Yürek Mektuplar
Minure özcan/ Almanya;
“Uzun uzun yazıp vaktinizi çalmak istemem. Kısacası ben, Almanya'da yetiştiğim için, yakın zamana kadar Türkçe kitap okuyamazdım. Birkaç sayfa sonra sıkılır, bırakırdım. Bir gün kitaplarınızdan biri (Buhara Yanıyor) elime geçti. Sonuna kadar okumadan bırakamadım. Sonra onun devamı olan ‘Elveda Buhara’yı okudum. Artık Türkçe okumak zor gelmiyor. Okuduğumu da anlayabiliyorum. Bu arada maalesef "Elveda Buhara"yı kaybettim. Tekrar almak istedim, ancak hiçbir yerde bulamadım. Son çare olarak size yazıyorum. Bu kitabınıza nasıl ulaşabilirim?”
* Türkçe okuma-yazmanızın gelişmesine farkında olmadan katkıda bulunduğuma çok sevindim Minure Hanımefendi. Eğer [email protected] adresine yazarsanız, size yardımcı olacaklar.
E. P. İstanbul;
“özel bir şirkette mühendis olarak çalışıyorum. Bir süredir Moral FM’deki sabah programlarınızı dinlemekteyim. Seçtiğiniz konular, yaptığınız vurgular, üslubunuz 'işte budur' dedirtecek kadar yüreğimize hitap ediyor. Bir başka deyişle içimden geçirip dillendiremediğim, bazen kendime bile itiraf edemediğim, görüp de görmezlikten gelmeye çalıştığım pek çok mevzuu en çarpıcı ifadelerle seslendiriyorsunuz. Kısaca, bize tercüman oluyorsunuz.
“özellikle Papa ve tv. programlarıyla ilgili konuşma ve yazılarınız, bu konular hakkında günyüzü görmemiş düşüncelerimin dışa vurumu gibi oldu. Yalnız bir hoca hakkında, isim vermeden yaptığınız eleştiriyi biraz acımasızca bulduğumu ve üzüldüğümü söylemek istiyorum. O insanı yeterince tanımadığım halde söylüyorum bunu. Tabii bu olay hakkında fikirlerimizin uyuşmaması, beni sizden soğutmadı, sizi okumaya, dinlemeye ve sayenizde aydınlanmaya devam edeceğim.”
* Teşekkürler dostum. Sizin gibi “farkı fark” edebilenler için hayata bir parça “farklı” bakmaya çalışıyorum, hepsi bu.
ö Reha Arıkkan;
“Rahmetli Ahmed Hamdi Akseki hakkındaki yazınız son derece aydınlatıcıydı. Hem bu kıymetli din âlimini tanıttınız, hem de Türkiye'nin geçmiş bir dönemine ışık tuttunuz. Gençlerimiz başta olmak üzere birçok kişi bunlardan bîhaber…
“Ayrıca günümüz Müslümanlık anlayışını "hayatı politikadan ibaret sayan" cümlesiyle özetlemeniz fevkalade isabetli. Maalesef Müslümanların arasında olması gereken gerçek kardeşlik, dostluk ilişkileri kaybolmuş, hayatımıza menfaat hakim olmaya başlamıştır. Neredeyse menfaatsiz kimse kimseye merhaba bile demeyecektir.
“Yazılarınız, soğuk kış günlerinde ılık bir esinti gibi içimizi ılıtıyor. Cenab-ı Hak sizden razı olsun. Bu tür yazılarınızın devamını temenni ediyoruz.”
* Bizden de size sevgi, dostluk ve dua Reha Bey, sağolun.
Oğuz Berk;
“ ‘Edhem Bey’ başlıklı yazınızdan dolayı teşekkür ederiz. Web sitemizde sizin de bu konuda daha önce beyan ettiğiniz görüşlerinizin yer aldığı bir imza kampanyası başlattık. Bu kampanya ile “Edhem Beye iade-i itibar” istiyoruz. Ayrıca mezarının yurda getilmesini talep ediyoruz. Toplanan imzalar, taleplerimize ilişkin dilekçemizle birlikte TBMM’ne sunulacaktır. Şu ana kadar 5000 imzaya ulaşılmıştır. Konuyla ilgili hassasiyetinizden ve samimiyetinizden dolayı teşekkür ederiz.
“İmza kampanyasının başarıya ulaşması sizlerin konuyu köşe yazılarınıza taşıması ile mümkün olacaktır, kampanyaya destek verirseniz bizleri onurlandırmış olursunuz.”
* Biz onurlanmış olduk efendim. Böylece kampanyanızı da duyurmuş olduk. Duyurmak bizden destek vatandaşlarımızdan.
Yavuz Selim;
“Size bir sorum olacak: Kitaplarınızda ve yazılarınızda birkaç kez ‘Tarih-i Naima’dan bahsettiniz. Bu kitabın yazarını ve nerede bulabileceğimi öğrenebilirsem çok sevinirim. Şimdiden teşekkürler ve iyi çalışmalar.
* “Tarih-i Naima”, adı üstünde, Mustafa Naimâ Efendi (1652-1714) tarafından yazılmıştır, sevgili Yavuz Selim. Mustafa Naima Efendi, Osmanlı Devleti’nin ilk resmî vak’anüvisi (olayları günü gününe yazan görevli) ve Osmanlı tarihçilerinin en ünlüsüdür.
Osmanlı tarihçileri, genellikle saray dışında meydana gelen olaylara pek değinmezlerken, Naima, Sultan III. Ahmed'in, tahta geçer geçmez 19 erkek kardeşini nasıl idam ettirdiğini açık açık yazıp üzüntüsünü belirtecek kadar cesur davranmıştır. Bu konuda diyor ki:
“Padişah-ı Cihanpenah'ın biraderi olan on dokuz nefer şehzade-i bî-günah, nizam-ı alem için, kemend-i cânistan ile şüheda zirvesine ilhak edilirlerken, yetişkin olmayanların, annelerinin kucağından alınıp canlarına kıyılmasını harem-i hümayun vaveyla ve göz yaşlarına gark olarak seyreylemiştir...
Şehzadelerin en büyüğü Mustafa’nın son sözlerini Nâimâ, eserinde rahatça nakleder:
“Nâsiyemde kâtib-i kudret ne yazdı bilmedüm/ âh, kim bu gülşen-i âlemde hergiz gülmedüm.”
Kendi adıyla anılan tarihini, Prof. Zuhurî Danışman bugünkü dile çevirmiştir. Eser her büyük kitapçıda bulunabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.