İğneyi Suriye’ye Çuvaldızı Kendine Batır!
Buradan…
"Biz geldik, Esed kardeşimle oturduk... İki dost, iki kardeş olduk. Mayınları temizledik. Vizeleri kaldırdık. Kapılarımızı açtık. Şimdi benim Gaziantepli kardeşim, cebine pasaportunu koyuyor, istediği gibi Halep’e gidiyor, Şam’a gidiyor. Halep’teki Şam’daki Lazkiye'deki Hama'daki Humus'taki kardeşim de, cebine pasaportunu koyuyor, istediği gibi Gaziantep’e geliyor" (15 Ağustos 2010)
Maalesef buraya geldik:
“Hatay'ın Reyhanlı İlçesi'nde belediye binası yakınlarında 15 dakika arayla iki patlama oldu. Patlamada 47 kişi öldü, 22'si ağır 100 kişi yaralandı.” (11 Mayıs 2013)
Bu yazının konusu “ne oldu da Suriye ile düşman olduk?” değil!
Aslında biz, Hükümet üyelerinin dahi net bir şekilde cevaplayamadığı bu sorunun cevabına vakıfız; bunu da önceden yazmıştık… Tıpkı geçen hafta “Hatay’da Neler Oluyor?” başlıklı yazımızda yazdığımız ve öngördüğümüz 11 Mayıs 2013 Reyhanlı’da yaşanan menfur olayı ve benzer tehlikeler ile alakalı endişelerimizi yazdığımız gibi… Geçen haftaki yazımızda; muhtemel risk ve tehlikelere, ihmallere, bölge insanının yoğun medya sansürü altında kimseye anlatamadığı sıkıntılara yer vermiştik. Eğer tedbir alınmazsa gizli ellerin tertiplediği bu şiddet olaylarının, Hataylı farklı mensubiyetler arasında çatışmalara kadar gidebileceği ile alakalı endişelerimizi tafsilatlı olarak geçen haftaki yazımda paylaşmıştım…
Bu yazımda ise, başlığa da taşıdığım bir vaziyet tespiti üzerinde duracağım:
Geçen hafta NATO Kara Kuvvetleri Komutanı korgeneral Frederick Ben Hodges, ittifakın Türkiye’ye olan desteğini ifade ederken ne demişti? “Suriye’deki durum sonsuza dek böyle süremez. Yaşanan güvenlik sorunu bir noktada ülkeleri farklı bir şeyler yapmaya itecek. Ama şüphe yok ki Türkiye’ye bir saldırı olursa NATO gerekeni yapar.”
Ve iki gün sonra Reyhanlı patlaması meydana geliyor!
Üç gün önce Sayın Başbakan kalkıp ABD Başkanı Barack Obama'nın, ‘ABD'nin harekete geçip geçmemeye karar verme noktasında "kırmızı çizgisi"nin geçildiğine inanıyorum’ diyerek Suriye’de ABD müdahalesini istiyor ve gerekirse aktif destekçisi olacağını ilan ediyor.
Kimse de “Size ne Sayın Başbakan Obama'nın kırmızı çizgilerinden? ABD’nin geride bıraktığı Irak tecrübesinden ve bu politikalara “1 koyup 3 alacağız” diyerek angaje olmuş önceki iktidarların Türkiye’yi ne hallere düşürdüğünü ne çabuk unuttunuz? Dün meclis çatısı altında bir PKK’lı milletvekili ‘gerillaların burnu kanarsa hesabını sorarız’ diye devleti tehdit etti. Gık diyebildiniz mi? Onlara karşı kuzu, başkalarına aslan! Bak işte şimdi Suriye batağının içine düştük! Gelinen nokta: komşudaki ateş bize de düştü…” diyemiyor!
Reyhan’lı olayı sonrası resmi ağızların açıklamalarına dikkat ettiniz mi? ‘Aman üstüme başıma bir şey bulaşmasın’ temkinliliği, dezenformasyon gayretleriyle başa baş gitti! Bir türlü kriz yönetimini öğrenemedik. İktidar partisi yöneticilerinin bir tanesi bu olay hakkında ‘net’ ve ‘tatminkâr’ bir açıklama yapamadı. İcrâ ve hesap verme makamındaki hükümet, şikâyet makamındaki vatandaş gibi davranış sergiledi! Olan biten her şeye hâkim bir iktidar intibaını uyandıramadı. İğneyi başkasına çuvaldızı ise kendine batırıp ciddi bir vaziyet tespiti ile yapıp istikamet tayininde bulunamadı!
