Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Yahudiler ve İran mihveri

Yahudiler ve İran mihveri

2007 yılından beri İsrail hiç karşılık görmeden, sektirmeden Suriye’ye vuruyor. Şimdi Suriye rejiminin yeni bir cephe açabilecek pozisyonda olmadığı varsayılabilir. Lakin biz cevabını saklı tuttuğu iyi günlerini de biliyoruz. Bugünler hiç gelmedi ve hiç gelmeyecek. Suriye rejimi İsrail karşısında o kadar akıllı ve halkı karşısında o kadar çılgın davranıyor ki, çökerken bile İsrail’e el kaldıramıyor!  Halkını ise her türlü bomba ile bombalıyor. Mütemadiyen İsrail Suriye rejimini bombalıyor, Suriye rejimi de halkını bombalıyor.  Burada bir terslik yok mu?  Denklemdeki İran’ın pozisyonuna gelecek olursak; halkını bastırmak için Suriye rejiminin yanında lakin kendisini direniş ekseni olarak tanımlamasına rağmen İsrail’e saçma atamıyor. İsrail karşılık veremeyeceğini bildiği için, gelecekte İsrail’e karşı kullanılabilecek veya tehlike arz edecek stratejik silahlarını imha ediyor. Lakin direniş ekseninin diğer sağlam iki ayağına ne demeli? Suriye halkını bastırmak için cephe açmalarına rağmen İsrail’e karşı sözel pozisyondan başka bir pozisyon takınmıyorlar! İsrail’in Sam 17 ve İran yapımı Fatih füzelerini hedef aldığı ileri sürülüyor. İran ise kendi silahlarının hedef alınmadığını ileri sürüyor. Çok mu önemli? İtiraf etseydi ne olacaktı? Karşılık verememiş pozisyonda kalacaktı. Onun için inkarda bir beis yok.  Nejad’ın sorgulanması gibi.  Sorgula sonra Amerikan basınının üzerine at! Bunlar Amerikan basınının uydurmaları! Evet! Belki de kuzey sınırlarını ateş hattına çevirmemek için İsrail doğrudan Hizbullah’ı hedef almamış olabilir. Lüzumsuz cephe açmak yerine silahları intikalinden önce kaynağında imha etmeyi yeğliyor.  Hizbullah’ı silahtan mahrum ettiğinizde ‘lüzumsuz dalaşlara’ gerek kalmaz. Ürdün’de çıkan es Sebil gazetesinde yazan Cemal Şahin, Esat-Nasrallah ikisinin veya sarmalanın İsrail’e karşılık vermesi halinde oyunun kurallarının değişeceğini hatırlatmaktadır. Buna mukabil İran hedef alınan silahların kendi silahları olmadığını ileri sürüyor ve bu hususta taraf olmak istemiyor. Suriye rejimi de Hizbullah’ın karşılık vermesi yerine Filistinlileri Golan Cephesine buyur ediyor. Tekmili birden İran takımı kulaklarının üzerine yatıyor.

