Benlik saygısı nasıl gelişir?
Benlik saygısı çocukluk yıllarında şekilleniyor ve kişinin çevresiyle ilişkilerini etkiliyor. Çocukluk döneminde anne ile güvenli bağlanmayı gerçekleştiren ve sevgi ile desteklenen çocuklarda özsaygı gelişiyor ve bu çocuklar sosyal ilişkilerinde daha başarılı oluyorlar. Uzmanlar çocukla ebeveyn arasındaki duygusal bağlanma teorilerinin sağlık bir şekilde işlemesi ile benlik saygısının temellerinin atılabileceğini ifade ediyorlar. Çocuk çevreye açıldığında ise bunun üzerine çevrenin ve toplumun değerlendirmelerini de bina ederek “değerliyim, başarabilirim ya da başarısız ve yetersizim” duygusuna sahip oluyor. Yani kendimizle ilgili değer oluştururken ister istemez aile ve çevre ile etkileşim halinde oluyoruz. Benlik algısı dışarıdan besleniyor fakat içeride şekillenerek kişinin bütün ilişkilerini etki altına alıyor. Buna göre birey kendi içinde güçlü bir yapılanma oluşturamamışsa genel olarak “değersizim” duygusuna kapılıyor ve nelere sahip olduğunu hiçbir zaman göremiyor. İnsani ilişkilerimiz görünen yanlarının dışında içsel bir yapılanmaya ve derinliğe de sahiptir. Bu da bireyden topluma toplumdan bireye bir geçişkenlikle birlikte gerçekleşiyor. Bizler farkında olmadan değerliyim ya da değersizim duygusunu çevremizle kurduğumuz ilişkiler neticesinde ediniyor ve benimsiyoruz. Çocukluk döneminde değerliyim inancını içselleştiren çocuk sevilen biri olduğunu kabul ediyor ve bunu yaşamının tamamına taşıyor. Sevilmeyen bir nesne olduğunu içselleştirdiği takdirde ise, neye sahip olursa olsun “değersizim, sevilmeye değer biri değilim” inancı ile yaşıyor. Elbette uzmanların bu yöndeki görüşleri insanların yaşamlarında çoğu zaman yer bulmuştur. Ancak olaya kendi penceremizden baktığımızda iki cihetten yola çıkabiliriz: Birincisi çocukluk döneminde ya da erişkin yaşta değersizlik vurgusu yapılsa dahi bir kişi Allah’a iman eder ve bir kul olarak bulunduğu koordinatın farkına varırsa, özgüven sorunu ortadan kalkar. Çünkü kişi insan olarak değerinin farkına varmaktadır. İkinci bir konu ise, çevrenin birey üzerindeki etkileri meselesidir. İster kabul edelim ister etmeyelim her birimiz bir başkası üzerinde etki yapma gücüne sahibiz. Bu nedenle insanlar üzerinde negatif odaklı gözlem yapmaktan kaçınmalı ve olumlu mesajlar vermeliyiz. Gündelik hayatta birbirimizle, gözlerimiz dilimiz ve kulaklarımız vasıtasıyla sürekli temas halinde olduğumuz gibi ruhlarımız gönüllerimiz ve nefislerimizle de aynı şekilde temas halindeyizdir. Bu nedenle insanlarla ilişkilerimizde, nefisten mi, kalpten mi yoksa akıldan mı ilham aldığımızı iyi tahlil etmeliyiz. Zira kalpten beslenen söz ve eylem hem kendi hayatımızda hem de karşımızdaki kişinin hayatında yapıcı bir etkiye sahip olur. Nefisten beslenen söz ve eylem ise yıkıcıdır ve karşı tarafa negatif bir iz bırakır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.