Savaşın eşiğine geldiğimiz ve üç yıldır içten içe yaşanan kaosa müdahil olduğumuz Suriye’yi bu katliamın faili ilan etmek için dehşet bir strateji uzmanı olmaya gerek yok ki! Örtülü ödenekten milyonlarca TL ile desteklediğin ve oraya savaşsın diye savaşçı yollayıp, iç savaş yöntemiyle Esed’i devirme stratejisine katkı yaptığın, karşılıklı olarak cepheleştiğin Suriye’nin Türkiye’ye tasallutu zaten olağan bir şey! “Men Dakka Dukka” yani; Sen yapıyorsan O’da yapacaktır, O yapıyorsa Sen de yapacaksındır!
Suriye rejimi ateşi çevresine yaymak istiyor da, Irak’ta sütten ağzı yanıp Suriye’de yoğurdu üfleyerek yiyen ABD, Türkiye’yi ateşin içine itip muhtemel bir savaşın maliyetini ve risklerini asgariye indirmek istemiyor mu?
Bu saatten sonra ülkeyi yönetenler kavgada atılan yumrukları mı sayacak? Yoksa saldırılara ve provokasyonlara karşı ‘elimizde imkân vardı da neleri yapmadık’ sorusunu kendilerine sorup; kusurları, ihmalleri yahut varsa kasıtları mı araştıracak?
Acaba biz nerede yanlış yaptık diyen yok !
Kimse “Dibimizde kan gölü var; iç savaş çıkmış bildiğin… En uzun bu sınır boyunu güvenliğini sağlayamıyorsun. Özgürlük savaşçısı denilen, kim olduğu ve herhangi bir dış müdahaleye açık olup olmadığını bilmediğin kişiler daha rahat Suriye'ye girip çıkabilsin, daha rahat örgütlenebilsin diye Türkiye-Suriye sınırının ötesini ve berisini şu anda tamamıyla onlara teslim etmişsin! Öte yandan, böyle özensiz bir mülteci politikası olur mu? Sınırın dibinde sığınmacı kampı mı olurmuş?” tenkitlerini niçin dikkate almadınız diyemiyor!
Kimse “İstihbaratımız İmralı ve Kandil’deki meşguliyetlerinden fırsat bulup, ajan provokatör cenneti haline gelmiş Hatay’da niçin istihbârî tedbirlerini alamamış? Aldıysa niçin gereği yapılmamış?” diyemiyor!
Kimse “ Ufak tefek olaylarla bu menfur olayı gerçekleştirileceği malum iken, inzibâti tedbirleri alamayan, Hatay vekili ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in menfaat ve maslahatlarını öncelikleri olarak kabul eden( Bu tespit Hatay’lı vatandaşlarımızın il yöneticilerinin tutumları hakkında bize yazdığı şikâyetlerden biridir ) başta vali olmak üzere diğer mülki amirlerin ihmalini” niçin dillendirmiyor?…
Kimse “En ufak şikâyet, tenkit veya uyarıya tahammül edemeyip Hükümeti yıpratmak için ortaya atılan art niyetli fikirler olarak itham ve lanse eden, hükümeti her türlü hata ve eksikliklerden müstağni sayan alıngan sinelerde” kabahat aramıyor…
Hülasa,
Teşbihte hata olmazmış… Yaklaşık yetmiş senedir mahallenin kabadayısının yanında dolaşıyoruz. Arada bir bu kabadayının ensemize indirdiği tokatlara ve bizi kullanmasına rağmen O’na bağımlılıktan kurtulamıyoruz! O kabadayının yanımızda olmasını avantaj sanıp, bununla caka satıyoruz! Oysa o kabadayı gelecekteki çok büyük bir vurgun için, şu anda yoluna çıkanları temizlemek adına bizi onların üzerine salmaya çalışıyor.
Bu Kabadayının Afganistan’da, Filistin’de, Keşmir’de, Pakistan’da, Irak’ta ve Afrika’daki performansını ve geride bıraktığı enkazı bilmemize rağmen, her ‘hıyarım var’ dediğinde O’na ‘tuz yetiştirme’ derdine düşen yöneticilerimiz, bu düşkünlüğünü “Stratejik derinlik” sütresiyle örtmeye çalışıyorlar! Suriye politikalarının özeti budur aslında!
“Türkiye kesinlikle Suriye ile sıcak bir çatışmaya girmemeli” diyoruz lakin oyun çoktan yazılmış… Anlayacağınız roller dağıtılmış! Bize de izlemek kalıyor işte… Allah bu milletin ve tüm mazlumların akıbetini hayreylesin
&
Reyhanlı’da yaşanan menfur olay, benim için katilleri belli olan trajedidir!
Olan oradaki kardeşlerimize olmuştur. Yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. İnşallah Hataylılar bu saldırılara en güzel cevabı gösterecekleri sağduyu ve barış ile verecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.