¥
Peki bu durumda Suriye bataklığına damardan giren Hizbullah İsrail karşısında niye sessizliğe bürünüyor? Silahların Hizbullaha gideceği varsayılıyor ve onun ötesinde İsrail Lübnan hava sahasını kullanıyor! Suriye meselesi Hizbullah için ölüm kalım meselesi ise neden İsrail’i karşılıksız bırakırlar? Halkı, devirmesin de İsrail döverse dövsün havasındalar.  Hala Suriye rejimi muhaliflerin İsrail tarafından kışkırtıldığını söylüyor. Doğru ise ana eksene niye saldırmıyor? Bunun cevabı İran ekseninin temel düşman tanımındadır. Onlara göre, Yahudiler veya Hıristiyanlar olsa olsa tali düşmandır. Asıl düşman içtedir ve Suriye rejimi kendi hesaplarına ve vekaleten bu düşmanla boğuşmaktadır. İran mihveri İsrail’le boğuşacağı yerde İsrail ve ABD’nin ajanları nazarıyla baktığı Sünnilerle boğuşmayı yeğlemektedir. Tahran’daki geçici Cuma Hatibi ve Hamaney’in yardımcılarından Muhammed Emami Kaşani cuma hutbesinde Selefilere saldırarak onların ne ne Şii ne Sünni ne de Müslüman oluklarını söyledikten sonra onları Siyonistler olarak tanımlamıştır (http://elmokhalestv.com/index/details/id/60536 ). Şii olmadıkları tamam da diğer ifadeler zaittir.  İhsan İlahi Zahir sistematik olarak Şia’nın Yahudilikle kare köklerde buluştuğunu yazması nedeniyle büyük ihtimalle İran ajanları tarafından tasfiye edilmişti. El Cezire’den Faysal Kasım, Şii asıllı Muhammed Sadık el Hüseyni ile Suriyeli akademisyenlerden Mahmut Dugaym’ı konuk ettiği bir programda bu meseleyi tartıştı. Programda Mahmut Dugaym’a yönelttiği ilk soru, “Siyonizm ile İranlılar arasına nasıl bir bağ kurabilirsiniz” sorusu olmuştur.  Siyonist projenin harici bir proje olduğunu ve zararlarının anlaşılmasında herkesin hemfikir olduğunu bundan dolayı yıkılıcılıkta Safevi ve Sasani projesinin gerisinde kaldığını söylemiştir. İsrail’in Husiler örneğinde olduğu gibi Yemen’e ve başka noktalara ulayamadığını ama İran’ın ulaştığını hatırlatmıştır.  Siyonistlerin hedefinin Kudüs iken Safevilerin hedefinin Mekke ve Medine olduğunu söylemiş ve bir atıfta bulunmuştur. Şia alimlerinden el Meclisi, Mehdi’nin huruç vaktinde Kabe’yi yıkacağını rivayet etmektedir (http:// www.accessmylibrary. com/article-1G1-159015507/al-jazeera-talk-show.html).
¥
Yahudiler Kudüs’ü tarumar etmek isterken Şiilerin hedefinde Mekke ve Medine vardır. Arapları da geldikleri yere; Hicaz’a sürme niyetleri açıktır. Ali Larijani açıkça bu ifadeyi kullanmıştır. Tarihte de Şii hanedanlıklarından Ziyarilerden Veşim Gir aynen Arapları geldikleri deliğe sokacaklarını söylemiştir. İran’da Arap düşmanlığı derin ve köklüdür. Sadık Ziba Kelam gibi modern araştırmacılar da bunu doğrulamaktadır. 
Muhammed Selim Avva’nın ifadesiyle İran ve Şia güçlendikçe takiyyeyi bir kenara bırakıyor ve ağzındaki baklayı çıkarıyor.  Dolayısıyla yıkıcılıkları bilinmediğinden ve içeriden geldiğinden yüzleşmesi daha zor oluyor. Mesela Irak işgalinde hem ABD hem de İran tam bir sağ gösterip sağ vuruyor. New York Times gazetesinden Maureen Dowd ‘Blunt Talk By a Former First Lady’ başlıklı yazısında Barbara Bush’un sözlerinden bahsettikten sonra meseleyi Irak savaşına getiriyor. Saddam Suudiler vasıtasıyla defalarca Amerikan yönetimine elinde kitle imha silahı olmadığını duyuruyor ve belirsizlik politikasıyla İranlıları oyaladığını ifade ediyor. W. Bush ise ne yapıyor İranlılarla birlikte ambargo yorgunu olan ve kitle imha silahları bulunmayan Saddam’ın üzerine çullanıyor. Şimdi Thomas Friedman gibi Yahudi yazarlar Suriye ve Afganistan konusunda Obama’ya aynı eksenle ittifakı (İran ekseni) tavsiye ediyorlar. Ne olur ne olmaz Sünnilere güven olmaz! İsrail’in icabına bakabilirler!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
18 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi