Faruk Köse

Faruk Köse

“Allah’ım, günah yazma... ister yaz, ister yazma!”

“Allah’ım, günah yazma... ister yaz, ister yazma!”

Biliyorum, başlık çok irkiltici. Ancak “bizim kesim”deki bazı basın-yayın organlarının geldiği nokta itibariyle içine düştüğü durumun vahametini anlatabilmenin başkaca bir yolunu da bulamadım. Bir “şok etkisi” uyandırmak gerekiyordu...

Ama önce, başlığa kaynaklık eden “darb-ı mesel” mi dersiniz, “fıkra” mı, onu anlatayım.
PKK’nın “ekil-me”sinin ve “süreç”in konuşulduğu; kimine göre “bölünmenin arifesi”nde, kimine göre “barışın ve bütünleşmenin şafağı”nda olduğumuzun iddia edildiği “karmaşık sosyo-politik ortam”da, gerginliğin ve stresin zirve yaptığı bu günlerde; şu Pazar sabahında hem biraz gülümseyelim, hem de biraz ana gündemin dışına çıkarak, ne hallere düştük, hep birlikte görelim istedim.

Efendim, “dini bütün” bir kadın varmış. Ahlâki değerlere gereken önemi veriyor, bu hususta örnek gösteriliyormuş. Günün birinde düğüne davet edilmiş. Düğünde çalgılar çalıyor, çengiler oynuyormuş. Ortam hoşuna gitmiyormuş ama, ne yapsın, yakınının düğünü.

Bir süre sonra tanıdıkları gelip, “oyna” diye musallat olmuşlar. “Olur mu” demiş, “herkesin içinde üstelik... Bana yakışmaz!” Ama yakınları ısrar edip, “bir kereden bişey olmaz” demişler; “hem düğün bu, düğünde oynamayacaksın da nerede oynayacaksın?”
Bizim “dini bütün” kadın, daha fazla direnememiş ve ortaya çıkıp, utana-sıkıla, yavaş yavaş oynamaya başlamış. Bir yandan da “Allah’ım, günah yazma!” diye tekrarlıyormuş içinden.

Bir süre sonra, kendini müziğin akışına kaptırmaya; başlangıçtaki sıkılgan hali geçmeye, müziğin ritmine kapılmaya başlamış. Az-çok yine utanıp sıkılsa da, artık daha istekli oynuyormuş. Bu arada, az önce “Allah’ım, günah yazma” diyorken, şimdi “biraz yaz, biraz yazma” demeye başlamış.

Bir süre sonra civataları tamamen gevşemiş. Müziğin ritmiyle kendini salıvermiş; ne utanması kalmış, ne sıkılması. Ne edeb kalmış, ne hayâ. Bu noktaya geldikten sonra, hem çengi gibi oynuyor, hem de içinden ritmik bir şekilde tekrarlıyormuş: “İster yaz, ister yazma!”

“Allah’ım, günah yazma” diye oynamaya başlamıştı. Hali, fikrini ve zikrini değiştirdi, lâkin yine de ihtiyatı elden bırakmamaya özen göstererek, “biraz yaz, biraz yazma” demeye başladı. Fakat tümden değişime uğrayınca, artık Allah’ın murakabesini, hesabını, ölçülerini, hudutlarını, hükümlerini unuttu; “ister yaz, ister yazma” noktasına geldi.
Şimdi bunu niye anlattım?

Daha önce Kanal D’de yayımlanan “Fatmagül’ün Suçu Ne” adlı bir dizi film var. Televizyonum olmadığı için hiçbir bölümünü izlemedim; ancak etraftan duyduğum, hakkında yazılanları basından okuduğum kadarıyla, “tecavüz sahneleri”yle meşhurmuş. Bu özelliğinden dolayı, özellikle de “dindar camia”nın büyük tepkisini çekmiş.
İşte bu dizi, yarından itibaren “dindar camia”nın ilgi gösterdiği, sahipleri de “dindar” olan Kanal 7’de yayımlanacak!

O Kanal 7 ki, insanların İslami hassasiyetleri ileri sürülerek kurulmuştu. Sermayesi için kadınlarımız bileziklerini vermişti. Çünkü müslümanların da bir TV kanalı olacaktı.
Zaten Kanal 7, web sayfasında kendini şöyle tanıtıyor: “Kanal 7; toplumsal sorumluluk taşıyan ve sorumluluğunu yerine getiren bir yayın kuruluşudur. Dini, ahlâki ve manevi değerlere saygılıdır.”

Şimdi sormak lazım: Acaba o diziyi hangi “toplumsal sorumluluk” gereği transfer ettiler? Dizinin, “dini, ahlaki ve manevi değerlere saygılı” hangi yönleri var? Reyting ya da para için bu da yapılır mı?

Görüyoruz ki, Kanal 7 için de “Allah’ım, günah yazma” ile başlayan süreç, “biraz yaz, biraz yazma” noktasından geçip, “ister yaz, ister yazma” noktasına gelip dayanmış görünüyor.

Aslında bu sadece Kanal 7’nin sorunu değil. Müslümanların maddi ve manevi desteğiyle, teveccühüyle, ilgisiyle kurulan bazı “radyolarımız”ın, “TV kanallarımız”ın, “gazetelerimiz”in başlangıçtaki haliyle bugün geldikleri noktayı karşılaştırın. Süreç içinde geçtikleri aşamaları takip edin. Her aşamanın, bir sonraki “sapma”nın altyapısını teşkil ettiğini ve “Allah’ım, günah yazma”dan, “ister yaz, ister yazma”ya doğru evrimleştiklerini göreceksiniz.

Acı, ama maalesef gerçek bu.
Bu pisliği “nasuh tevbe”den başka ne paklar?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
Faruk Köse Arşivi