Dağlar
Dağlar, insanlara dik durmayı öğretirler. Dağlar, bulutlardan aldıkları yağmuru, karı kendi içinde olgunlaştırdıktan sonra denizin susuzluğunu gidermek üzere nehir yoluyla gönderir. Dağlar, ayaklarının ucundan insanlara su emdirir.
Dağlar, aşağıdan bakınca yüksekliği, yukarıdan bakınca derinliği öğretir.
Güneşi ilk önce dağ görür ve bize müjdeler ama güneşi en son yine dağ görür.
Rüzgarlar, kirli havamızı dağlarda yıkarlar ve temiz olarak geri getirirler.
çiçekler en son dağlarda açar.
Firavunun saltanatına nasıl son verileceğinin usul ve erkânı Tur dağında Hz. Musa’ya Tevrat’la bildirilmişti. Ne zaman, nerede ve nasıl olacağı yazılmıyordu ama Tevrat’ta emredilen ve yasaklananlara hakkıyla uyulduğu takdirde sonucun Müttakiler lehine olacağını haber veriyordu. Ve öyle de oldu.
Rabbimiz, bize o Tur dağını hatırlatıyor ve “Tur’a yemin olsun ki....” diyerek Tur süresine başlıyor. Zaten tarihimizde en önemli konuşmaların bir kısmı dağlarda olmuştur.
Sevgili Peygamberimize ilk vahiy Hıra dağında gelmiş, en önemli konuşmalarından birini Arafat dağında yapmış, “İnsan hakları evrensel beyannamesi”ni orada ilan etmiş ve “Veda Hutbesi” diye meşhur olmuştur.
Hz. İsa, en önemli konuşmalarından birini Zeytinlik dağında yapmış ve o konuşmasında “Dağ üzerindeki şehir gizlenemez” demiş. (Matta 5/15) Günümüzde deve kuşu gibi kendini gizlediğini zannedenler, her defasında sobelendikleri halde ellerindeki ışıkla yine gizlenmeye çalışıyorlar ve kendilerine yazık ediyorlar.
Dağda çoban koyunlarını otlatır, şair ufkunu genişletir, herkes kendi kültürü oranında ondan istifade eder.
Bütün dağlar Allah’ın olması nedeniyle birbirinden üstün değildirler. Ancak bazı dağlarda meydana gelen olaylar nedeniyle özellikleri vardır.
Sevgili Peygamberimiz, Uhud dağı için “Bu dağ bizi sever, biz bu dağı severiz” buyurmuştur. (Buhari, İ’tisam,16)
İslâm’da hiçbir dağa, taşa, kuşa, insana tapınmak yoktur. Ama dağları sevelim. Hac’da ihramlı ilen bir ot yolmama, bir yaprak koparmama eğitiminden geçiyoruz. Haccın dışında da ihtiyaç dışı bir yaprak koparmamaya dikkat edelim. Efendimiz, dağı sevdiğini ifade etmiş. Onun sevdiği, bizim de sevdiğimizdir. Sevdiğimizin bir telini bile koparamayız vesselam.
Rabbimiz, Tur dağına yemin ettikten sonra sayfalara satırlar halinde yazılmış kitaba, Ka’be’ye, üzerimizde süslü bir tavan gibi duran gökyüzüne, kaynayan denize yemin ettikten sonra Allah’ın azabını kimsenin engelleyemeyeceğini haber verir.
Rabbin kitabını okuyan, O’nun emrettiği Ka’be’ye yönelen, evrensel birliğini Ka’be’ye yönelerek yerine getirenler başarı sağlamışlar.
Başarılı olanlar için Cennetler ve nimetler, dünyada yaptıkları iyilikler sebebiyle sevinç içinde yemeler, içmeler ve İmanla ömrünü geçirmiş çocuklarıyla birlikte olunacağını haber verir bu sure. (Tur 17-21)
Annesiyle, babasıyla, ciğerparesi çocuklarıyla birlikte cennette olmayı ve mutlu bir hayatı sonsuza değin sürdürmeyi kim istemez?
İstemeyenler, aklı karışık, azgın, zorbalığa özenmiş olan kafirlerdir. Onlar insanları Cehennemde yakmak için her türlü planı yaparlar, tuzağı kurarlar ama kendi tuzaklarına kendileri düşerler. (Tur 32- 42)
“Zalimlere ahiret azabından önce de azap vardır. Ancak onların bir çoğu bilmezler” diyor Rabbimiz. (Tur 47)
Bir kısım insanların midesindekini geri alanlar, Karun gibi katmerli kazançlarla doymayanlar, bir kısım insanların beynini ezip suyunu içenler ve beyinsizlik hastalığına yakalananlar, bir kısım insanların gönlündeki imanı alıp gâvurlaştırmaya çalışanlar bu dünyada da cezalarını çekerler.
Biz, Kitabımız olan Kur’an’ı okumaya, koyduğu kurallara hakkıyla uymaya devam edelim, gecede ve gündüzde Rabbimizi tesbih edelim.
Biz, dağlar içinde Arafat dağını, Tur dağını, Zeytin dağını daha çok severiz ama dağda yaşamayız.
Biz, Medineliyiz/şehirliyiz.
Sevgili Peygamberimiz, dağda bir ay kalmış. Hz. Musa, kırk gün kalmış.
Rabbimiz de “Gir kullarımın arasına, gir cennetime” buyurmuş
Biz, insan denizinde yaşamaya, ölü evinde ağlayıp, düğün evinde sevinmeye devam edeceğiz.