Serdar Arseven

Serdar Arseven

İki genç: Cihat ile Muhammed!..

İki genç: Cihat ile Muhammed!..

Onu bir sigorta şirketinde tanıdım.
Soldan çarklı arkadaşım şirkette personel müdürüydü.
“Bugün iş başvurusunda bulunanların mülâkatı var, istersen izle, gazeteciliğine katkı olur!” dedi.
Gittim.

Bir salonda otuz kadar genç toplanmıştı.
Bizim arkadaş, işe kabul edilmeleri halinde ne kadar maaş, ne oranda prim alacakları hususlarını içeren bir brifing sundu.

Sonra, iş başvurusunda bulunanlara teker teker söz verdi.
Herkes hangi okulları bitirdiğini, ne gibi idealleri olduğunu filan anlatıyordu.
Sıra ortalardaki pek zayıf gence geldi.
Adı “Cihat”mış…

Başını öne eğerek; “İlkokul mezunuyum” dedi.
Bizimki, “Hiç çalışma hayatında bulundun mu?” diye sorunca…
Cihat, “Hayır” dedi.
“Peki marifetin ne, ne yaparsın sen?..”
“Ben” dedi; “Hafızım.”
O böyle deyince bizim soldan çarklı arkadaş ile birkaç kişi gülmeye başladı.
Dayanamadım.
Ayağa kalkıp, “Gel Mücahit kardeşim!” dedim.
“Gidiyoruz!..”

Çocuğu aldım.
Çay içebileceğimiz bir yere götürdüm.
Üzgündü.
Kendini tutamayıp ağlamaya başlayacak kadar üzgün.
Teselli ettim.
Dedi ki; “Hep babamın yüzünden!..”

Babası, toplumun kirine pasına bulaşmasın diye korumaya almış Cihat’ı.
Epeyce kısıtlamış ve hatta saçını “üç numaranın” üstüne çıkarmasına bile izin vermemiş…
Çocuk da (yanlış tavırla) patlayıp evden uzaklaşmış.

Birilerinin yanında kalmaya başlamış, hayatını idame ettirebilmek için de gazeteden ilanını gördüğü şirkete iş başvurusunda bulunmuş…
Baktım, çocuk her şeyden çekiniyor.
Benden de çekiniyor.
Zorladım…
Babasına birlikte gittik…
Ben özel görüştüm, ikna ettim.

O gün çocuğu Cuma Dergisi’ne “getir götür işleri için” aldım.
Çocuk bir yandan hafızlığını pekiştirdi diğer yandan da dışarıdan imtihanlara girerek eğitimine devam etti.

Getir götür işleri bir süre sonra az gelmeye başladı, arşive verdim...
Cihat sonraları gazetecilikten koptu.
Bir şirkette çalışmaya başladı.

Şimdi evli, iyi bir işi ve maaşı var, namazlarını aksatmamaya büyük özen gösteriyor.
Saçı da ne uzun ne kısa.

Muhammed…
ODTÜ’de bir yabancı öğrenciydi.
Annesi Etiyopyalı babası Kenyalı.

MÜSİAD’a gidip gelen Mustafa adlı bir Kenyalı arkadaş, “Tek kelime Türkçe bilmiyor. Daha yeni geldi. Ona küçük bir iş ver, bol bol pratik yapar, İngilizce’yi unutmazsın” dedi.
Muhammed’le tanıştık…
Birlikte çalışmaya başladık…
Muhammed de bir hafız…
İki annesi var; öz annesi ile ikinci annesi çok iyi anlaşıyormuş…
Çok mutlu ve huzurlu bir aileleri varmış…
“Hafızlık nereden?” diye sordum…
“Bizim ailede en büyük çocuğa baba öğretir Kur’an-ı Kerim’i… Sonra kardeşler birbirlerine öğretir. 12 yaşını dolduran herkes, Kur’an-ı Kerim’i hıfzeder” dedi.
“Bu ODTÜ işi nasıl oldu?” dedim.
Anlatmaya başladı:

“Bizde çocuk 16, 17 yaşına geldim mi, evden uzaklaşır. Evle irtibatını hiç kesmez ama kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenebilmesi için piyasaya gönderilir. Harçlık verme bir yere kadardır, bir yaştan sonra çocuk kendi parasını kazanır. Hatta, ailesine yardımda bulunur. Ben, 17 yaşında Avustralya’ya gittim, sonra Malezya’ya ve şimdi Türkiye’ye… Babam, cebime altı ay yetecek kadar parayı koydu ve gönderdi. Altı ay, etrafı keşfedip hayatını kazanabileceğin parayı bulman için yeterli bir süre. Okurken çalıştık, çalışırken okuduk…”

Muhammed ile 1 yıl kadar birlikte çalıştık…
Kardeşimiz işi ilerletti, internet üzerinden ticarete başladı. Kenya’ya döndü, Türkiye’ye geldi, gitti, ticaret köprüleri kurdu.
Şimdi hayli zengin bir işadamı...

Geçen yine geldi…Kız kardeşini Türkiye’deki özel üniversitelerden birine yerleştirmiş…
“Türkiye’ye geldikçe kalabileceğimiz, rahat edebileceğimiz bir ev satın alacağız kısmetse” dedi ve ekledi: “Türkiye’ye yerleşelim artık. Türkiye dünyanın en güzel ülkesi.”

Muhammed fakir bir öğrenciyken mutluydu.
Allah parayı nasip etmiş, yine mutlu!..
Sordum: “Nasıl oluyor bu?”
Dedi ki; “Allah var, keder yok!..”

Hafız Muhammed’i uğurladıktan sonra…
Düşündüm:
“Muhammed’in babası, bizdeki gibi aşırı korumacı, aşırı baskıcı ve çocuğun özgüvenini törpüleyici tavırlar içinde olsaydı…
Muhammed, özgüveni bu kadar yüksek, bu kadar başarılı bir genç olabilir miydi?..”

Allah bilir!..
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi