Bahara doğru yolculuk: Tillo
Türkiye Yazarlar Birliği’nin “Ankara’dan Siirt’e Kültür Kervanı” Aksaray, Antakya, Gaziantep, Şanlıurfa ve Mardin menzillerini geçtikten, uğradığı beldelerden renkler, kokular, sevinçler ve heyecanlar devşirdikten sonra Siirt’e ulaştı. Siirt Türkiye’nin bugüne kadar göremediğimiz nadir şehirlerinden…
Mardin’deki programın sarkması, Siirt’e ulaşmamızı da geciktiriyor. Siirt’te Tillo’da geceleyeceğiz. Anlayacağınız, İsmail Fakirullah’ın ve Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın misafiriyiz. Tevafuken mübarek üç ayların ilkine Tillo’da giriyoruz.
Gece geç vakit, saat bir sularında ve zaman zaman şiddetlenen yağmur altında Tillo’ya ulaştığımız için çevreyi tanımamız mümkün olmuyor. Sabah erkenden ilk işimiz, geniş mezarlığın içindeki türbeleri ziyaret etmek.
Ölümün mekânı olan mezarlık, baharın, tabiatın her yılki mevsimlik dirilişinin bütün güzelliklerini toplamış âdeta. Yer yer dizlerimize ulaşan yeşillikler arasından geçerek ilk türbeye ulaşıyoruz. Şeyh Mücahid’in türbesi kapalı, pencerelerinden bakılabiliyor.
Yüz- yüz elli metre ileride türbeden çok külliye denilebilecek bütünleşik bir yapı var. O da İsmail Fakirullah ve İbrahim Hakkı’nın türbesi. İbrahim Hakkı çok sevdiği şeyhine tazimini, hürmetini astronomi merakının bir nişanesi ile göstermek istemiş. Gece gündüz eşitliğinin yaşandığı 21 Mart ve 23 Eylül’ün ilk güneş ışıklarını kurduğu bir sistemle şeyhinin mezarına ulaştırmış.
İsmail Fakirullah’la İbrahim Hakkı’nın bağlılıkları bugünün zihniyle, anlayışıyla ne ölçüde kavranabilir? Doğrusu bunu cevaplayacak durumda değilim. Tillolu âlim ve şeyh İsmail’e İbrahim Hakkı’nın önce babası tâbi oluyor. Oğul İbrahim Hakkı da babası gibi Erzurum’dan, Hasankale’den çıkıp Tillo’ya geliyor ve hayatının sonuna kadar burada kalıyor.
Erzurumlu İbrahim Hakkı âlim, şair ve ârif… Çok sayıda eseri var, en bilineni ve yaygın olanı Marifetname. Bu ansiklopedik eserde İbrahim Hakkı’nın meşguliyetlerini ve bu meşguliyetlerde ulaştığı merhaleleri görmek mümkün. Kendini şeyhine hasretmiş İbrahim Hakkı’nın bu nizam içinde araştırmaktan, yazmaktan uzak durmaması da ilgi çekici. Bu mütebahhir şahsiyet, eserleriyle ve yaptıklarıyla İsmail Fakirullah’ın günümüzde tanınan- bilinen bir şahsiyet olmasını sağlamakla kalmıyor, Tillo’yu da dikkat çekici bir yer haline getiriyor.
İbrahim Hakkı’nın kurduğu sistem, nevruz ayarlı. Yeni yılın ilk güneş ışınları, hocasının, mürşidinin başucunu aydınlatacak. (Tillo isminin değiştirilmesi sırasında “Aydınlar” isminin seçilmesinin mazmunu bu olabilir mi acaba?)
Şeyhinin türbesini de o inşa etmiş. Böylece onun eşiğinde gömülmeyi de hak etmiş! Türbenin bitişiğine on metre yüksekliğinde bir de kule yapmış. Türbeye yaklaşık 3 kilometre mesafede yine kendi eliyle Kala’tül üstad, yani “üstadın kalesi” denilen harçsız bir duvar örmüş. Bu duvarda, küçük bir pencere açmış. 21 Mart ve 23 Eylül sabahları, bu pencereden geçen güneş ışıkları kulede kırılarak türbenin penceresinden içeri giriyor ve birkaç dakika İsmail Fakirullah’ın başucunu aydınlatıyor.
Bizim için İsmail Fakirullah’ın büyüklüğünün şahidi, müridi İbrahim Hakkı. Onun büyüklüğü ise, en azından eserinden çıkarılabilir. Erzurumlu İbrahim Hakkı, yapıp ettikleriyle sadece sağlığında şeyhine hizmet etmemiş, vefatından sonra da onun adını yaşatacak işler yapmış.
Her restorasyon ihya değildir! İşte elli yıl önce Tillo’da yapılan tamirat da bunun şahidi. İbrahim Hakkı’nın güneşle kurduğu ilişki bu restorasyonla efsane dönüşmüşken, iki yıl önce çok sayıda ilim adamının gayretiyle yeniden görünür hale gelmiş.
İbrahim Hakkı Efendi’nin eserlerini herkes okuyamaz ama, onun devrinde tek olan buluşu kolaylıkla görülebilir. 18. asırda astronomi, geometri, mimarî, matematik gibi müsbet ilimlerle ciddi şekilde uğraşmış bir mutasavvıf İbrahim Hakkı. Diyebiliriz ki, bu nitelikleriyle devrinde tek. Şimdi onun, bu vasfıyla İsmail Fakirullah’ı, yani bir maneviyat önderini mi, yoksa müsbet ilmi mi mürşid seçtiğini kabul etmeliyiz?
Her neyse! Bir zamanların vecizesi ile güreş tutmaya gerek yok!
Tillo’dan sonraki durağımız Veysel Karani. Eski adıyla “Ziyaret”.
Oradan Diyarbakır’a geçiyoruz. Diyarbakır programımızda akşam TRT İstanbul Radyosu Tasavvuf Mûsıkîsi Topluluğu’nun konseri var. Tevafuken ilk eser İbrahim Hakkı’nın Tefvizname”si:
Hak şerleri hayreyler
Ârif anı seyreyler
…
Sen hakka tevekkül kıl
Sabreyle ve razı ol
Tefviz et ve rahat bul
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler…
Açıklama hattı:
Tefviz, “bir işi bir kimseye ihâle ve sipariş etme, tasarrufunu havale etme” demektir.
İbrahim Hakkı da Hakk’a tefviz ediyor. Tabii, olanca gayreti sarf etmekten, bu kadar eseri yazmaktan vazgeçmeyerek…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.