Gevezelik Günahtır
Bir vaaz kitabında okumuştum, bazı vaizlerden de kulaklarımla duydum, şeytandan Allah Teâlâ’ya istiazeyi, yani sığınmayı anlatmaya çalışırken diyorlardı ki: “Sana köpekler hücum ederse ne yaparsın? Yerden taş alayım da atayım dersen, hepsine yetemezsin. En iyisi, sahibine seslen. O çıkar da “oşt” derse, saldırıları biter.”
“Teşbihte hata olmaz” demişler. Terörle mücadelede en son ve en etkin metot da böyle oldu sonunda. Sahiplerine seslenildi, o da “çekilin” deyince, çekilme başladı. Belki bitti bile sessiz sedasız.
Peki bu neyin karşılığında oldu? Yapılan pazarlıkta ne verildi ki bu netice alındı?
Devlet yetkilileri “pazarlık yok” diyorlar. “Bir taviz yok” diyorlar. İnanalım mı?
Aksi ispat edilene kadar inanmak durumundayız. Değilse, yani “yalan” denilirse, isbat etme gereği vardır. Yoksa bühtan olur. İtimat etmememe, güvenmeme, zannetmeme, iftiradan farklı şeylerdir. Bunların hududunu iyi tesbit, kul hakkından korur bizi.
Ben inanıyorum mesela. Çünkü çok yazdım burada; PKK için kan dökme gerekçesi kendine göre de bitmiştir. Bize göre zaten yoktu. Dünyanın zevali, bir insanın kanını dökmeye değmez bize göre. Ama Ak Parti iktidarı sessiz sedasız ülkede öyle bir devrim yaptı ki, şimdi artık, “Kürdün Türkten neyi eksik?” sorusunun bir anlamı var oldu. Dün bu yoktu ve terör örgütü bu olmayanı var kılmak için savaştığını söylüyordu. Artık bugün söyleyemez oldu. Peki hala terör devam ederse, gerekçesi ne olacak? Hiç! Bunu Kürtler de kabul etmez olunca, PKK ya düşen, silahları bırakmak olacaktır.
Bir başka gerekçe de PKK geçen yıl çok kayıp vermiş ve mağlubiyetin acısını tatmıştır. Silahla bir netice alamayacağını görmüştür. Şerefini zedelemeyecek bir barışa mecbur kalmıştır.
O yüzden pazarlık olmayabilir. Peki bu “demokratikleşme, insan hakları vs. neyin nesi?” denilebilir. Devlet buna zaten mecburdur. Bunu pazarlık konusu yapmak zaten çok çok ayıptır, ilkelliktir. Herkese hakkı neyse verilmenin pazarlığı mı olur?
Bazı vatandaşlar “hükümetin örgütle nasıl bir anlaşma yaptığını biz bilmiyoruz” diye barış sürecine karşı çıkıyorlar. Bu çok garip bir tutumdur. Devlet bir barış yapmaya kalkmış bunun en ince ayrıntısını bilmek bize ne? Bize ne faydası var bunun? Önemli olan bu yapılanın ülkeye ve insanımıza bir zararı olup olmadığıdır?
Soralım, teröristler ülkeyi terkederlerse, bir daha cana kıymazlarsa, askeri, polisi öldürmezlerse, şehirlerde çarşı pazarları bombalamazlarsa, bunun ülkeye faydası mı vardır, zararı mı?
Elbetteki faydası vardır. Öyleyse devlet adamları ile teröristler gizlice ne görüşmüşler, bunu bilmemenin bize ne faydası var? Bu, sürece karşı çıkmayı mı gerektirir?
Şimdi olan biten gürültü patırtı ne? Devlet gizli tuttukça her kafadan bir ses geliyor, yok şöyle oldu, yok böyle oldu. Havanda su dövüyorlar. Yok yok, havanda hava dövüyorlar. Adamları da essahmış gibi alıp gidiyorlar lafı.
Bunların hepsi, malayani, boş ve faydasız konuşmalarıdır ve mahşerde muhakkak hesabı vardır. Her sözün hesabı vardır. Müslüman dinine dünyasına faydası olmayan lağıvdan, malayaniden, boş söz ve işlerden kaçınmak mecburiyetindedir.
Hayretle bakıyoruz, Sayın Bahçeli ve Perinçek anlaşmış, MHP ve İşçi Partili gençler el ele vermiş, çözümü engellemeye, iktidar ve âkil adamları susturmaya çalışıyorlar. Bu nasıl olabilir?
Tarihimizin son üçyüz yılını bilenler belki bu gevezeliğin arkaplanını iyi bilir ve yadırgamazlar. Fakat milli ve manevi değerlerine önem verdiği için MHP ye oy vermiş vatandaşlarımız bu malayaniyi, bu lağvı, bu gevezeliği, bu kuru kavgayı anlamıyorlar.
Partinin merkezi işi inada bindirmiş olup değişmeyeceğine göre, fikir değiştirme ve doğruyu görme sırası sanırım “milliyetçilik, maneviyatçılık ve mukaddesatçılık” adına oy veren seçmenlere gelmiştir.