd Nefisi gibilerine göre Bagram ve benzeri yerlerdeki görüşmelerde İran, Taliban hakkında ABD ile en can alıcı bilgileri paylaştı ve temin etti.

Bundan dolayı Muhammed Ali Ebtahi, Ahmedinejad ve diğer İranlı yetkililer böbürlenme babında ‘biz olmasaydık ABD Irak ve Afganistan’a nal toplardı’ demişlerdir. Thomas Friedman, ABD’nin Afganistan’dan güçlerini çekmesi halinde İran’ın mazide olduğu gibi gelecekte de gizli ‘ tacit ally’ müttefiklerinin olmasının kaçınılmaz olduğunu söylemektedir.

Bu ittifakın gizli kalması her iki tarafın çıkarınadır. Bu vasıta ile Sünnilerin gözlerini boyamayı beceriyorlar. İran bunun üzerinden meşruiyet üretmekte ve Sünnileri iğfal etmektedir. ABD de ittifakı gizli tutarak Sünnilerin kendisine yönelik öfke ve tepkilerini kontrol etmektedir. Hatta hamisi görünebilmektedir. Muhakkak başka gerekçeleri de vardır.
¥
İran verimli ortamlarda kendisine bağlı Şii garnizonları üretiyor ve bu garnizonlarda tabiatı haliyle lejyonerler barındırıyor. Bu yolla İslam dünyasını yumuşatmaya ve kartlarını ve nüfuzunu pekiştirmeye çalışmaktadır. Bu garnizonlar İslam dünyasının her yanına yayılmıştır.

Irak’ta Bedir tugaylarının ardından, milis yapı, devletleşmiştir. Sünniler Baas ve Kaide töhmeti altında dışlanırken Irak ordusu bir mezhep ordusu haline getirilmiştir. Bugün Irak bütün kurumlarıyla İran adına vekaleten yönetilmektedir. Veliyyi fakih projesine bağlı Şii garnizonları devlet halini almıştır. Bugün Irak’tan sonra Suriye’de ve Suriye’den sonra yeniden Irak’ta oluk oluk Sünni kanı akmaktadır.

Sünniler çoğunluk olduklarından ve potansiyel olarak birlik nüvesini taşımalarından dolayı herkesin hedefindedirler. İran ise mezhep devleti ve organize olmanın bütün avantajını kullanmaktadır. 1981 ve 1982 yıllarından itibaren Lübnan’da İran gündemine bağlı Hizbullah teşekkül ederek suret-i haktan İsrail aleyhtarı gösterilmiş lakin bu mezhep milisleri hakiki yüzlerini 2007’de Beyrut’u işgal ederek göstermişlerdir.

Şimdi de Suriye’de alenen ve açıktan Baas rejiminin payandası olarak çarpışmaktadırlar. Hizbullah yaptığı açıklamada Suriye’deki varlıklarını Hıristiyanları ve azınlıkları korumaya bağlamıştır. Bu yafta altında çoğunluk mensuplarını öldürmek ve Suriyelileri katletmek mübah olmaktadır. Sitti Zeyneb gibi kutsal eşikleri korumak adına bahane üretiyorlar. Lakin Mustakbel kitlesinden Nihad Maşnuk’un belirttiği gibi, Suriye’de çarpışan birliklerin Sitti Zeynep için değil Sitti Esma ( Esma Esat) için çarpışmaktadırlar.

Doğrusu budur. Hizbullah kutsal bir ordu değil laik rejimin payandasıdır. Öldürmek için meşruiyet üretiyorlar. Halbuki Suriye’deki Şiileri korumak istiyorlarsa 2006 yılında Suriye halkının yaptığını yapıp muvakkaten Şiileri Lübnan’da ağırlayabilirlerdi. Tufan dindikten sonra da bu zevat diğer Suriyeliler gibi köylerine dönerdi. Diğer göçerler Suriyeli değil mi? İran onları bugünler için beslemiştir.

İsrail sadece bir kandırmacadır. Nitekim, İsrail’in ortaya çıkardığı son insansız uçak konusunda Hizbullah önceki gibi bunun kendilerine ait olduğunu itiraf etmemiştir. Müslüman halkı kırarken İsrail’i öfkelendirmekten kaçınmıştır. Suriye rejiminin önemli simalarından İmran Zubi de Moskova’da kimyasal silahlarının hedefinin İsrail olmadığını söylemiştir. İran’ın siyasi projesinin hedefi Sünni dünyadır.

Maliki, Huveyce’de katliam yaptığı gibi Hizbullah Kasir’de Şam rejiminin hizmetindedir. İran, Suriye’de seferberlik haline geçmiştir. İran’ın lejyonerlerinden birisi de Husiler olup garnizonları da Sade’dedir. Şii lejyonerler Irak ve Suriye’de camileri kundaklarken ve bombalarken Yemen’de Husiler Yemenli avukat Abdurrahman Berman gibilerinin tanıklıklarına göre Sade’de camileri ahır yapmışlardır. Bu Moğollardan Napolyon’a ve Sırplara kadar dış düşmanların bir karakteridir. Suriye’den Yemen’e; iç düşmanların da aynı karakteri paylaştıkları görülmektedir.
¥
Şia mezhep olmaktan ziyade anti mezheptir. Yani Sünni karşıtlığıdır. Bu kritik zamanlarda ortaya çıkmaktadır. İran’ın İslam dünyasıyla ortaklık diye bir derdi ve hedefi yoktur. Kışkırtma ve mazideki gömülü kavgaları güncellemekten başka verebileceği bir şey de yoktur. Gazi Tevbe’den Abdulkerim Suruş’a kadar; Şii-Sünni herkesin İran rejimiyle ilgili ortak tespiti budur. İran bu yapısını değiştirmiş olsaydı Şiiler için de hayırlı olur ve ne Irak’ta ne de başka bölgelerde mezhep kavgaları tekrarlanmazdı. Gümülü baltalar gün yüzüne çıkmazdı.

İslam dünyasının iç ve dış kuşatmayı yarmak için bir çıkış planına ihtiyacı var. Bunun ilk yolu dost düşman tanımı konusunda güncelleme ihtiyacıdır. Kendini tanıyan dostunu da düşmanını da tanır. Bunun yolu da sahih İslam’ı öğrenmek ve öğretmekten geçmektedir. Bıçak kemiğe dayanmıştır ve safraları temizleme vakti gelmiştir. Humeyni devrimine karşı sevgi ve sempati kör bir nokta oluşturmuş ve kitleleri teshir etmiş ve vakıadan koparmıştır.

Bazıları her şey aleni hale gelmesine rağmen hâlâ bu bataklıkta debeleniyor. İsrail’den sonra İslam dünyasının yaşadığı ikinci ve en büyük felaket İran’da Şii temelli bir siyasi rejimin doğması ve düşmanlık üzerine yayılmacı siyaset gütmesidir. Sabiteleri koruma ve saldırıları püskürtme vaktidir. Bu süreçte yeni Selahaddin’ler ve yeni Yavuz’lar yarımız olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
42 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi