Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

İstişâre kültürü

İstişâre kültürü

İstişare kültürü her ölçekteki meclislerimizde olgunlaştırmamız gereken olmazsa olmaz bir ihtiyaç. Cemiyet olarak ihtiyaç duyduğumuz sıkça siyasilerin dillerine pelesenk ettikleri ‘uzlaşma kültürü’ne giden yolun temel taşı. Onun için bugün hatırlatma kabilinden istişare kültürü’ ile ilgili İrfan Mektebi’ndeki bir değerlendirmeden özet bazı bilgiler nakletmek istiyorum.
Dağları görmek için ovalara inmek, ovaları görmek için dağlara çıkmak gerekir. Dağdaki insanın gördükleriyle, ovadaki insanın gördükleri nasıl farklıysa, toplum hayatında değişik yerlerde duranların, şahsi veya toplumsal olayları algılama ve değerlendirmeleri de o derece farklıdır. İstişâre toplantıları bu farklı algı ve değerlendirmeleri bir araya getirerek, bir tefekkür zenginliği ortaya koyar. Bu toplantılara katılanların her biri dahi olmayabilirler, ama akılların ittifakıyla oluşan grubun beyni, kollektif bir deha özelliği yansıtır.
Şer’an belli olan (farz, haram gibi) meselelerde istişâre yapılmaz. İstişâre şeriatın izin verdiği, fakat bizim için “faydalı mı, zararlı mı” olduğunu bilmediğimiz konularda yapılır. İstişârede gaye Allah’ın rızası doğrultusunda, mü’minlerin umumunu ilgilendiren bir meselede, faydalı, selametli olan yolu bulabilmektir. Usulüne uygun istişâre müminlerarası muhabbeti, dayanışmayı artırır. Usulüne uygun olmayan istişâre de kin ve fitne netice verir.
İstişârede en mühim esas istişârenin ehil olan kimselerle yapılmasıdır. Peygamberimiz (asm) “İşler ehil olmayan kimselere verildiği zaman, kıyameti bekle!” buyurmuştur. Ehil olmayan kimselerin toplantıya katılması da toplantının kıyametini koparır.
İstişâre değişik kimselerin fikirlerini bir araya getirmek olduğu için, ihtilaf da zaruridir. İhtilaf farklı görüşleri bir araya getirdiği için bir zenginlik olduğu kadar, toplantının geleceği açısından da tehlikelidir. İhtilaflar nefsanî garazların işe karışmasıyla zenginliği bir fitne ve düşmanlığa dönüştürebilirler.
İhtilafların zenginliğinden istifade etmek ve tehlikelerinden kurtulmanın tek yolu, ihtilafı müsbet ve menfî olmak üzere ikiye ayırmak ve ihtilafı müsbet çizgide tutmaktır.
Müsbet ihtilâf; toplantıya katılan şahısların herbirinin kendi mesleğinin tamir ve revâcına sa'y etmesidir. Kişiler birbirlerinin görüşünü çürütmek veya yanlışlığını isbat etmek yerine, tekmil ve ıslahına çalışmalıdırlar. Bu tür ihtilaflar “ümmetimin ihtilafı rahmettir” hadisiyle de övülmüştür. Yönetim bilimlerince geliştirilen ‘Beyin Fırtınası’ tekniği de buna benzer bir yaklaşım uygular. Beyin fırtınası, bir toplantıda kişilerin eleştirilme endişesi olmadan fikirlerini rahatlıkla ifade ettikleri grup tartışma tekniğidir.
Menfî ihtilâf ise garazkârâne, adâvetkârâne birbirinin görüşünü çürütmeye çalışmaktır. Bu tarz ihtilaflar Kur’ân ve sünnet tarafından şiddetle yasaklanmıştır. çünkü birbiriyle boğuşanlar müsbet hareket edemezler.
üstad Bedîüzzaman, bu konuda şöyle der: “Sen mesleğini ve efkârını hak bildiğin vakit, "Mesleğim haktır veya daha güzeldir" demeye hakkın var. Fakat "Yalnız hak benim mesleğimdir" demeye hakkın yoktur.
İstişâre toplantılarındaki ihtilaflar bir zenginliktir. Fakat bu zenginlikten istifade edebilmek, ihtilafı ‘müsbet ihtilaf’ çizgisinde tutmak şartıyla mümkündür. Bu da ancak şahıs veya fikirlerin eleştirilmemesiyle veya bunun ölçülü olmasıyla gerçekleştirilebilir.
İstişâre isabetli görüşü bulmak için en mühim yoldur. Fakat bazı durumlar istişâreyi istişâre olmaktan çıkarır. Kendi görüşünü çok beğenen şahıslar, bazen istişâre kurallarını çiğneyerek ısrarla görüşünü gruba kabul ettirmeye çalışır. Kendi fikrine muhalif görüşleri dinlemez, dinlese de onları sudan bahanelerle reddederler. Eğer istişârede bu şahısların fikri onların ısrarına binaen kerhen kabul edilirse, bütün sorumluluk ve vebal bu şahıslara âit olur. Bu tür istişârelerin sonunda menfî durumlar ortaya çıktığı zaman “Ne yapalım istişâreden bu karar çıkmıştı” diyerek, suçu istişâreye nisbet etmek doğru değildir.
İstişârede alınan karar, umumu ilgilendiren bir konu olduğu için kararla ilgili bütün insanların hukuku göz önünde bulundurulmalıdır. Bir kişinin istişâre kurallarını çiğneyerek kendi görüşünü kabul ettirmesi, umumun hukukuna bir tecavüz sayılır. İstişâre sonunda meydana gelecek bütün vebal ve sorumluluk bu şahsa ait olur. Bu yüzden karar alınırken bu vebalden korkarak, şahsi görüşlerden ziyade umumun görüşüne nazar etmek gerekir.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi